T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'Şifre memuru' benim öteki adım...

Milliyet başlattığı tartışmanın önemini tam kavrayamamış olmalı; Mehmet Yılmaz'ın, dün, birinci sayfadan girdiği yazısına, "Alaton ne istiyor?" başlığını atması buna işaret ediyor. Durumu ben açıklayayım: Yayımladığı mülâkatta, belli gözlere hitap etmek üzere yerleştirilmiş bir cümleyi, hem de bütün gizinden sıyırarak, manşetleştirmesi beklenmiyordu.

Üzeyir Garih'in yüksek dereceli bir mason olduğunu durduk yerde ilân eden İshak Alaton'un kendisi... Üstelik, bu ilândan hemen sonra, arkadaşının mason dayanışmasına ne kadar önem verdiğine örnek olarak kendisinden onbin dolar istediğini söyleyen de o... Milliyet'in bütün yaptığı, o onbin doların "Bir masonun dul eşinin çocuğuna yardım için" ayrıldığı cümlesinin 'masonik bir sembol' olduğunu duyurmak oldu. Sonradan konuştuğu mason sözcü de cümlenin sembol değerini inkâr etmiyor zaten... İshak Alaton'u kızdıran mülâkatın çarpıtılarak yansıtılması değil; Alarko'nun patronu şifrenin çözülmesinden rahatsız...

Ortaçağlardan bugüne uzanan bir gelenek masonluk; 1717 tarihinde, Dr. James Anderson masonluğu 'nizami' hale getiren kuralları kaleme aldı. O gün bugündür, ülke, dil, ırk ve inançlarının değişik olması farketmez, bütün masonlar, benzer sembolleri yaşatır, aynı ritüelleri yerine getirirler. Bu sürekliliği de geleneğin 'sırlarını' koruyarak sağladıklarına inanırlar. Bu sebeple, bir mason bir başka biraderinin kimliğini açıklayamaz; ancak hayatta olmayan bir kişinin masonluğu dışarıya duyurulur. Her ülkede sadece en üst düzeyde (üstad-ı muhterem) masonun kim olduğu bilinir. İşte gördünüz, İshak Alaton'un açtığı tartışmada, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası Derneği'nin başı olan Demir Savaşçın kamuoyu karşısına çıkıp açıklama yaptı. Söylemeye bile gerek yok: Demir Bey ülkemizdeki masonların başı... Üstad-ı muhterem...

İshak Alaton'un rahatsızlığı normal; çünkü, kendisi bizzat yapmasa bile, masonik bir sırrın 'hâriciler' tarafından keşfedilmesine yol açmış oldu. Bu ise, mason geleneğinde ciddi sonuçlar doğurabilecek bir ters davranış...

Ne demek istediğimin çarpıcı örneği, dün, yine Radikal'deki bir haberde görülüyor. Adliye muhabiri Adnan Keskin, Milliyet'in manşetten fâş ettiği 'dul kadın' şifresinden hareketle, tanık olduğu bir garipliğe işaret etmekte. En iyisi "Dul kadın tesadüfü" başlıklı haberi okumak: "İşadamı İshak Alaton'un, cinayete kurban giden ortağı için sarf ettiği 'Üzeyir Garih, öldürüldüğü gün dul bir kadına 10 bin dolar yardım edecekti' sözleri, dikkat çeken bir tesadüfle daha da tartışmalı hale geldi. Masonlukta 'tehlike' anlamına geldiği bildirilen 'dul kadına yardım' sözü, 'beyaz enerji' dâvâsında da geçmişti. (..) İki işadamından rüşvet almakla suçlanan Eski TEAŞ Genel Müdürü Muzaffer Selvi, haziran ayındaki duruşmada, 'Bu parayı bir çalışanımızın dul kalan eşine yardım için aldım' dedi. Karadeniz Enerji'nin sahibi Doğan Karadeniz de bu ifadeyi 'Bu parayı genel müdüre gönüllü verdim, bir dul kadına ev alacağını söylemişti' ifadesiyle destekledi. Dâvânın diğer sanıklarından Mustafa Gecek de rüşvet verme suçunu reddederken, 'Selvi'ye 10 bin dolar verdim. Ancak bu dul bir kadına yardım amacıyla istenmişti, parayı kendisine havale ettim' dedi."

Hiç kuşkunuz olmasın: Duruşmada o cümleleri kullanan bürokratlar, karşılarındaki mahkeme heyetinde bir 'birader' olup olmadığını test etmek veya zaten var olduğunu bildikleri 'biradere', "Ne yapıyorsun, biz de sendeniz" mesajını iletmek istemiştir. Her 'birader', zor durumda olan biraderlerine şartsız yardım etmeye daha locaya girdiği gün ettiği yeminde söz verir çünkü. Bu sebeple, bir mason zanlı, 'birader' bir yargıç önüne çıkmışsa, suçu ne olursa olsun, ondan olağanüstü yardım görür… Adam öldüren, devlet malını hortumlayan masonların, biraderlik dayanışması sayesinde cezasız kaldığı çok olay var tarihte…

Yukarıdaki iddialı cümleler, tahmin edebileceğiniz gibi, bana ait değil; 1980'lerin başında masonluğun ne olduğunu merak edip bulduğu bütün izleri takip ederek bugün bile etkisini sürdüren 'The Brotherhood' ('Biraderlik' adıyla Türkçeye de çevrildi: Boğaziçi Yayınları, 1990) adlı kitabın gazeteci yazarı Stephen Knight'ın… Kitabı çıktıktan kısa süre sonra, henüz 38 yaşındayken vefat etti Knight; titiz bir araştırma ürünü olan eseri bugün bile itibar görmeye devam ediyor…

İngiliz gazeteci, masonluk ile ilgili araştırması sonunda, birader olmanın, özellikle bazı mesleklerde, olağanüstü dayanışma görmeyi getirdiği kanaatine varmıştı. Kitabı o kadar ikna ediciydi ki, İngiliz hükümeti, 'bürokraside masonluk etkisi' üzerinde soruşturma açmak zorunda kaldı. Soruşturmanın sonucu Knight'ın bulgularını destekliyordu: Mahkemeye çıkan 'birader', durduk yerde 'dul kadın ve çocukları'ndan söz ediyor, veya yemin ederken "Tanrı'nın adına…" diyeceği yerde "Ulu Mimar" deyip dili sürçmüş gibi özür diliyor (s. 168), ya da sorgulamada zora düştüğünde, âniden sol kolunu yana bırakıp parmaklarıyla yere işaret ediyor, aynı anda başını sağ omuzuna yatırıp sağ elini gözlerine gölge yapar gibi yukarı kaldırıyordu (s. 167).

Üzeyir Garih cinayetinin işleniş biçimine bu bilgi ışığında yaklaşmakta yarar var. Biliyorum, uzadı, ama ne yapayım, yarını beklemek zorundasınız…


11 Eylül 2001
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED