T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Umut-suzluk

Son günlerdeki yazılarım üzerine bazı okurlar soruyor: "Bütün umutlarınızın tükendiğinin farkında mısınız, bizim de umutlarımız tükensin mi?"

Açıkçası bazı yazılarımın okurların umutsuzluğunu körüklemiş olması beni ürküttü…

Siyasi ve düşünsel açıdan bir ölçüde "depresif" olduğum doğru. Ama ben hiç bir zaman "umutsuz" olmadım.

Şimdi sözüm o okurlara ve umutsuzlara…

Zaman zaman tahliller, tespitler, çıplak gerçekler umutsuzluk duygusu verebilirler. Ancak gerçeklerle yüzleşmeden, "tespit yapmadan, bugüne ve geleceğe ilişkin ışık üremez" ve üretilemez.

Bugün tespitlerin işaret ettiği durum ağır bir kriz halidir. Doğal olarak krizler umut vermezler. Ancak aynı krizler sıkıntı kadar değişime, değişimin sancılarına da işaret ederler. Bu sancılar değişim eğrisini zaman zaman aşağıya, zaman zaman yukarı çekerler. Şu anda bu eğri iyice aşağılarda. Yukarı çıkacağı anlarda gelecek; ancak bilmek gerekir eğrinin yukarı çıkması ancak "olan"ın farkına varmakla, bunu değiştirmeye çabalamakla, açıkçası değişime katılmakla mümkündür.

Çünkü insan devreye girmeden talep, katılma, toplum ve toplumsal siyaset olmaz, bunlar olmadan değişim doğru hatta ilerlemez…

Aksi takdirde son günlerde olduğu gibi bolca ama sahte umut dağıtan, insanı, toplumu, siyaseti iyice unutan, tüm gücünü komplo teorilerden, dış dinamikler gibi "bir bilenmeyen"den alan garip zihniyete esir olunur ve "değişim karşıtlarının bağımlı değişkeni" haline düşülür…

Biliyorum eleştiri her zaman sevimli değildir; insan, okur olumluyu bekler, ışık ister. Ama eleştiri olumluya ulaşmanın, olumluyu söylemenin ön koşuludur. Bugünler de bana göre bu önkoşulun günleri. Zira bugünler değişim dalgasının devlet tarafından taşındığı ve devleti kuşattığı günler.

Toplum kendi içinde son derece anlamlı bir haraketlilik yaşıyor belki. Ama bu hareketlilik siyaset tarafından kuşatılamıyor. Nitekim bugün 80'lerin "kuralsız bireyciliği"nden, 90'ların "kimlik hareketleri"nden farklı olarak, "kimlikler içinde bireyleşme"nin, "bireyselleşme"nin alabildiğine hızlandığı günler. Başka bir deyişle 90'ların kimlikler arası, toplumsal kesimler arası farklılaşmasından sonra şimdi "kesimler içi, kimlikler içi bir farklılaşma" yaşanıyor. Modernitenin yeni bir safhasıyla tanışılıyor.

Bunlar son derece anlamlı, önemli, olumlu, ancak şimdilik kendi köşelerinde kalan gelişmeler…

Ne var ki, yukarıda da söylediğim gibi bugün ülkenin "kuşatıcı ana şemsiye"si "steril siyaset içine hapsedilmiş toplum ile devlet içine sıkıştırılmış steril siyaset denklemi"ndan oluşmaktadır. Ve bugün asıl mesele bu denklemin değiştirilmesi meselesidir. Zira bu, eksiksiz bir özgürlükler rejimin ve hukukun merkeze alınması, buradan hareketle toplumun ve toplumsal siyasetin sahneye çıkması demektir.

Eleştirel dozu yükseltmemize neden olan husus ise bu yönde bir değişme yerine, siyaset-toplum ilişkilerinin daha da kopması, siyaset-devlet ilişkilerinde siyasetin iyice "sterilize" edilmesi istikametindeki ilerlemedir.

Bunu görmek, buna itiraz etmek değişimi görmek, istemek ve hazırlamaktır.

Hal böyleyken umutsuzluk hem bana hem beni okuyana haksızlık olur.



30 Haziran 2002
Pazar
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED