T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Krizden çıkmak…

Yeni siyasi arayışların gündemden düşmediği, her iki üç ayda bir yeni siyasi parti girişimlerinin yapıldığı bir dönemden geçiyoruz. Sema Pişkinsüt'ün kurduğu parti, eski CHP'lilerin birkaç koldan parti kurma çabaları, Mehmet Ali Bayar'ın DTP'yi canlandırma hamlesi ve su yüzüne çıkmamış diğerleri...

Henüz hiç adım atmamış, kısacası siyasi rüştünü ispatlamamış, üstelik tepkisel oy davranışlarının belirlediği bir ortamda nereye oturduğu belli olmayan bu arayışların etrafında müthiş bir fırtına kopartılıyor. Özellikle merkez medyada siyaset onlar üzerine oturtulmaya çalışılıyor.

Bu durum bile, Türk siyasetin içine düştüğü ağır krizi ve belirsizlik halini, siyasetin dizayn çabalarıyla iç içe geçmesini, hepsinden önemlisi yarına yönelik genel bir paniği açık bir şekilde resmetmeye yetip artıyor.

Bu siyasi girişimleri ve bu girişimlere yönelik analizleri önümüzdeki günlerde uzun uzadıya tartışacağız...

Şimdilik şunu söylemekle yetinelim: Daralmış siyaset ve hukuk alanını "köklü bir değişim projesi"yle genişletmeye talip olmayan her "siyasi hareket", bu dar alanın "mahkumu" olmaya, ana politika olarak elinde kalan tek temsil aracı "popülizm"i benimsemeye adaydır. Bu sorun, hem yaşanan krizler hem gelecek açısından "ülkenin önündeki en önemli meselelerden birisi"dir.

Ne var ki, bu noktada işler iyiye gitmiyor. Siyasetçiye yönelik tepki, ne yazık ki, siyaset fikrine tepkiyi beraberinde getiriyor, siyasetin düzenleyici işlevine soğuk bakılmasına yol açıyor. Düzen ve refah arayışı, sadece "iyi işleyen bir devlet ve birkaç dürüst siyasetçi" talebine, toplumun, katılımın, temsilin, dolayısıyla insanın devre dışı tutulduğu bir beklenti dalgasına kilitleniyor.

Bu durum yaşanan krizlerin doğru okumasına bile engel oluyor…

Örneğin yaşadığımız ekonomik felaketin 50 yıllık büyüme stratejisinin iflasını ifade ettiğini, bu iflasın son derece büyük ve sert sermaye hareketlerini devreye sokan "globalleşme furyası" ile içinden çıkılmaz boyutlara sürüklenmesi bu ruh haliyle gözardı ediliyor, unutuluyor.

Oysa bugün krizi aşmanın bir "kontrollu bir küçülme"yi, "küçülürken siyaseti yeniden yapılandırma"yı, "siyasi yeniden yapılandırırken bu kurumun toplumla bağlarını yeniden kurma"yı gerektirdiği çıplak bir gerektir.

Bu üç adım; çözüm paketine toplumun tüm unsurlarının hem politik, hem psikolojik hem ekonomik olarak katılmasını gerektirir. Başka bir deyişle son derece ciddi ve işlenmiş "konsensüs"ü icap ettirir. Bu durum ise siyaseti değişimin, atılacak adımların "olmazsa olmaz koşulu" haline getirir.

Yaşanan krizin sadece ekonomi ya da sadece siyaset krizi olmadığını, topyekün bir sistem krizini olduğunu bilmem ne zaman farkedeceğiz?

Hayaller kurarak, medet umarak, birilerine kızarak düzelmesini beklediğimiz rakam ve göstergelerin ancak ve ancak, Erol Katırcıoğlu'nun deyişiyle, sadece "ekonomi teknikleri"nin değil, hatta sadece "ekonomi siyaseti"nin de değil, aynı zamanda "ekonomi sosyolojisi"nin merkez alınmasıyla çözüm yoluna gireceğini ne zaman anlayacağız?

Ne yazık! Kestirme çözüm arayışları bugün hem "milliyetçi-yerel cephe"yi hem "globalleşmeci cephe"yi kuşatmış görünüyor. Açıkçası demokrasiden, değişimden, döneme ayak uydurmaktan, bunalım çözmekten dem vurulurken, ülke insanın Tanzimat'tan bu yana iliklerine işlemiş olan "parçalı düşünce biçimi" yeniden canlanıyor. Ekonomi ile siyaseti birbirinden suni olarak ayıran, ilkinde çağdaşlık isterken ikincisini "kötü Şark kafası"yla bu amaca ulaşmak için boğmaya çalışan o "takıntı", yani "siyasetsiz ekonomi, "insansız modernleşme, toplumsuz siyaset takıntısı" şaha kalkıyor.

Bilin ki, bu durum korkutucudur.

Zira öfke ve tepki; "en sertinden en maganizel olanına" kadar "devletçi-milliyetçi siyasi davranışları" besler. Bu durum krizin aşılmasını imkansız hale getirmekle kalmaz, önümüzdeki dönemde 18 Nisan seçim sonuçlarından daha siyaset ağır bir faturasına yol açar. Ardından gelebilecek bir ara dönem ise Türkiye'yi bir daha çıkmamak üzere "Ortadoğu"ya gömer. Başka bir deyişle 1990'larda başlayan toplumsal değişme talebinin sistem tarafından reddedilmesiyle başlayan önce "bütünleşme", ardından "siyaset", en nihayet "yönetim" krizine dönüşen öyküde son perde kapanır.

Evet, siyaset önemli ama, içi dolu, sistem sorunlarının üzerine giden siyaset önemli...



5 Mayıs 2002
Pazar
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED