T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Avustralya

Prof. Ümit Meriç ve Gazeteciler Yazarlar Vakfı'ndan Cemal Uşşak'la birlikte iki haftalık bir programla Avustralya'ya gitmiştim. Pazar yazımda orada neler yaptığımızdan söz edeceğim. Bu ülkeye ilk defa gittim, Dubai ve Malaysiya'nın başşehri Kualalumpur'da birkaç saatlik beklemelerle birlikte yaklaşık yirmi dört saat yolculuk yapılarak ve dünyanın çevresinin yarısına yakın bir yol katedilerek oraya ulaşılıyor. Türkiye'nin on misline yakın toprağı olan bu kıta ülkede iki milyon insana bir Türkiye kadar toprak düşüyor. Çok kültürlü demokratik sosyal devlet ilkelerini benimsemişler. Görüştüğümüz bir milletvekili ve bir de senatörün ifadelerine göre hakim Anglosakson kültürden çok kültürlülüğe geçişin tarihi oldukça yeni; on beş yirmi yıllık bir mesele. Bu dönemde dünyanın hemen her ülkesinden göçmen ve işçi almışlar. Bizim insanımız altmışlı yılların sonlarından itibaren, kendi ifadelerine göre "bir ev parası kazanıp dönmek üzere" bu uzak diyara gelmişler. Çoğu ev parasını kazanmış, bazıları Türkiye'ye gelip ev de almışlar, ama çeşitli sebeplerle yine oraya dönmüşler. Bir süre sonra da oldukça kolay olan vatandaşlığa geçiş hakkını kullanarak Avustralya vatandaşı olmuşlar. Şu anda toplam iki yüz bin kadar Türk'ün burada yaşadığı söyleniyor.

Toprak geniş ve ucuz, on sekiz yaşına gelmiş her vatandaşa ihtiyacı olduğu ve çalışmadığı takdirde devlet tarafından geçineceği kadar para veriliyor. Şehirleşme ve yerleşim düzeni mükemmel, tek veya iki katlı, bahçe içinde güzel evler, çalışmak isteyene iş, iş kurmak isteyene imkan var. Çok kültürlülük politikası gereği Türkler'e de iyi muamele ediliyor. Birçok Türk boya ve lokantacılık başta olmak üzere çeşitli işlere girmişler, başarı ile çalışıyorlar. Büyükler Türkçe'yi bozuk konuşacak kadar İngilizce öğrenmişler, küçükler ise dilimizi unutmak üzereler. Türkiye'de yapılan yatırımlar ile yurtdışından para toplayarak Türkiye'de şirket/holding kuran ve ehliyetsizlik yüzünden batıran şahısların sebep oldukları ümit ve hayal kırıklıkları vatandaşlarımızın yatırımlarını oraya kaydırmalarına sebep olmuş; artık kimse Türkiye'de yatırım yapmayı düşünmüyor. İslamî hassasiyeti olanlar ve olmayanlar oradaki özgürlük ortamı yüzünden Avustralya vatandaşlığına karar vermişler. Melbourn'da kırk dilden yayın yapan bir radyoda programa katıldık; ne irtica korkusu var, ne de bölücülük. Her dilden yayın yapılıyor ve herkes inandığını rahatça söylüyor; yeter ki başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar verilmesin ve şiddete teşvik bulunmasın.

Dünyanın her tarafında okul açan vatandaşlarımız orada da okullar açmışlar. Türkler'in dillerini unutma noktasına geldikleri bir zamanda bu okullarda hem yüksek seviyeli bir öğretim yapıyorlar hem de İngilizce yanında Türkçe'yi öğretiyorlar. Diyanet İşleri'nin, diğer cemaatlerin, başka Müslüman ülkelerin ve sözünü ettiğim kolejlerin sayesinde (okullarda, camilerde ve kurslarda) isteyen insanımızın çocukları dinlerini de öğreniyor, bu sayede kimliklerini yitirme felaketinden kurtulmuş oluyorlar. Melbourn ve Sidney'de Işık ve Şule adlarıyla açılmış kolejlerde binlerce çocuk (yarıdan fazlası da başka milletlerin çocukları) okuyor; öğretmenlerin ve öğrencilerin başları açık olanı da var, kapalı olanı da, namaz kılmak isteyenler için uygun yerler (okul mescitleri) de ayrılmış. Buralardan mezun olanlar, puanlarıyla oynanmaksızın her istedikleri -giriş imtihanının kazandıkları- üniversiteye girebiliyorlar.

Bir iki anekdotla bu yazıyı bitirelim:

Çevremizdekilere sordum, "Size farklı muamele yapıyorlar mı, başörtüsü ile okumak mümkün mü?" diye, bana şunları söylediler: Burada çok sıkı bir şekilde uygulanan "ayrımcılığı yasaklama" yasası var, bir polis gerekir de "aslen nereli, hangi etnik guruba mensup" olduğunuzu sormak isterse bunu ezilip büzülerek ve özür dileyerek sorar. Bu yüzden (farklı inanç ve etnik aidiyet sebebiyle okulda veya başka yerde) bir farklı muamele görürseniz derhal şikayet edersiniz ve sonuç alırsınız.

"Okullarda din dersi var mı" diye sordum "Devlet okullarında isteğe bağlı, devletçe tanınmış, ilkokuldan üniversiteye kadar mevcut katolik kilise okullarında ise Hristiyanlık dersi mecburi, dini ne olursa olsun her öğrenci bu dersi alır" dediler.

İşin var, aşın var, hürriyetin var, okul açıp çocuklarını kendi inancına ve kültürüne göre yetiştirme imkanın var... sen olsan -bu haliyle- memlekete dönmek ister misin?


5 Mayıs 2002
Pazar
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED