T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Galiba Naziler 'arabesk' de sevmiyor

28 Şubat sonrasında bir anlamda yeniden inşa edilen "otoriter Türkiye", hayatımızın en bize ait olması gereken alanlarını da yasaklarla kuşatıyor. Kültürel "oligarşi"nin son icraatı, Orhan Gencebay'ın şarkılarının TRT'de çalınmasını yasaklamak oldu.

TRT'den sorumlu Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu, Orhan Abi'nin şarkılarının Türk müziğini yozlaştırdığına, toplumu karamsarlığa sürüklediğine ve aşırı hüzünlendirdiğine karar vermiş ve devlet televizyonunda çalınmasını uygun bulmamış.

İşte tam 28 Şubat'a uygun bir ferman!.. İçinde hüzünlerin, coşkuların ve toplumun acılarının olmadığı, daha doğrusu insan sıcaklığından akan o coşkulu şiiri hiç tanımamış otoriter bir mantık... Ve de hayatı, sadece "emret komutanım" tekmilinden ibaret zanneden "1930 model" örümcekli bir kafa...

İkibinli yıllarda Türkiye'yi yönetenlerin dünyadan ve bu dünyada üretilip her gün evlerimize akan rengarenk müzik coşkusundan bu kadar habersiz ve böylesine "dikdörtgen kafalı" olmalarını anlamak gerçekten zor. Hele bu yasakların altında romancı bir ismin imzasının bulunması da son derece hüzün verici...

Eminim ki Ankara'nın bu "28 Şubat patentli" politikacıları, caz ve rock'ın ilk başarılı sentezcisi, "ölüm ve şiddetin prensi" Jim Morrison'ın şarkılarına da Türklüğü ifsad edici diye karşı çıkacaklardır. Çok şükür, şimdilik böyle bir müzisyenden haberleri yok...

İnanın, romancı bakanımız, Jim Morrison'ın "The end" şarkısındaki, "Gecelerin bitiminde ölmeyi denedik. Acının Roma sonrasında kaybolmuştuk ve bütün çocuklar çıldırmıştı" dizelerini duymuş olsaydı bu sanatçının şarkılarının Kapıkule'den girişini MGK kararıyla yasaklatırdı.

İkibinli yılların "yasakçılar listesi"de ön sıralarda adını yazdıran romancı bakanımız ve oligarşinin "sarışın akrabaları"na göre, "arabesk söyleyeni Taksim meydanında asmalı"ymış...

Peki neden?

Çünkü onlar, eli kırbaçlı beyazların mahallesinden kovulmuş ve hiçbir zaman "mavi kanlı" akrabaları olmamış "öteki Türkiye"nin çocukları... Çünkü onlar lahmacun kokuyor...

"Seçkinci oligarşi"nin, öteki Türkiye'nin "arabesk" söyleyen kara kuru çocuklarını Taksim'de asmak istemelerinden daha doğal ne olabilir ki... Bunu anlamakta hiç güçlük çekmiyoruz, çünkü onlar bu topraklardaki bütün renklere, hüzünlere, acılara ve coşkulara hep düşman oldular.

Çünkü onlar, halkı kanlarına göre sınıflandırıp "maviler"i birinci, "yeşiller"i ikinci sınıf yaptılar...

Yıllardır, çağdaşlaşmayı elinde kırbacıyla halkı "hizaya sokmak" şeklinde anlayan "jakoben" anlayışın şimdi arabesk düşmanlığı yapmasını hiç de yadırgamıyoruz. Zira o "jakoben gelenek", şimdi sessiz çoğunluğun sesini kısmak için RTÜK yasasını çıkarıyor, okumak isteyen genç kızların ellerine kelepçe takıyor...

Çünkü Naziler hiç caz sevmedi, arabesk de sevmiyorlar... Kafalarında "resmi Türkiye"nin etiketleriyle dolaşan oligarşinin bu "mavi kanlı" çocukları hayatlarında hiçbir zaman Miles Davis'in şarkılarıyla yüreklerinde uzun bir yolculuğa çıkmadıkları gibi, Orhan Gencebay'ın "Batsın bu dünya" şarkısındaki Türkiye'ye de hiç uğramadılar.

Ayrıca onlara, John Lennon ''Imagine'' şarkısı hiçbir şey söylemez, kısa süre de olsa Ravi Shankar'da hayatlarına başka dünyaların renklerini, hüzünlerini katmaya tahammül edemezler.

Hele, "Hepimiz caz düşü içinde Amerika'nın hurdahaş olmuş gerçeklerine rastladık" diyen Allen Ginsberg onları çıldırtır. Beethoven'in "Dokuzuncu Senfoni"sini 28 Şubat marşı zannedeler...

Aldırma Orhan Abi, oligarşi caz sevmez, Arabesk de...


5 Mayıs 2002
Pazar
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED