Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Son bir kaç günde 13 gazete ve derginin kapatılması, İran'da reformistlerle muhafazakarlar arasındaki politik oyunun, bu sefer muhafazakarlar lehine sonuçlanan bir karşılaşması oldu. Süreç, Hatemi'nin değişim rüzgarına yeni bir soluk veren siyasi başarısı ile başlamışsa da, son zamanlarda çatışmayı doruğa çıkaran birkaç önemli olay yaşandı. İlki Hatemi'nin danışmanlarından ve Subh-i em-Ruz gazetesini çıkaran Said Haceryan'ın suikaste uğramasıydı. Haceryan'ın, devrimin ilk yıllarında Amerikan elçiliğini işgal eden devrimcilerden olması ilginç. Bugün İran'da reform ve özgürlük taleplerini dillendiren aydınların hemen hepsi 20'li yaşların başlarında şaha karşı devrimin önderliğini yapmış militanlar. Kapatılan Asr-ı Azadegan gazetesi yazarlarından Ekber Genci de devrimin ilk yıllarında devrim muhafızlığı yapmış bir pasdaran. 40'lı ve 50'li yaşlarını süren devrim militanları, Humeyni'nin mesajının taşıyıcıları oldukları iddiasıyla özgürlük ve reform taleplerini dillendiriyor. Hatemi'yi destekleyen bu dini aydın hareketi karşısında, kendilerini İslam Cumhuriyeti'nin gerçek sahipleri olarak gören bir molla gurubu ve taraftarları var. Bir de ne ve kim olduğu tartışılan ve faili meçhullerden sorumlu tutulan bir derin devlet var. İşte İran'da 13 gazete ve derginin kapatılması olayı, bu arka plan çerçevesinde değerlendirilmeli.
'KANUNİ ŞİDDETE EVET'Son iki hafta boyunca İran bu süreci anlamamızı kolaylaştıracak hızlı bir olaylar zincirine sahne oldu. Aşura'ya denk gelen Cuma günü dini rehber Hameney, reform taleplerine, toplumdaki şiddete değinen bir konuşma yapmıştı. Konuşma gazetelere farklı yansıdı. Muhafazakar gazeteler, "Islahat için kanuni şiddete evet, ama Amerikancı değişim için gayrı kanuni şiddete hayır" derken, özgürlükçü gazeteler rehberin her şeyin kanuni olması gerektiği şeklindeki ifadesine vurgu yapıyorlardı. Reformist Asr-ı Azedegan'ın manşeti, "Şiddet asla ıslah aracı olamaz" şeklindeydi. Muhafazakarlar, değişim ve özgürlük talepleri ile Amerikancı olmak arasında paralellik kuruyor ve devrim için şiddet uygulanabileceğine vurgu yaptılar. Reformcular ise, rehberin sözlerindeki hukuk çerçevesinin göz ardı edilmemesi gerektiği ilkesini vurgulayarak, tezlerini onun ağzından ifade ettiler. 18 ve 19 Nisan günleri televizyonda arka arkaya yayınlanan bir haber, reformistlere gözdağı vermesi ve özgürlükçü basının kapatılmasını meşrulaştırması bakımından büyük önem taşıyordu. Haberden birkaç hafta önce Almanya'da İran'da seçim sonrası değişimi konu alan bir konferans düzenlenmiş ve konferansa İran'dan bazı aydınlar da davet edilmişti. Konuşmacılar arasında Zenan dergisinden Mehrangis Kar, İran-ı Merdân gazetesinden İzzetullah Sübhani, reformist molla Yusuf Eşkuri, Asr-ı Azadegan'dan Celalipur, eski bir devrim muhafızı şimdi reformcu Ekber Gencî, ve İran'ın en tanınmış romancısı olan Devlet-i Abâdî gibi isimler yer alıyordu.
DEMOKRASİ VE KARŞI DEVRİMKonferanstan televizyona yansıyan görüntüler tam bir kes yapıştır mantığı ile hazırlanmıştı. Konuşmacılar genelde reform ve özgürlük taleplerini dile getirdiler. Fakat haberle amaçlanan halk üzerinde özgürlüğün neye mal olacağı şeklinde bir kanı uyandırmak olmalı ki, Mehrangis Kar'ın "İran kanunları her halükârda İslami olmalı" sözlerine gösterilen seyirci protestosuna, Ekber Genci'nin hiç konuşturulmamasına ve ardından seyirciler arasında oynayan bir kadın ve soyunan bir adamın görüntülerine ekranda uzun uzun yer verildi. Hatemi taraftarı arasında bu olayı yorumlama açısından bir takım farklılıklar gözlendi. Bu da reform talebinde bulunanların siyasi görüşleri arasındaki ton farkını gözler önüne seriyordu. Bir taksi şoförü olayları şöyle yorumluyordu: "Yirmi yıldır hiçbir şey yapmayanlar şimdi de Hatemi'nin başarılı olmaması için çalışıyor. Gencî, Celalipur gibi aydınların istediği, Humeyni'nin gerçekleştirmeye çalıştığı devrimin mesajını taşımak. Berlin Konferansı'nda onları protesto eden sözde-özgürlükçüler, devrim düşmanı Halkın Mücahitleri'nden. İran'daki özgürlük taleplerini olumlu karşılamıyorlar. Çünkü İran'da demokrasinin artması, karşı devrim imkanını ortadan kaldıracak. Bu nedenle dini aydınlar Berlin'de bu kadar protesto ile karşılaştı. Bu durum molla rejiminin işine geliyor ve olayları özgürlüğün sınırlanması için araç olarak kullanıyorlar." Gençler arasında "Konuşursak kellemiz gider" diyenlerin çokluğu, sürecin ne denli gerilimli ve baskıcı bir ortam olduğunu anlamamızı sağlamaktadır.
'AMERİKANCI, DIŞ KAYNAKLI DÜŞÜNCE'Hatemi taraftarı aydınların hemen hepsinin kendilerini 'devrimin gerçek sahipleri' şeklinde dillendirmeleri, Hamaney'i doğrudan hedef almayan bir dil tutturmaları gerilimi alevlendirmeden, 'kanunî', yani hukukî çerçeveyi oluşturmaya çalışmalarının bir göstergesidir. Hatemi'nin danışmanlarından Tahran Milletvekili İlâhî Kulaî'nin tek hedeflerinin "halkın isteklerini ıslahat ve kanun çerçevesinde sağlamak" olduğu şeklindeki ifadesi de bu hukukilik vurgusunu taşımaktadır. Hatemi'ye yakınlığıyla tanınan Tahran Milletvekili Ahmed Burganî de, her şeyin kanun ve hukuk çerçevesinde yapılması gerektiğini belirtiyor. Rehberin 'dine aykırılık' şeklinde bir mazeretle hüküm verebilmesi ve her muhalif düşüncenin 'Amerikancılık' ya da 'dış kaynaklı' diye itham edilebilmesi gözönüne alındığında, reformistlerin 'hukukilik'in tanımı ve 'İslam ve demokrasinin bir aradalığı' konusunda daha uzun bir süre düşünce ve proje üretmeleri gerekeceği söylenebilir.
Nazife ŞİŞMAN
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|