T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i
Bilgisayar'da fiyatları indirdik

Y A Z A R L A R
"Vahşi Batı" uzakta değil!

"Medyada Vahşi Batı Dönemi" kapanıyor mu? Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, "iyimser"ler arasında yer alanlardan: "Hiç abartmadan söylüyorum. Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun önceki gün aldığı karar, Türk medya tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bugün, medya tarihimize, 'şantajcı medya döneminin kapanmasında ilk adım' olarak hatırlanacaktır." (16 Kasım) Özkök'ü bu derece "iyimser" kılan karar RTÜK'ün Star televizyon kanalını 15 gün karartan kararı. Bu kanal, Özkök'ün ifadesiyle, "kanunsuz yoldan dinlenmiş özel telefon konuşmalarını yayınlayıp anayasa suçu işleyince" RTÜK'ün 1 gün kapatma cezasıyla karşılaşmış, bu "anayasa suçu"nda ısrar etmesi sonucunda da 15 gün ücretsiz izine çıkarılmış bulunuyor. Özkök'ün bu "tarihi" karar dolayısıyla medya etiğine ilişkin düşüncelerinden bazıları da şunlar: "Bu karar, sadece televizyonculuk tarihi için değil, aynı zamanda Türkiye'de vatandaşların ve müesseselerin iftiraya, şantaja karşı korunması açısından çok önemli bir dönemi açıyor. (...) Türkiye, bazı televizyon kanallarının ellerindeki medyayı bir şantaj aracı gibi kullandığı tam anlamıyla 'Vahşi Batı' dönemi yaşıyor. (...) Normal demokratik bir ülkede düşünülemeyecek medya suçları, Türkiye'de vaka-i adiyeden bile sayılmadı. (...) İftira ve şantajı, kanunsuz telefon dinlemelerini ve yayınlamalarını kim yaparsa yapsın cezasını bulmalı."

Özkök'ün bu son fasılda yer alan düşüncelerine katılmamak mümkün değil. Tabii ki Türkiye'de de bütün "medeni" ülkelerde olduğu gibi medyanın insanları ve kurumları karalama silahına dönüşmesi kabul edilemez. Özkök ile bu konuda mutâbıkız; hatta şimdi yeri değil diyerek, Özkök'ün "icra kurulu"nda görev yaptığı grubun televizyon kanalından mesela "Erbakan-Hatipoğlu" arasında geçen tamamen "özel" konuşma bandlarının izleyicilerle "paylaşılması" gibi "Vahşi Doğu"ya has olayları da hatırlatmayacak ve "mutâbıkız" demekle yetineceğiz. Fakat ortada bir problem var: Adına RTÜK denen kurumun ulusal yayın yapan bir televizyon kanalını 15 (yazıyla: onbeş) gün kapatması "normal demokratik bir ülke"de karşılaşılabilir bir karar mıdır? Hiç olur mu böyle şey; böyle bir karar tabii ki "anormal demokratik bir ülke"de karşınıza çıkabilir! "Başkan"ıyla davalık olan (BBC'nin Türkçe yayının durdurulması meselesi) ve hükümetin etkisine fevkalade açık olan bu memurlar kurulu kendisini "mahkeme heyeti" yerine koyup ulusal bir televizyon kanalına 15 gün ceza kesebilir mi? Ölçüyü haddinden fazla kaçırmış, haddinden fazla "RTÜK merkezli" bir karar! Star'ın "anormal" yayına pek düşkün bir kanal olması, hakkındaki kararın da "anormal" olmasını mı icabettirir?

Anlaşılan o ki, "iftira ve şantaj" da birbirlerine söyleyecek sözü olmayan bu iki grup arasında bir "bilek güreşi" yaşanmış ve içinde bulunduğumuz şu "sonsuz özgürlük" günlerinin koşullarında davacı taraf rakibine ağır bir darbe indirmiştir...

Şimdi dönelim yine şu "iftira ve şantaj" meselesine:

Okumuş ya da duymuş olmanız pek muhtemel; Hürriyet'in artık "Cumhuriyet döneminin en etkili ve önemli üç köşe yazarı"ndan birisi olan (bu seçimin çok komik bir hikayesi var ama şimdi sırası değil) Emin Çölaşan, bir hafta arayla yayınladığı iki yazıda bir Amerikan vakfının Türkiye'de bazı kişilere (bu bazı kişiler tahmin ettiğiniz gibi, "Kürtçü ve PKK yandaşı-eski Marksist-şeriatçı üçlüsünden ve onlarla işbirliği yapan entel-liboş takımı"ndan oluşuyor!) ödül ve para dağıttığından bahisle, adlarını sıraladığı kişilerden açıklama istemiş, açıklama yollamayanları da hiçbirinden "tık yok" diyerek ifşa etmeye çalışmıştı. Çölaşan'ın yayınladığı listede Ali Bayramoğlu adı da yer alıyordu. Çok iyi hatırlıyorum, çünkü Çölaşan'ın yazısından habersiz olan Bayramoğlu, hakkındaki iddiayı benden duymuştu.

Bayramoğlu, haberi olmadığı bu "ödül ve para" hakkında gerekli açıklamayı bir "e-mail" ile Çölaşan'a hemen iletmiş; haklı olarak, bu bilgiler doğru değil derhal düzeltilsin diyor. Hayır, hiç olur mu öyle şey! Çölaşan'ın 6 Kasım'da yayınladığı ilk yazısına cevap veren açıklama aynı gün kendisine ulaştırılmasına rağmen, Hürriyet yazarı 13 Kasım'da hâlâ şöyle yazıyor: "Dışarıdan para almayı içine sindiren Ahmet Altan, Nadire Mater, Yaşar Kemal, Ali Bayramoğlu gibi diğer isimlerden ise yine tık yok!"

Şimdi siz söyleyin; bu "vahşi dönem"e ne ad takacağız? Eline kalemi ve "Cumhuriyet döneminin en etkili ve en önemli üç köşe yazarından birisi" (söyledim, bu seçim hikayesi çok komik ama şimdi sırası değil!) ünvanını alarak aklına gelene "iftira" etmekten sakınma; "iftira"na karşı yapılan açıklamaları köşene sokma; ve de sana "Dur bakalım, Vahşi Batı'da mıyız?" demeyi aklına getirmeyen yönetmenin "Çok şükür işler yoluna giriyor!" diye kalemini oğuştursun!


17 Kasım 2001
Cumartesi
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED