T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sislerin arkası

Bazan kendi kendime soruyorum: Acaba bugün hükümete en aşırı dozda muhalefet etmek sadece hükümete muhalefet anlamı mı taşıyor? Ya da, en aşırı dozda "Dervişçilik" yapmak, Derviş'in Türkiye için çok önemli olan kriz çözücü yanını önemsemek anlamına mı geliyor?

Ya da şöyle bir soru üzerinde düşünmek: Hükümetin her ne yolla olursa olsun yıkılışı, siyasi açıdan olumlu bir gelişme midir? Devamla: Derviş'in ulaşacağı-yer alacağı her konum siyaseten Türkiye için olumlu bir durum mudur?

Tersinden de bakılabilir: Kimi demokratik kaygılarla siyasi alanı korumaya çalışmak, pörsümüş bir siyasi kadroya doping anlamı taşıyıp, siyasi bunalımların derinleşmesi hanesinde de rol oynayamaz mı?

Söylemek istediğim şu: Türkiye gibi kaygan zeminlerde, özellikle içerden dışardan politika inşa eden örtülü güç odaklarının çok belirleyici etkilere sahip olduğu durumlarda, seçtiğiniz her tavır, sırf kendi anlamı içinde değer taşımayabiliyor, başka politikalara eklemlenip kullanılan bir malzemeye dönüşebiliyor.

Hele derin odakların Ecevit'ten sonra, 28 Şubat sürecinden sonra, FP'den sonra (?) halk iradesinin nasıl yönlendirilmesi gerektiği, ya da siyasetin nasıl dizayn edileceği üzerinde derin derin düşündüğünün bilindiği durumlarda?

Kemal Derviş'e başından beri önemli bir misyon adamı hüviyetinde bakan Cengiz Çandar'ın dünkü yazısında ilgimi çeken bir paragraf oldu. Onu okuyalım:

"Kemal Derviş'in vakit geç olmadan aklını başına toplamasında, hem kendisi ve hem de Türkiye açısından sonsuz yarar var. "Kozları"nı akıllıca oynarsa, yani bu hükümetten kendisini "özerkleştirir" ise, başarısının önünü açar. Onun başarısı, ekonomide ferahlama demektir ve bundan tüm Türkiye kazanacaktır. "Kozları"nı iyi oynarsa, bu hükümetin gidişinden sonra ister TBMM içinden kurulacak olan yeni bir hükümet de, isterse İtalya'da bir zamanlar söz konusu olan Romano Prodi hükümeti benzeri bir "teknokratlar hükümeti"nde koltuğunu ve işlevini korur ve "program"ın "devamlılığı" ve bu arada program için "zorunlu uluslararası destek" güvence altına alınmış olur." (Derviş Ankara'ya Yem Olursa..., Yeni Şafak, 14 Mart 2001)

Çandar'ın yazısına yansıyan psikolojide bir "misyon adamı"nın, siyaset esnafının bilinen kuşatmasına ve işlevsizleştirmesine karşı kendi konumunu sağlama almak için üstü, altı, sağı, solu dahil her şeyi tanzim edebilmesi beklentisi ve telkini var. Sezer-hükümet geriliminde de yaşanan bu psikolojinin, hükümete yönelik birikmiş tepki sebebiyle toplumun pek çok kesiminde paylaşıldığı da doğru.

Bu yaklaşım, Derviş'i kozlarını kullanarak hükümet içinde özerk bir konuma yerleştirmeyi öngörüyor, hatta projeyi Derviş eksenli "teknokratlar hükümeti"ne kadar uzatıyor.

Bu hiç şüphesiz ilginç bir siyaset ve Derviş konumlaması niteliğini taşıyor. Ama gene de çok net değil. Yani bu konumlamanın siyaseti nereye, Derviş'i nereye, Türkiye'yi nereye götüreceği sanırım şimdiden görülemeyecek bir sisler perdesi oluşturuyor.

"Teknokratlar hükümeti"ne kadar uzanacak bir statüde kim belirleyici olacak, yani daha açıkça "Teknokratlar hükümeti"ne kim karar verecek sorusu ortada duruyor. Türkiye'nin bu alanda bir 12 Mart tecrübesi de bulunduğuna göre, hemen akla siyaset dışı odakların belirleyiciliği geliyor. Bu krizi aşmak için, onu bile göze almalı mıyız? Meşruiyyet içinde başka çözümler olamaz mı? Derviş olmazsa her şey bitmiş midir? Türkye'nin böyle bir dar alana sıkıştırılması kabul edilebilir mi?

İlginçtir Derviş, ısrarla elinde "mucize gerçekleştirme gücü olmadığı"nı, "sihirli değneğe sahip olmadığı"nı "bir şey yapabilirse bunu siyasi ve toplumsal destekle yapacağı"nı vurguluyor. Dün işçi temsilcileri ile yaptığı görüşmelerde de bunun altını çizdi. Bu, meşruiyyet içinde ve oldukça inandırıcı gözüken, hatta tahlilim doğru ise, Derviş'in "Dervişane üslûbu"na daha yakışan bir duruştur. Hatta kendi tahlilim doğru ise, "Derviş'in kendisine yüklenecek özel siyasi misyonlara uygun bir kişilikte olmadığı"nı söylemek bile yanlış olmaz diye düşünüyorum.

Düşüncem şu: Türkiye'yi mevcut ekonomik krizden çıkarmak ne kadar önemli ise, 28 Şubat sürecinin hâlâ devam eden ambargosundan kurtarıp, sağlıklı bir demokrasiye, hukuk devletine götürmek de o kadar önemlidir. 28 Şubat'ın devamı niteliğindeki mevcut siyasî iktidarı yıkmak, onun yerine bir başka örtülü ara rejim iktidarı inşa etme sonucunu doğuracaksa, gerçekten 28 Şubat'tan kurtuluş ya da siyaseten sağlıklı bir zemine ulaşma anlanına gelir mi? Ben o inançta değilim. Çürümüş bir iktidardan kurtulmak, ama daha derin belirsizliklere sürüklenmeden, Derviş'in krizden kurtarma misyonunu ifa etmesi, ama siyaset üstü kişilik haline gelmeden...

Söylem ve politikaların bumerang etkisi yapabileceği fırtınalı bir dönemde yaşıyor Türkiye...


15 Mart 2001
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED