T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

Doğu-Batı bilmecesi

Avrupa'da yoğun bir Türk nüfusunun yaşaması, beraberinde ciddi anlamda kültürel çalışmaları zorunlu kıldı. 'Avrupa Günlüğü', bu alandaki açlığı gidermek isteyen çalışmalardan birisi.

Altı ayda bir çıkmayı planlayan Euro Agenda / Avrupa Günlüğü / AG, ilk sayısını çıkardı. AG, Avrupa merkezli yayınlanan doğulu bir dergi. Derginin sunuş yazısında Berlin, Viyana, İstanbul gibi şehirlerin doğu şehirleri olduğu belirtilerek "Avrupa'nın sınırları doğuya doğru gidildiğinde nerede biter şeklinde bir sorunun cevabını vermek çok zor olmasa gerek.

Aynı şekilde, Doğu nereden itibaren başlar sorusu da kolay cevaplandırılabilecek bir görüntü arzediyor" deniliyor. Ancak, ikinci soru ile ilgili olarak genel kabullerin bir an için bir kenara bırakılıp yeniden düşünüldüğünde, Doğu'nun nereden itibaren başladığı sualinin 21. Yüzyıl için yeniden cevaplanması teklif ediliyor. Derginin giriş kısmında yer alan ifadeler bize böyle bir çalışmanın ortaya çıkış sebebini özetler mahiyette: "AG'de Doğu ve Batı ayrımının artık tamamen anlamını yitirmek üzere olduğu bir döneme girmiş bulunuyoruz. Globalleşmenin şiddeti arttıkça daha da açık bir şekilde belirginleşecektir ki, Doğu, artık Atlantik kıyılarından başlayan anakaranın adıdır. Batı ise, İngiltere ve kısmen onun ardılı Amerika'dan ibarettir. Bu anlamda Avrupa, Doğu coğrafyasının (ya da diğer adı ile Avrasya'nın) bir alt bölümüdür. Artık, hayatı ve haritaları genel kabullerin ötesinde yeni bir okuma ve anlamlandırmaya tabi tutmak zamanı gelmiştir. Elimizdeki haritaları bu şekilde bir okuma ile yenibaştan düzenlemeye tabi tuttuğumuzda, bir misal olarak Avrupa Birliği'nin aslında doğulu bir üst kimlik oluşturma denemesi olduğu ortaya çıkar. AB bayrağındaki oniki yıldız oniki havarinin sembolüdür bir bakıma. Fransa doğrudur. Almanya köküne kadar doğrudur. Dolayısıyla, mesela İngiltere ve/veya Amerika kastedilmiyorsa, Türkiye'nin batılılaşma denemeleri paradoksal bir şekilde doğululaşmadır."

Dergide hangi kalemler var?

Hayata ve insana dair söyleyecek sözü olanların bir bakıma ilk buluşması sayılabilecek olan ilk sayıda, Köksal Alver, Mustafa Armağan, Ali Kılıçarslan, Hasan Karaca, Nuray Mert, Zeynep Elibol, Vefa Taşdelen, Kerim Edipoğlu, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, Ali Bulaç, Kadir Canatan, Necdet Subaşı, Gürsel Dönmez, Hasan Alacalıoğlu, Aslıhan Tokdemir, Alev Alatlı ve Murat Çemrek'in yazıları yer alıyor. ''Yeniçeriler'in Bitmeyen Cefaları' başlıklı yazısında, Osmanlı tarihinde önemli bir askeri güç olan Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasının ardındaki gerçekleri s sorgulayan ve Yeniçeriler'in sürekli olumsuz bir bakış açısıyla ele alınmasını eleştiren Mustafa Armağan, bu konuya Necip Fazıl Kısakürek, Fevzi Çakmak ve Cemal Kafadar'ın görüşlerinden yola çıkarak açıklık getiriyor: "Yeniçeriler Kanuni dönemine kadar iyiydi de, ondan sonra mı 'bozuldu'? Cihan Devleti'ni sevkeden diğer herşey yolunda gidiyordu da, Yeniçeriler birdenbire 'sınırların kaçağı ve kendi yurdunun alçağı', 'devletin bünyesini için için yiyen...fitne yuvası' ve 'efradı her türlü şenaat ve rezalet de pervasız olan Yeniçeri Ocağı' haline nasıl gelebildi? Bu oldukça yaygın görüşü savunanların büyük bir kısmı da, gariptir, Türkçü ve milliyetçidir. Bu kişiler hiç merak etmişler midir, ocağı topa tutulan ve Kara Cehennem Hüseyin Ağa'nın güllerinin patlamasıyla koca bir mezbahaya dönen Etmeydanı'ndaki yeniçerilerin içinde kaç tane devşirme kalmıştır acaba? diye." Yeniçeri Ocağı'nda 16. yüzyıldan sonra devşirme uygulamasının yavaşlatılmaya başladığını ve 18. yüzyılda tamamen sona erdiğini belirten Armağan, Yeniçeriler'in 16. yüzyıldan sonra zanaat ve ticaretle iç içe olmaya başladığını ve bunun da bazı kesimlerin işine gelmediğini ifade ediyor ve "1838 İngiliz-Osmanlı ticaret anlaşmasının yeniçerilerin yok edilmesinin hemen ertesine denk gelmesi hoş bir tesadüf müdür sizce?" diye soruyor. Dr. Nuray Mert Suriye asıllı ve Müslüman bir Alman vatandaşı olan yazar Bassam Tibi'nin, Türkiye müslümanlığı hakkındaki görüşlerini eleştiriyor.

 
Roos'tan romantik bir dram

Lincoln'ün hayatı Spielberg'in kamerasında
Steven Spielberg'in birlikte çalıştığı DreamWorks şirketi, Pulitzer Ödüllü yazar Doris Kearns'ın henüz yayınlanmamış Abraham Lincoln biyografisinin film haklarını satın aldı. 2003 yılından önce yayınlanması beklenmeyen biyografi, Lincoln'ün 1861 - 1865 yılları arasındaki başkanlık dönemini anlatıyor. Yazar Doris Kearns, henüz yayınlanmayan biyografisinde, Abraham Lincoln'e farklı bir açıdan bakmak istediğini, özellikle de onu yakından tanıyan insanların fikirlerini ön plana çıkarmaya çalıştığını söylüyor. 1939'da John Ford'un yönettiği 'Young Mr. Lincolnî, 1930'da D.W. Griffith'in imzasını taşıyan 'Abraham Lincolnî ve 1919'da yine Griffith imzalı 'Birth of A Nationî filmleri de Abraham Lincoln'ün hayatını konu alıyor.
Neyzen Tevfik Ankara'da
Edebiyatçı ve müzisyen yönüyle her dönem adından söz ettiren sanatçı Neyzen Tevfik'i konu edinen ''Neyzen Tevfik'' isimli oyun, yarın Ankara seyircisiyle buluşacak. Çankaya Belediyesi'nin organizasyonunu üstlendiği gala töreni, yarın Şinasi Sahnesi'nde gerçekleşecek. Tuncer Cücenoğlu'nun kaleme aldığı, Işıl Kasapoğlu'nun yönettiği tek kişilik oyunda, Burak Sergen rol alıyor. Ankaralı tiyatroseverler, 18 Mart'a kadar sürecek gösterimler için Şinasi Sahnesi ile Dost Kitapevi'nden bilet alabilecekler.
15 Mart 2001
Perşembe
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED