T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hayret! Bu yıl 12 Mart ve 28 Şubat'ın erdeminden söz eden çıkmadı

İki hafta arayla iki önemli olayın yıldönümünü geride bıraktık: 28 Şubat ve 12 Mart. Her ikisi de siyasi hayatımızın köklü dönüm noktalarındandı. Hatta denilebilir ki her iki olayın etkileri hâlâ devam etmekte ve yaşadığımız bunca krizlerde rolleri sürmektedir.

Dikkat ettim, her iki olayın hatırlanmak istenmediği, lehte yazıların yayınlanmadığı, hatta ciddi bir haber konusu bile yapılmadığını gördüm. Bu ilgisizlik bir tesadüf, unutkanlık ve zühul eseri değildi elbette. Bütün ağırlığıyla yaşadığımız ekonomik krizin bunda etkili olduğunu kabul etsek bile daha dün denebilecek bir yakınlıkta meydana gelen ve medyanın alkışlarıyla devreye sokulan uygulamaların unutulması yadırgatıcıdır.

Türk aydını ve medyası demokrasiye müdahalelerde imtihanı kaybediyor

Demokrasiye müdahaleler Türk aydını ve medyasını test etmede kullanabileceğimiz en iyi örnek olaylardır. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat olayları aydınların ve medyanın samimiyet, tutarlılık, ilkelilik ve demokratlık sınavından geçtikleri tarihler olmuştur. Bu eleştiri ortamında gözden kaçan önemli bir gerçek var ki medyanın ve genelde aydınların bu olaylarda en azından siyaset erbabı kadar payı vardır. Ama nedense bu hep gözden kaçmaktadır.

Ne 28 Şubat'ın ne de 12 Mart'ın yıldönümlerinde, sözde gerekçelerini yeniden gündeme getirebilecek, meşruiyetini ve haklılığını anlatabilecek akıl ve izan sahibi kimse kalmamıştır. 1997'den beri 28 Şubat'ı allayıp pullayanlar, "irtica" senaryolarıyla toplumu şaşkına çevirenler ve bu ortamda kamu imkanlarını çalıp çırpanların bugün gelinen noktada savunacakları ne kaldı? Bu müdahalelere destek veren medyanın bugün içinde bulunduğu içler acısı durum bir ibret olmalı. Bir gecede yarı yarıya fakirleşen bir toplum için "başörtüsü" ile öğrenim görmek mi, dînî eğitim almak mı, zorunlu temel eğitimin sekiz yıl olup olmaması mı tehlike yoksa çöken ekonomi, gerileyen ihracat, üretimi duran fabrikalar, her geçen gün çığ gibi büyüyen işsizlik, çıldıran faizler, yükselen döviz fiyatları mı tehlikeli?

İçinden geçtiğimiz bu karanlık günlerin geri planında 28 Şubatların, 12 Martların rolü ne? İşte tartışılması gereken soru bu. Siyaseti çökerten, işlevsizleştiren, siyasetçileri sindiren, toplumu küstüren, temsil sistemini anlamsız hale getiren bu müdahalelerin sonucu elbette ki ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve toptan çöküşten başkası değildir, olamazdı da.

12 Mart'ta ne oldu?

Hatırlayalım, 12 Mart'ta olan neydi?

Halkın oyu ile seçilmiş ve Meclis'te çoğunluğu temsil eden iktidara karşı başlatılan parlamento dışı muhalefet, yıpratma ve anarşi hareketleri toptan temsil rejimini ve demokrasiyi hedef almıştı. Devrim için darbe çabası içinde olanlara aydınlar, basın ve siyaset çevrelerinden ciddi destek yapılıyordu. Bugün medyanın önemli yerlerini tutmuş olan ve önünde saygıyla eğildiğimiz isimlerin o yıllarda darbe girişimlerinin içinde oldukları yahut bu çabalara büyük destek verdikleri unutulmamalıdır.

Sol aydın ve basın gruplarıyla ilişki halindeki ordunun darbeci kesiminin son anda "düğmeye basamaması" 12 Mart günü hükümet ve Meclis'e verilen üç maddelik bir "muhtıra" ile noktalanmıştı. Muhtıra hükümetin istifasını, partilerüstü bir hükümetin kurulmasını ve birtakım reformların yapılmasını istiyordu.

Bu muhtıra elbette bir darbe idi ve süreç zaten böyle işledi. Meclis'te güvenoyu almış hükümet muhtıra ile istifa ettirilirken zorlamalarla yeni bir hükümet oluşturuldu. Türkiye'de olağanüstü yeni bir dönem başlamış oldu.

1973 genel seçimlerine kadar devam eden bu dönemde zorlamalarla pekçok şey yapıldı. MNP ve TİP kapatıldı, Anayasa'nın üçte biri değiştirildi, sözde bir dizi reform yapıldı, su tersine akıtılmaya çalışıldı. Ama sonuç ne oldu? Yetmişli yılların kaosu, anarşi ve terörü, ekonomik çöküşü, kuyrukları ve sonunda 12 Eylül darbesi ...

12 Mart'ın en önemli aktörlerden Muhsin Batur, "Türkiye'de demokrasi yok. Eğer olsaydı önce bizi yargılarlardı" demişti. Ne kadar da doğru söylemiş.

12 Mart'ın yıldönümlerinde müdahalenin erdeminden bahseden kimsenin çıkmaması da az bir şey değil. Bu da bir gelişme sayılmalı. Belli olmaz, bir gün, bize yaşatılan bunca krizin bu müdahalelerin sonucu olduğunu idrak eder hesap sorulması gerektiğini bile düşünürüz. Neden olmasın?


15 Mart 2001
Perşembe
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED