T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İçte zayıf, dışta daha da zayıf...

İslâm Dünyası'nın dış etkilere ne kadar açık olduğunu ve üzerine oyun kurulabilecek bir zayıflık sergilediğini görmek için Türkiye'nin durumuna bakmak yeterli; ancak kendi sıkıntılarımızla boğuşurken bile, Türkiye'yi de ilgilendiren ve ileride dev sorunlar biçiminde kendini belli edecek başka gelişmeleri asla gözardı etmemek gerekiyor. İki önemli 'örnek', Afganistan'da Tâlibân'ın önayak olduğu Buda heykellerini imhâ operasyonu, diğeri de İsrail'deki yeni Şaron Hükümeti'nin Filistinliler ile 'kedi-fare' oyunu oynamaya başlaması...

Bu iki gelişmeyi çok dikkatle takip etmek gerekiyor.

Afganistan'ı yöneten Tâlibân Hükümeti, 1500 yıllık geçmişi bulunan dev Buda heykellerini, İslâm'ın 'Tevhid' akidesiyle ters düştüğü gerekçesiyle, tahrip etmiş bulunuyor. Dünyanın her tarafındaki Müslümanlar, adı duyulmuş-duyulmamış dinadamları-bilginler, tahrip işlemi başlamadan çok önce, yapılmak istenenin yanlış olduğu kanaatini yüksek sesle açıkladılar. (bizim kanatimiz için, bkz., "Tâlibân ve İslâm'ın aydınlık yüzü", Yeni Şafak, 12 Mart 2001). Görüş açıklayanlar arasında, Yusuf el-Karadavi, Said Ramazan el-Buti, İmaduddin Ahmed gibi Afganistan'da da tanınması gereken isimler vardı. Mısır Başmüftüsü ve Ezher Şeyhi de eylemin yanlışlığına dair fetvalar verdiler. Bazı İslâmî kuruluşlar, ikna için, Afganistan'a heyet bile gönderdi. Ama nâfile; Tâlibân, ilân ettiği imhâ işlemini, öyle anlaşılıyor ki, gerçekleştirmiş bulunuyor...

Filistin'de olanlar Afganistan'da yaşananın tam tersi. Arkasına dinci ve lâik partilerin desteğini almış, hükümetine Şimon Perez gibi saygın politikacıları katmış Başbakan Ariel Şaron, on yıla yakın bir süre dünya gündemini işgal eden 'barış süreci'ni unutturma amaçlı bir tahrip hareketine girişmiş bulunuyor. Filistinliler kendi topraklarında ikili bir kuşatma altındalar bugün: İsrail askerleri ana kavşakları tutuyor ve kentlere giriş-çıkışı engelliyor; askerî tedbirler ekonomik açıdan İsrail'e bağımlı Filistinliler üzerinde yıkıma yol açıyor. Bununla amaçlananın ne olduğu belli: Filistin direnişinin hızını kesmek ve Yaser Arafat ile Filistin siyasi önderliğini teslimiyetçi bir yaklaşıma zorlamak... Bu arada, İsrail propaganda makinası, Arafat'ın Irak'a kaçma hazırlığı içerisinde olduğu iddiasını da yayıyor...

İlk bakışta, birbiriyle hiç irtibatı bulunmadığı hissini veren bu iki olay, eş zamanlı geliştikleri için, birbiriyle bütünleşiyor. Tâlibân'ın anlamsız tahripçi davranışı, açlığa ve yokoluşa mahkum edilmek istenen Filistinlilerin dramının üzerine çekilen bir şal görevi yapıyor. Heykel tahribatı Filistinli kıyımını gözlerden saklıyor. Dünyanın hiçbir yerinde, kendi topraklarında askerî kuşatmaya mâruz kalan, açlıkla imtihan edilen Filistinlilerin sorununu ele alan protesto gösterileri yok; buna karşılık, Buda heykellerinin tahribini bahane eden kışkırtılmış yığınlar, pek çok ülkede, İslâm-karşıtı gösterilerle ayakta. Kur'an nüshaları yakılıyor, câmilere tecavüz ediliyor; Kâbe'ye intihar baskını tehditleri savuranlar bile var...

Afganistan'daki tahribâtın gölgesinde kalan İsrail'deki gelişmenin Türkiye'yi ilgilendiren yönü, sadece bu ülke ile 'stratejik işbirliği' içerisinde bulunması ve 'barış süreci'nden uzaklaşılması yüzünden İslâm Dünyası'nın önemli bir bölümüne ters düşmesi ile sınırlı değil. Esas üzerinde düşünülmesi gereken, İsrail'in yanında poz veren Türkiye'nin kendi 'millî dâvâları'na dış destek gerektiğinde, İslâm Dünyası'ndan beklediği anlayışı bulamama ihtimalidir...

İslâm Dünyası tarihinin en bölünmüş halinde bugün; bu da onu dış etkilere açık hale getiriyor... Buna karşılık, İslâm Dünyası'yla ilgili hesabı olanlar, o dünyanın unsurları arasındaki farklı eğilim ve değişik renkleri görmezden gelip sanki 'tek bir' İslâm anlayışı varmış gibi gerçeği çarpıtmayı başarabiliyorlar. Tâlibân'ın heykel yıkımı Filistin'deki İsrail vahşetini, Irak ve Libya'da uygulanan ambargoyla bebeklerin gıdasızlıktan ölmesini unutturmak için bahane yapılabiliyor.

Türkiye bu olumsuz durumu "Ben farklıyım" diyerek savuşturamaz; savuşturamayacağı bir çok uluslarası olayda ortaya çıktı zaten... Yapılması gereken, İslâm Dünyası'na dönük daha aktif bir politik tavır geliştirmektir. Sorun, güvenilirliğini yitirmiş, hiçbir inandırıcılığı kalmamış bugünkü hükümet ile çok yönlü bir dış politika geliştirmenin imkânsızlığından kaynaklanıyor. Henüz tam fark edilmiyor, ama acı gerçek şu: Türkiye uluslararası câmiada yalnızlaşıyor...

Dıştaki hesapları boşa çıkartabilmek için de içte sağlam bir hükümete ihtiyaç var.


15 Mart 2001
Perşembe
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED