T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Çok tirajlı medya artık akıllanmalı!..

Tamam anladık..

Türkiye'nin jeo-politik ve jeo-stratejik önemi çok fazla..

Ayrıca, Türkiye coğrafyası, üç tarafı denizlerle çevrili, aynı anda dört mevsimin yaşandığı, altı ve üstü büyük zenginliklerle dolu, inanılmaz değerdeki bir varlık..

Türkiye nüfusu da, genç, dinamik, korkusuz bir insan topluluğu.. Sürekli hareket halinde, sürekli göç ediyor..

Peki ama, böylesine değerli bir ülkenin "ulusal gelir"i, nüfusuna göre, neden bu kadar düşük?..

Böylesine değerli bir ülke, dünya piyasalarından borçlanırken, neden "ülke riski"ne dayalı olarak, herkesten fazla faiz ödüyor?

Harıl harıl yatıracak alan arayan uluslararası sermaye, neden gelmiyor Türkiye'ye?

Hepimiz acı gerçeği bilelim artık..

Kendi kendimizi şişirerek yarattığımız "sanal büyüklükler"in, evrensel değer ölçüleri ile uyumsuzluklarını görelim..

Ümitsiz de olmayalım..

Bizden çok daha zengin, daha kalabalık ülkeler arasında, bizim gibi "ikinci sınıf" sayılanlar var..

Toprağının altında petrolden altına, uranyumdan elmasa kadar herşey bulunan, uzaya gidecek teknolojiye sahip Rusya da, "riskli ülkeler" arasında..

Peki bizim, veya Rusya'nın eksiği ne?

Bu eksiğin adı, "yerleşik demokrasi"dir..

Buna bağlı olarak, "hukukun üstünlüğü", "şeffaflık", "serbest rekabet", "insan hak ve özgürlükleri" de eksiktir "bizler"de..

Sonuçta, bu gibi ülkelerde, siyasetçiler de, aydınlar da, medya da, üniversiteler de, gözlerini gelişmiş dünya ile rekabete değil, başkentlerindeki siyasi dengelere dikerler..

Seçilmiş, atanmış veya darbe ile belirlenmiş hükûmetler de, öncelikle iç dengeleri kollamaya ve kendi halklarından gelecek tepkileri bastırmaya programlanırlar.

Bu gibi ülkelerde önemli olan "evrensel doğru"lara uymak değil, "ayakta kalabilmek"tir..

Bu yüzden, gelişmiş demokratik ülkelerde, "yasa-dışı" veya "ahlak-dışı" sayılan fiiller ve düşünceler, bizim gibi ülkelerde "çoğunluk görüşü" biçiminde sunulur..

Türkiye'nin "en çok satan" gazeteleri olmakla övünen yayın organlarına bakın..

Herhangi bir gelişmiş demokratik ülkede, bir büyük gazete, medyada kartelleşmeyi veya tekelleşmeyi savunabilir mi?

Herhangi bir gelişmiş demokratik ülkede, bir büyük gazete, ayyuka çıkmış banka hortumlamalarını, şaibeli ihaleleri görmezden gelip, kokuşmuşluğu ört-bas edebilir mi?

Ya da ülke halkının inançları, gelenekleri, "tehdit" olarak görülürken, atanmış toplum mühendisleri, seçilmişleri sustaya durdururken, öğretim üyeleri, yazarlar, düşünürler susturulurken, bir büyük gazete, bunları savunabilir mi?

İşte böyle ülkelerde, "mülkiyet hakkı" da, "girişim gücü" de, "sermaye" de, her an tehlikededir..

Bu yüzden, ülkenin maddi varlıkları çok değerli olsa da, uluslararası piyasada ve camiada, o ülke "riskli"dir..

Türkiye'nin bu gerçekleri görerek, "A'dan Z'ye", kendisini değiştirmesi gerekiyor..

Öncelikle, kendilerini büyük zanneden, ama sadece "tirajları büyük" gazetelerin yöneticilerinin, "benim patronumun her yaptığı doğrudur" anlayışını bırakmaları gerekiyor..

İnsan aklı, yaşanılanlardan ders alır..

28 Şubat sürecinde gördük..

Kartelin bir ayağı olan "Sabah"ın yöneticileri, "benim patronumun her yaptığı doğrudur" dediler..

Şimdi patron, "nitelikli dolandırıcılık"tan tutuklu. Yöneticiler de, her kapı çalındığında "polis mi geldi" ürküntüsü içinde..

Daha da kötüsü, "biz laikliği ve 28 Şubat ideolojisini savunurken bu duruma düştük" gerekçesine de sığındılar..

Sonuçta, hem siyaseti, hem medyayı, hem bankacılığı karaladılar, Türkiye'yi her açıdan aşağıya çektiler.

"Kartel"den arta kalanların, şimdi "tekel"i savunup, "benim patronumun hem bankacılığa, hem devlet müteahhitliğine hakkı vardır" çizgisini izlemesi, pek akıllıca değildir..

"Türkiye" açısından, kötülüktür..

Ş:AKA

Mavi fasulye gazı!..

Ankara'da bir politikacının acıklı halini anlattılar..
En sevdiği yemek fasulyeymiş..
Kuru fasulye ve fasulye piyazı, sofrasından hiç eksik olmazmış..
Ama son günlerde, fasulye görünce "istemem" diye bağırıyormuş..
-Neden fasulyeden ürküyorsun, demişler..
Ürküntü içinde cevap vermiş..
-Fasulye gaz yapıyor.. Sonunda, bu gaz yüzünden de savcılarla başım belaya girebilir, demiş..

SİYASET VE İTİBAR

Milletvekillerinin ateşle imtihanı!..

Koalisyon ortağı olan partilerin milletvekilleri ile, grup toplantılarında değil, birer birer görüşün..

Hepsi aynı tepkileri seslendiriyor..

Hepsi, siyasi kaderlerinin "lider sultası"na bağımlı olmasından şikayetçi.

Hepsi, "çok tirajlı medya patronları"nın, seçilmişlerden ve siyasetten daha güçlü, daha etkili olmasına öfkeli..

Hepsi, "atanmışlar"ın "seçilmişler"den daha üstün olmasından yakınıyor.

Ama bu milletvekilleri grup haline gelip, liderlerin siyasi komiserlerinin güdümüne girince, kuzu gibi oluyor..

Meclis'te, hiç inanmadıkları ve hatta yanlış buldukları kanun tasarıları hakkında "lehte" konuşmalar yapıyorlar.

İllüzyonistler tarafından büyülenmiş gibi, hep birlikte parmaklarını kaldırıp, liderlerden gelen herşeyi onaylıyorlar..

Sonra da, "toplumda siyasetin itibarı neden böyle düşük" diye yakınıyorlar.

Şu "RTÜK Tasarısı", Salı'dan itibaren yine Meclis'te tartışılacak..

"Medya Tekeli"ne her türlü imtiyazı vermeyi öngören bu tasarıyı eğer onaylarlarsa, anlayın ki, siyasetin itibarı çok yakında iyice sıfırlanacaktır..

Göreceğiz..

Kimler kurt, kimler kuzu?

Kimler aslan, kimler kedi?


27 Mayıs 2001
Pazar
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED