T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Asker ve siyaset

Kopenhag zirvesi ve Türkiye-AB ilişkileri ekseninde "Asker ve Siyaset" ilişkisi de büyük önem arzediyor. "Genelkurmay'daki brifing"le ilgili gelişmelerin Kopenhag'a yönelik bir tarafı olduğu kadar, AK Parti yönetimi ile askerin ilişkilerine dair bir tarafının bulunduğu da söylenebilir.

Burada iki soru önem kazanıyor:

1. Acaba Genelkurmay brifinginin siyasi bir mahiyeti var mıydı?

2. İktidarın bu olayda ortaya çıkan tavrı nasıl okunmalı?

Genelkurmay'ın, özellikle yeni Başkan Org. Özkök'ün şahsında, "siyaset dışı kalma"ya büyük özen gösterdiği söylenebilir. Ancak, "Bu itina Ak Parti iktidarına karşı da geçerli midir? Yoksa farklı bir teyakkuz hali sürecek midir?" sorusu soruluyor. Bu sorunun arkasında da Ak Parti'nin "özellikli" yapısı var. "Özellikli" yani, öncülerinin, 28 Şubat sürecine muhatap olmuş siyasi kadroların içinden gelmiş olması... Bu durumda "Şayet 28 Şubat sürüyorsa, bu teyakkuz hali de sürmekte midir?" sorusu anlamsız kaçmıyor.

Doğrusu, "bütün güvenlik konularını kapsayan" Genelkurmay brifinginin medyada daha başlangıçta "irtica"ya odaklanması, brifingten sonra, haberlerin ağırlıklı olarak "irtica" ekseninde verilmesi, hatta haberlerin bir tür "uyarı" formatında sunulması, çok güçlü olmasa da, Ak Parti'yi Refah'la, brifingi de 28 Şubat süreci ile buluşturma yolunda siyasi bir mahiyet kazanmasına sebep olmuştur.

Brifingten sonra, haberin medyaya hem "sızma"sı, hem de yansıyış biçimi konusunda Başbakan Gül'ün gösterdiği hassasiyet de, böyle bir "siyasi boyut" karşısında duyulan rahatsızlığın sonucu olmak gerekir. Yani, başlangıçta brifingi "kendisine bağlı" bir devlet kurumu tarafından gerçekleştirilen son derece tabii bir "bilgilenme" boyutunda değerlendiren Başbakan Gül de, "gizli bir brifing"in ardından medya boyutu işin içine girince "28 Şubat'ı çağrıştıran" bir brifing sürecine dahil edilme riskini algılamış ve bilinen tepkisini ortaya koymuştur. Yani başlangıçta siyasi bir mahiyeti bulunmasa bile, brifingin medya boyutunda siyasi mahiyet kazandığının altını çizmiştir.

Ve bir tepki koymuştur ortaya.

Öncelikle Başbakan Gül'ün konuyu "görmezden gelmemesi" üzerinde durulabilir. "Bizde olur böyle işler" dememiştir. Yani "Asker brifinglere başladı" yönünde bir imajın hükümetin ve siyasetin konumunu gölgeleme riskinin altını çizmiştir. Ben bunun doğru bir tavır olduğunu düşünüyorum.

Ayrıca altını çizmekle kalmamış, yetki alanlarının doğru belirlenmesi yolunda girişimlerde de bulunmuştur. Gizli kalması gereken bir haber medyaya nasıl sızmıştır, neden sızmıştır, neden bu formatta sızmıştır? Bunların açığa çıkması noktasında amiri bulunduğu Genelkurmay Başkanı nezdinde hassasiyet aramıştır.

Başbakan Gül'ün şunları değerlendirdiği anlaşılıyor: Başbakan, başbakan yardımcıları, kimi bakanlar ve askerler. Yani katılımcıları belirli bir brifing. Ve haber, daha brifingten Başbakanlığa dönmeden tv ekranına ve orada konuşulan boyutlarıyla yansıyor. Bu haberi bu tv kanalına kim ve neden bu formatta sızdırmış olabilir? Bir başbakan için, ve tabii bir genelkurmay başkanı için, güvenlikle ilgili bir brifingin gizliliğini sağlamak önemsiz midir? Ve bir başbakan için, kendisine bağlı bir kurum tarafından "uyarılma" formatına sokulması kabul edilebilir mi?

Başbakan Gül'ün herhangi bir komplekse kapılmadan, öfke ve alınganlığa da düşmeden, devlet nezaketi ve vakarı içinde olayın hassasiyetini Genelkurmay Başkanı'na bildirmesi, sivil irade ve demokrasi adına doğru bir format ikazıdır. Muhtemeldir ki ilerdeki brifinglerde, bilgi sızdırılmasına, bilgilerin demokratik kuralları gölgeleyecek formatlarda sızdırılmasına karşı tedbirler de alınacak, en azından bu alanda bir teyakkuz sergilenecektir.

Burada önemli nokta Başbakan Gül'ün "itinalı" üslubuyla "yazılı kuralların uygulamaya yansımasıdır" diye düşünüyorum. Evet, Anayasa'ya göre de genelkurmay - asker sivil iradeye bağlıdır. Ama sanki, pratikte "Asker sivil iradeyi denetler" gibi bir görüntü oluşmuştur. Bu yüzden Avrupa, Türkiye'ye hep "Yasal çerçeve tamam ama uygulamayı görelim" demektedir. Hatta bu yüzden, anayasal zeminde MGK'da sivil ağırlık artmasına rağmen, hâlâ "sivil ağırlık sağlanabilir mi?" kuşkusu seslendirilmektedir. Bunda da, kimi zaman "MGK'da parmak hesabından başka şeylerin etkili olduğu", kimi zaman da "sivillerin MGK'ya yeterince hazırlıklı gelmediği, buna karşılık askerlerin konuyu bütün detaylarıyla incelemiş bulundukları, bu yüzden de askerin dediğinin olduğu" değerlendirmesi genel kabul görmüştür.

Başbakan Gül'ün brifing konusunda sergilediği tavır, siyaset-asker ilişkisinde hükümetin yeni üslubunun ilk örneği olarak dikkat çekiyor, denebilir.

Kendi yetki alanının farkında, komplekssiz, nazik, askerin duyarlılıklarını bilen bir yönetim...

Şimdi bu sivil yönetimden beklenen, Türkiye'nin sorunlarını "askerin alanı-sivillerin alanı" diye ayırmadan, tüm sorunları kuşatıcı bir irade ve bilgiyle donanmak, her ortama dersine çalışarak gelmek ve her alana gerekli siyasi irade beyanını sunabilmektir.

Türkiye'nin güvenlik problemlerine de en az askerler kadar duyarlı bir sivil yönetim, Türkiye'de gerçek sivilleşmenin anahtarını elinde tutacak demektir.


13 Aralık 2002
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED