T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K R O N İ K  M E D Y A
'Sübjektif' kuşkudan
'objektif' haber üretme

Gazeteci, bir olgunun ardında, kendisine söylenenin dışında, bambaşka bir nedenin yattığına inanabilir; ama bunu doğrulatamadığı sürece, kendi kuşkusunu "kesinleşmiş, doğrulatılmış enformasyon" formatında haberleştiremez. Yapabileceği tek şey, kuşkusunu uygun bir dille okura iletmektir. 12 Aralık tarihli Vatan, Zaman ve Radikal, "İkinci uyum paketi"nin komisyonda ertelenmesini doğrudan doğruya "Kopenhag'daki olumsuz hava"ya bağladılar. Aynı "bağ" daha gevşek olarak Hürriyet, Milliyet ve Akşam'da da vardı. Cumhuriyet ise, ertelemede "türban oyunu" keşfetti... Galiba komisyonu başından sonuna izleyen tek gazete Sabah'tı ve öbür gazeteler, sadece onun verdiği bir bilgiden mahrum oldukları için kuşkularını haberleştirmişlerdi...

Kopenhag zirvesinden önce yasalaştırılması planlanan 38 maddelik AB uyum paketinin ilk 36 maddesi "jet hızıyla" kabul edildiktan sonra, "yürürlük"ü düzenleyen son iki maddesinin dondurulması ve paketin böylece fiilen ertelenmesini üç gazete doğrudan, üç gazete de dolaylı olarak Kopenhag'a bağladı. Üç "doğrudancı" gazetenin başlık ve spotları şöyleydi:

"DEP'li vekiller bekleyecek... Uyum paketine Kopenhag molası... İçişleri Komisyonu, DEP'lilere yeniden yargı hakkı tanıyan ve öğrencilere ceza affı getiren ikinci uyum paketini Kopenhag zirvesi sonrasına erteledi..."

"Kopenhag'daki olumsuz hava demokratikleşmeyi erteletti... Yeniden yargılama ve öğrenci affını içeren ikinci AB Uyum Paketi'ne Kopenhag molası verildi. Meclis, Türkiye'ye üyelik için olumsuz sinyaller gönderen AB'nin kararını gördükten sonra düzenlemeyi yeniden değerlendirecek.."

"'Uyum' ve uyumsuzluk... AB normlarına uyum için hazırlanan yasa paketlerinden ilki büyük hızla Meclis'ten çıkma noktasına geldi. 2. uyum paketinde ise AB'den esen 'ters rüzgâr' nedeniyle frene basıldı..."

Burların dışında, üç gazetemiz de (Hürriyet, Milliyet, Akşam) uyum paketinin "Kopenhag sonrasına" bırakıldığını yazarak bir şeyler ima ediyor, ancak paketle Kopenhag arasında doğrudan bir bağ kurmuyorlardı...

Cumhuriyet ise bambaşka (yoksa "aynı" mı) bir havadaydı. Gene bir yolunu bulmuş, meseleyi "türban"a bağlamıştı. Cumhuriyet'in başlığını ve spotunu da okuyalım:

"AKP, affın başlangıç tarihini 2000 yılından daha da geriye çekmek için zaman kazanmaya çalışıyor.. İkinci pakette türban oyunu... Milli Eğitim Komisyonu, 'konuyu daha ayrıntılarıyla inceleyebilmek' için tasarıyı alt komisyona havale etti. AKP hükümetinin bu yöntemle düzenlemenin başlangıç tarihini daha geriye çekerek bütün türbanlı öğrencilerin aftan yararlandırılmasını planladığı belirtildi..."

Haberde, bunu kimin "belirttiği"nin cevabının olmadığını tahmin edebilirsiniz... Zaten bir haberde "belirtildi, kaydedildi, öğrenildi" gibi pasif yüklemler kullanılıyorsa, orada bir durun... Yeri gelmişken, Cumhuriyet'te, özellikle 3 Kasım'dan sonra bu "tarz" haberlerin sayısında ciddi bir artış olduğunu da kaydedelim...

Sahi; Vatan, Zaman ve Radikal'in haberlerinde meselenin Kopenhag'la bu ölçüde direkt bir ilişkisinin bulunduğunu "belirten" biri ya da birileri var mı? Yok. Zaten Zaman'ın haberinin son paragrafından, haberin bir yorumdan ibaret olduğunu öğreniyoruz:

"(...) Komisyonun erteleme yoluna gitmesi, bugün yapılacak Kopenhag Zirvesi'ne mesaj olarak yorumlandı. Zirveden, Türkiye'ye müzakere tarihi verilmeme ihtimalinin bu neticeyi getirdiği vurgulandı..."

Geldik gene pasif yüklemlere... "Yorumlayan" ve "vurgulayan" somut birileri varsa, onun adı verilmez mi böyle bir haberde? Belli ki, Zaman'daki meslektaşlarımız da "olsa olsa" yöntemiyle meseleyi Kopenhag'a bağlama yönünde fikir yürütmüşler ve bunu, son bir yılın Zaman'ında hiç rastlamadığımız bir "haber-yorum" kombinasyonuyla okurlarıyla paylaşmaya karar vermişler...

Gelin şimdi de Sabah'taki, diğerlerinden çok farklı haberi okuyalım:

"Kopenhag zirvesinden önce yasalaştırılması planlanan 38 maddelik AB uyum paketinin 36 maddesi, dün TBMM Genel Kurulu'nda jet hızıyla kabul edildi.

"Ancak, Anayasa değişikliği paketi henüz yürürlüğe girmeden uyum yasasının çıkarılması, Anayasa'ya aykırı olduğu için, paketin son iki yürürlük maddesi geri çekilerek, beklemeye alındı. Yarın Genel Kurul'da yapılacak olan Anayasa değişikliği'nden sonra, uyum paketinin son iki maddesi görüşülerek Meclis'ten geçirilecek.

"Paket'in, Anayasa değişikliğinden önce Meclis'ten çıkarılmasının, Anayasa'ya aykırı olduğu son anda fark edildi. CHP'li Önder Sav görüşmeler sürerken, Adalet Bakanı Cemil Çicek'i bu konuda uyardı. Sav, 'Henüz Anayasa değişikliği yürürlüğe girmedi. Oysa biz Anayasa maddelerine dayanarak değişiklik yapıyoruz. Bu Anayasanın özüne aykırı olur' dedi. Çiçek bu uyarıya hak verdi. Temaslar sonucunda Başkanlık Divanı'na başvurularak, yürürlük maddeleri olan 37 ve 38'nci maddeler geri çekildi. 36 madde jet hızla kabul edilirken, son iki maddede tasarının dondurulması şaşkınlık yarattı. Ancak, bu kararın Anayasa rötarı olması ortamı rahatlattı..."

İşte böyle... Önder Sav'ın Cemil Çiçek'i uyarması bilgisi neden başka gazetelerde yok? Komisyon'da o sırada sadece Sabah muhabiri mi vardı? Bu bilgi başka gazetelerde de olsaydı, durum değişir miydi?

Doğrusunu isterseniz, son soruya olumlu bir cevap vermede zorlanıyoruz... Çünkü "son anda" fark ettik ki, Radikal'in haberinde de var bu bilgi ve hem de mesele, tıpkı Sabah'taki gibi buna bağlanıyor... Ne var ki, Radikal yazıişleri başlığı "Kopenhag'dan esen ters rüzgar"a bağlamayı tercih etmiş...

Radikal'in haberinin o bölümü aynen şöyle: "Paketin oylanan tüm maddeleri iktidar-muhalefet işbirliğiyle kabul edilirken yürürlüğe ilişkin son iki maddesine gelindiğinde CHP'den, 'Bu değişiklikler Anayasa değişikliğiyle ilintili. Anayasa dağişmeden yasayı değiştirmek şık olmaz. Cumhurbaşkanı'nı da Anayasa'ya aykırılık dolayısıyla geri göndermeye zorlar' uyarısı geldi. Bunun üzerine paketin son iki maddesi komisyon tarafından geri çekilerek görüşmelerin tamamlanması önlendi..."

Bitirirken, şu "Kopenhag kuşkusu"nun mantıkî tutarlılığına ilişkin bir şey söyleyelim... Hiç olur mu öyle şey? Türkiye'yi temsil edenlerin günde kaç kez, "Biz siz istediğiniz için değil, kendi ülkemizin insanı buna layıktır diye demokratikleşiyoruz; siz bizi almasanız da biz reformları sürdüreceğiz" dediği koşullarda, ülkenin meclisi çıkıp da,

"Bizi almazsanız, bu yasaları yok bilin" anlamına gelecek bir karar alır mı?

Hiç olur mu? (A.G.)

'Basın Yasası'na kayıtsız basın!

Biz sadece Zaman gazetesinde karşılaştık. Gazetenin "AK Parti'den Basın Yasası'na jet müdahale" başlıklı haberinden, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç'in Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Murat Mercan'a ilettiği, hükümetin Meclis'e gönderdiği AB Uyum Yasaları içerinde yer alan "Basın Yasası" değişikliğine ilişkin eleştirilerini öğreniyoruz. Erinç ve Mercan, Sedat Simavi Ödülleri töreninde karşılaşmışlar. Erinç'in ilettiği eleştiriler şöyle:

"Birincisi, yeni Basın Yasası basın suçlarında hapis cezasını kaldırıyor; ancak 30 milyar gibi özellikle yerel basın için ödenemeyecek ölçüde büyük miktarda para cezası getiriyor. Diğer sorun ise 'mevkute sahibi haber kaynağını açıklamaya zorlanamaz' ibaresi ile gazete sahibi zorlanamaz, ancak muhabir zorlanabilir gibi bir anlam çıkıyor."

Mercan, konuyu hemen Başbakan Gül'e ileteceğini söylemiş. Erinç de tabii memnun olduğunu.

Pek sanmayız ama içinizde "Bu da şimdi haber mi?" diyenler var mı acaba? Doğrusunu söylemek gerekirse varsa da, çok darılmayız! Bakın, basını dikkatle izleyin; Meclis'e sevkedilen "Basın Yasası" ile samimi olarak ilgilenen basın var mı? (K.B.)

Sabah'la 1'e 10 iddiaya gireriz ki...

  • Biraz olsun gazete karıştıran ya da televizyonda haberleri izleyen herkes biliyor ki, ABD Başkanı Bush, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'la yaptığı görüşmeden sonra da "AB liderleri"ni Türkiye'ye makul bir müzakere tarihi vermeleri için telefonla arayacaktı. 12 Aralık tarihli gazetelerden Bush'un bu beklenen görüşmeleri yaptığını da öğreniyoruz.

  • Ancak bizim gazeteleri taramamız sonucunda, sadece bir gazetenin, Sabah gazetesinin Bush-Chirac arasında gerçekleşen telefon görüşmesinin ses bantlarını elde ettiğini görüyoruz! Anlaşılan o ki, Sabah gazetesi Fransa Cumhurbaşkanı'nın (ya da ABD Başkanı'nın) sarayının santralına bir adamını çoktan yerleştirmiş de bizim haberimiz yokmuş...

  • Sabah, Bush-Chirac görüşmesinde "ufak çaplı bir kriz" yaşandığını hatırlattıktan sonra görüşmenin en kritik bölümlerini aktarıyor:

  • Bush: "Türkiye'ye istediği tarihi verin!"

  • Chirac: "Türkiye'ye ne zaman tarih vereceğimize ancak ve ancak biz karar veririz. Siz Meksika'yı ABD'ye katma kararını almak için herhalde bize sormayacaksınız. Lütfen bizim sınırlarımıza karışmayın."(!)

  • Sabah gazetesi Chirac'ın bu sert çıkışına Bush'un nasıl bir cevap yetiştirdiğini aktarmamış. (Bu sırada Sabah'ın ajanı bir sorumsuzluk örneği göstererek, kahve almaya filan çıkmış olabilir!) Ancak biz (hayal bu ya!) Bush'un nasıl bir cevap verdiği üzerine çeşitlemeler yapabiliriz. Bizce Bush ve Chirac arasındaki diyalog şöyle devam etmiş olabilir:

  • Bush: "Bana bak, adamın kafasını attırma! Kendini bir zamanların şimdi adını çıkaramadığım o 'albay'ı, hayır hayır 'general'iyle bir tutma! 'Medeniyetler Çatışması'nın bittiğine karar verdik, anlamıyor musun? Ben onu bunu dinlemem, Türkiye'yi aranıza alacaksınız... Meksika'yı hatırlatmanın konuyla ne alakası var... "

  • Chirac: "Bu nasıl konuşma böyle... Durumunuz bana Fransızların ünlü 'Başkan olmuşsun ama adam olamamışsın' lafını hatırlatıyor, sen kendini Teksas'ta mı sanıyorsun...."

  • Haksız mıyız, uydurduğumuz fasılla Sabah'ta okuğumuz diyalog arasında ne fark var? Bu nedenle diyoruz ki, biz Sabah'ta yer alan bu Bush-Chirac diyaloğunun tamamen kafadan atma bir diyalog olduğu üzerine 1'e 10 bahse girmeye hazırız! (K.B.)

    Benzerlik bulma münasebetsizlikleri...

    Akşam'ın Ankara temsilcisi Nuray Başaran (evet o, o Nuray Başaran!), "Teksaslı Bush Kasımpaşalı Erdoğan'a karşı" başlıklı yazısında (10 Aralık) iki lider arasında bakın ne benzerlikler buluyor:

    "Birincisi 'Kasımpaşalı' unvanıyla tanınan Recep Tayyip Erdoğan'ın karşısında, Başkan Bush da kovboy ruhunu taşıdığını vurgulayan, 'Teksaslı Bush' olarak ün salmış durumda."

    "Her iki lider de spora meraklı... Recep Tayyip Erdoğan profesyonel futbolcu. Spor tutkusu hâlâ devam ediyor. Bush da bir spor meraklısı. 1989 yılında Teksas Ranger Beysbol takımının hisselerini satın alan Bush, hâlâ beysbol tutkunu. (...) Harward Üniversitesi İş İdaresi masteri bulunan Bush, giyiminde en çok mavi ve kırmızılı renk uyumuna dikkat ediyor. Erdoğan'ın da bugün Bush'la görüşmesinde koyu renk elbise (muhtemelen lacivert) kırmızı kravat takması bekleniyor. Bush güldüğü zaman sağ dudak kıvrımında gamze oluşuyor. Erdoğan'ın ise gülümsediğinde sağ yanağında gamze oluşuyor. Evet kuşkusuz W. Bush ve Tayyip Erdoğan'ın inanılmaz benzerlikleri olduğu kesin. Bakalım iki liderin bugünkü pazarlığında neler çıkacak?..."

    Biz karar veremedik, ağlamalı mı yoksa gülmeli mi siz söyleyin... Haaa bu arada: Fazla uzak olmayan bir geçmişte bir başka siyasetçi/devlet adamının "gamzesi"ni keşfeden yine aynı Nuray Başaran değil miydi, yoksa biz mi yanılıyoruz?! (K.B.)

    'Yaşlanırsak" AB'ye de alırlar mı acaba?

    Haber tam da gününü, yani hemen herkesin "Türkiye acaba AB'ye girebilecek mi?" diye Kopenhag'dan gelecek habere dikkat kesildiği 12 Aralık gününü bulmuş....

    Hürriyet'te iki fotoğraf ve altlarında iki sözcük: "Giremez", "Girebilir".

    Haberin 12 Aralık'ı bulması tabii ki tamamen tesadüf; burada söz konusu olan gelişme AB'ye girilip girilmeyeceğiyle değil, Milli Savunma Bakanlığı'nın "Orduevleri, Askeri Gazinolar ve Sosyal Tesisler Yönetmeliği"nin "düğünlerle" ilgili bölümünde yapılan değişiklikle ilgili. Resmi Gazete'de yayımlanan yönetmelik değişikliğinin Hürriyet'te yer alan fotoğraflarla ilişkili maddesi şöyle: "Davetiyesi veya listede adı olmak kaydıyla, 'çağdaş' kılık ve kıyafette olanlar; yaşının ilerlemesi nedeniyle dini inançlarına uygun olarak sade bir şekilde sakal bırakmlış kişiler ve yüzü açık olacak şekilde eşarp takan yaşlı anne veya kadınlar orduevlerindeki düğünlere katılabilecek."

    Gerçekten ilginç bir yönetmelik değişikliği; sadece "yaşlı anne ve kadınlar", sadece "yaşının ilerlemesi..." nedeniyle sakal bırakanlar, vesaire... Bu ilginç gelişmeyi öğrenince şöyle düşündük: Hakkında söylenmedik söz kalmayan "Medeniyetler Çatışması" fantazisi, aleyhinde atılan onca nutuğa rağmen doğru bir öğreti olmasın! (K.B.)


  • 13 Aralık 2002
    Cuma
     
    YÖNETENLER: Kürşat Bumin
    Alper Görmüş


    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED