T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R
Hayatın acemisi
ironinin has ustası

Değer yargıları, beğenisi, yaşam biçimi ile topyekûn bir düzene; burjuva düzenine müthiş bir ironiyle yaklaştı. O düzene tutunamayan yalnız insanları, tutunanların rahatsız olacağı, reddedeceği türden bir romanla anlattı. Türk romanının ilk ve "tek" postmodern örneğini kaleme aldı. Taklit edilemeyen bir kurgu ve mizah anlayışıyla yoğurduğu Tutunamayanlar, sığ "izm" tartışmalarına rağmen okurlarının hayatını değiştirdi. Oğuz Atay, 25 yıl önce bugün son romanını ve hayatını yarım bıraktı.

Bürokrasi kokulu, melon şapkalı caddeleri ve resmi gri havasını "CHP mebusu" babası ile birlikte soludu Ankara'nın; Maarif Koleji'nden deniz kokulu, martılı ve mavi atmosferiyle İstanbul'a geldi. İTÜ İnşaat Fakültesi'nde "mütayitçocukları" ile bir sıralarda beton, agrega, statik, vektör vesaire okudu; bitirdi ama ne "mütayit" oldu ne "müendis"; yapabileceği tek şeyi yaptı ve İstanbul Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi inşaat bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. (Zaten "iş hayatına" atılamayacağı daha sonra anlaşılacaktı.)

Bütün bunlar "Tutunamayanlar"dan önce oldu... İçinden konuştuklarını bir gün yazdı ve TRT 1970 Roman Ödülü, Tutunamayanlar'ı dünya aleme ifşa etti. Roman, "doğal olarak" ancak iki sene sonra basılabildi. Fakat bunu "Tehlikeli Oyunlar / roman" ve "Korkuyu Beklerken / hikayeler" izledi. İTÜ'den hocası Prof. Mustafa İnan'ın (1911-1967) hayatını anlattığı "Bir Bilim Adamının Romanı"nı da bunlara ekledi. "Oyunlarla Yaşayanlar" adlı tiyatro eseri Devlet Tiyatroları'nda sahnelendi. Bunlarla yetinmedi, bu kez "Turkiye'nin Ruhu"nu yazmaya koyuldu. Tüm bunlar sadece 5 yılda olmuştu. Çünkü o "başlamazsa ancak durdurulabilirdi" ve bir kere başlamıştı.

Ancak kitaplarına sinen "tutunamama" salgını insanlık için tehlikeliydi. 1977'nin 13 Aralık'ında yani 25 yıl / çeyrek asır önce bugün, insanlık bu "tehlikeli" adamdan kurtuldu.

... sanıldı...

Ona tutunan çok oldu

"Tutunamama" modası ülkeyi etkisine aldı. Tutunamayanlar'a tutunanlar, edebiyat çevrelerinde makam elde ettiler. Kitabı izm'lere tutundurma çabası, Batılılaşma "sorunsalı" ve modern-postmodern tartışmaları çok edebiyat eleştirmeninin santimsütun değerini arttırdı.

Tutunabilenler, tutunamayanlar akımının en hızlı üyeleri oldu. Hatta bir umum müdürün Maçka parkında, kahverengi bir çınar yaprağına bakakaldığı için sabahki yönetim kurulu toplantısına birbuçuk dakika geç kaldığı sosyetede haftalarca konuşuldu; umum müdüre gıptayla bakıldı...

TRT, bu kitaba ödül vermiş olmasının cılkını, onlarca programda yüzlerce saat ve binlerce dakika boyunca çıkardı.

Bu sırada tutunamayanlar, foyaları meydana çıktığı için mağaralarına çekilmiş, unutulmayı; daha doğrusu hiç hatırlanmamış olmayı umarak furyanın geçmesini bekliyordu.

T.Ö ve T.S hayatlar

Bütün bunlar ben Tutunamayanlar'ı okumadan önce oldu. Ben, yani hayatı "Tutunamayanlarıokumadanönce" ve "Tutunamayanlarıokuduktansonra" diye ikiye ayrılabilen, içindekileri yüzüne vurmasına karşın aynı satırları defalarca okuyan, bu ve benzeri ifadeleri sonsuza kadar çoğaltabilecek durumda olan herkes...

Aynı zamanda, rafta bir "vicdan" gibi duran bu kitabı hiç okumamış olmak isteyen herkes...

Ama asla unutamamış olan herkes...

Zaten o "hiç okunmamış olunsa ancak unutulabilirdi"...

Beceriksizlik değil mi?

Edebiyatçı olarak kişiliği ve eserleri üzerinde, çok şey bilen adamların / kadınların bol paranteziçili yazılarını bu hafta pekçok dergide okuyabilirsiniz. Berna Moran, "Tutunamayanlar, anlatım tekniği bakımından Türk romanında gereken ilgiyi görmemiş bir aşamadır demek yanlış olmaz sanırım" diyorsa da bunun "ikinci bir kişi tarafından daha becerilemediği" için olduğuna inananların sayısı hayli fazla.

Tutunamayanlar'dan...

... Kimse, onların varlığıyla tedirgin olmayacaktır. Bir gün öldükleri zaman arkalarında küçük bir iz, bir anı, bir gözyaşı, bir eser bırakmadan yok olacaklardır. Gazetedeki ölüm ilanı bile yedinci sayfada bir kenarda kalacak, kimsenin gözüne çarpmayacaktır. Hayattan çıkarı olmayanların ölümden de çıkarı olmayacaktır. Herkesin mezarında güller ve menekşeler büyürken, onların mezarlarını otlar bürüyecektir. Cennetteki muhallebici ve garson onlarla ilgilenmeyecektir. Ağız tadıyla bir keşkül yiyemeden masadan kalkacaklardır... Hayattan çıkarı olmamak, hem tanrının hem de insanların gözlerinde affedilmez bir suçtur; gelişip yayılmaması icin gerekli her türlü tedbir alınacaktır. "Ben çıkarıma bakarım" diyeceksiniz, bunun icin "babamı bile tanımam" diyeceksiniz. Kimseyi tanımayacaksınız; hele hayattan çıkarı olmayanları hiç!..

Sanat esnafına sert yumruk

Oğuz Atay'ın sanata bakışını Recep Bilginer'e (Şimdi ne yapıyorlar / Politika Gazetesi, 1976) söylediği şu sözlerinden anlamak mümkün: "Romanı, hikayeyi, tiyatroyu bir esnaflık olarak benimseyenler bile, son zamanlarda sanatın başına bir devrimci sıfatının getirilmesinin artık yetmeyeceğini anlamış görünüyorlar. Ama bu sadece, bir görüntü. Bu yeni akımın geçerliliğini hissettikleri için, bunu da, kimseye kaptırmamak niyetindeler galiba. 'Sanat gerekliyse onu da biz yaparız' diyorlar. 'Şimdiye kadar devrimciliği, nasıl, kimseye kaptırmamışsak, bunu da kaptırmayız.' Ama inanıyorum ki Bülent Ecevit'in dediği gibi, politikacılarımız, nasıl insanımızın gerisinde kalmaya başladıysa, onlar da geride kalacaktır. ... Halka doğruyu söyleme iddiasında olanlar, onlara güncel başarılar sağlıyacak küçük hesaplar peşinde koşarlarsa önce halkın karşısında saygınlıklarını yitirirler. Sanatçının vazgeçilmez bir tutkusu saydığım özgürlüğü, böyle küçük çeteler içinde yitirmeyi hiç anlamıyorum."

 
Ünlü portreler beyaz perdede
Çankaya Belediyesi ve Belgesel Sinemacılar Birliği'nce düzenlenen "Belgesel Akşamı"nda; Andrey Tarkovski, Oğuz Atay ve "Cumhuriyet Kadınları"nın portrelerinin konu edildiği belgesellere yer verilecek. Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde bugün düzenlenecek Belgesel Akşamı; Chris Marker'ın, "Andrei Arsenevich'in Hayatında Bir Gün" isimli belgeselinin saat 18.30'daki gösterimiyle başlayacak. Marker, belgeselde, Andrey Tarkovski'nin dünyasını önce 1 güne daha sonra da 55 dakikalık bir filme sığdırmaya çalışıyor. Belgesel, Tarkovski'nin kanser nedeniyle yatağa düştüğü günlerden yola çıkarak, yönetmenin filmleri arasında bir yolculuğa dönüşüyor. Bundan sonra, Nilgün Maktal'ın, Oğuz Atay'ın biyografisine yer verdiği eseri "Hayat Bir Oyundur" izleyicilerin beğenisine sunulacak.
Derviş bugün gösterime giriyor
Boşnak yazar Mehmet Selimoviç'in Derviş ve Ölüm isimli ünlü romanından sinemaya uyarlanan İtalyan-Türk ortak yapımı 'Derviş', bugün 16 sinemada birden gösterime giriyor. Derviş, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde küçük bir Anadolu kasabasındaki bir tekkede yaşayan Mevlevi şeyhi Ahmet Nurettin'in inandığı değerler ile yaşadığı duygular arasında kalışını anlatıyor. İtalyan yönetmen Alberto Rondalli'nin senaryolaştırıp yönettiği filmde başrolleri Antonio Buil Puejo, Cezmi Baskın, Ruhi Sarı, Başak Köklükaya ve Menderes Samancılar paylaşıyor. Mehmet Selimoviç'in 30'un üzerinde dile çevrilen romanından filme uyarlanan Derviş'in çekimleri geçtiğimiz yıl 44 kişilik bir ekiple Kapadokya'da gerçekleştirildi. Yapımcılığını Asaf ve Sıddık Özpetek'in yaptığı, Lacarno Film Festivali'nden Jüri Özel Ödülü ve Gallio Film Festivali'nden En İyi Film Ödülü ile dönen Derviş'in çekimleri 8 haftada tamamlandı.
  • ÖMER ÇAKKAL


    Beyazperdede dinler ve hoşgörü
    TÜRSAK Vakfı tarafından düzenlenen 5. Uluslararası Sinema Tarih Buluşması, 13 ile 19 Aralık tarihleri arasında İstanbul'da gerçekleşecek. Ana teması "Dinler Arası Diyalog ve Aydınlanma" olarak belirlenen festivalin açılışı Yunanistanlı yönetmen Costa Gavras'ın Fransız yapımı "Amen" adlı filmiyle yapılacak. Üç semavi dinin dayandığı "tasavvuf felsefesinin hoşgörülü dünyasına" kapılarını açan festivalde "Aydınlanma" ve "İnsan Hakları'na da özel bölümler ayrıldı. Sinema-Tarih Buluşması'nda film gösterimleri dört ana başlık altında toplanıyor. Uluslararası Film Yarışmaları bölümünde filmler büyük ödül Işık Saçan Apollon için yarışacak. 80 filmin gösterileceği festivalin açılışı bugün saat: 20.00'da İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda yapılacak. Yunanistanlı yönetmen Costa-Gavras'ın "Amen" adlı 2002 yapımı filmi açılış filmi olarak gösterilecek.
  • 13 Aralık 2002
    Cuma
     
    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED