T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Olabilecek en kötü sonuç

Uzun yıllardır Türkiye'de en büyük merakla beklenen uluslararası toplantı olan 2002 AB Kopenhag Zirvesi'nin ilk gününde Türkiye'ye ilişkin karar, "olabilecek en kötü sonuç" olarak ortaya çıktı. Türkiye saati ile 02;00 sularında, AB Dönem Başkanı Danimarka'nın Başbakanı Anders Fogh Rasmussen'in ertelene ertelene sabahın ilk saatlerine sarkan basın toplantısını biz Türkler, nefeslerimizi tutarak beklemiştik.

Rasmussen, Türkiye ile ilgili açıklamalıran başlarken AB liderlerinin "Türkiye için kuvvetli ve olumlu bir mesaj verilmesi kararını aldıklarını" söyleyince bayağı umutlanmıştık. Ancak, bu karar ayrıntıları açıklandığı zaman o Kopenhag gecesinin o saatinde hepimizin üzerine bir soğuk duş gibi indi. Çünkü karar, "somut olarak" 2004 Aralık ayının Türkiye için Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirip getirmediğine dair bir değerlendirme tarihi olarak belirliyor ve olumlu değerlendirme yaptığı taktirde "en kısa zamanda müzakerelere başlanacağını" vurguluyordu.

Bu, tek kelime ile, Kopenhag 2002'nin yani AB Zirvesi'nin Türkiye'ye ilişkin "tarih için tarih" kararı aldığını ortaya koyuyor.

Bu, Türkiye'nin en az istediği, kabul edilemez saydığı, böyle bir kararın çıkmasını düşünmek dahi istemediği bir sonuçtu. Hatta, Türkiye'de onca tepkiye yol açan ve "Alman-Fransız önerisi" diye bilinen Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile Almanya Başbakanı Gerhard Schröder arasındaki "Aralık 2004'te inceleme ve eğer Kopenhag siyasi kriterleri yerine getirilmiş ise 1 Temmuz 2005'te Türkiye ile müzakerelere başlanması" şeklindeki uzlaşma dahi bu sabaha karşı Rasmussen'in yaptığı açıklamadan daha ileri noktada idi. Hiç değilse, "Alman-Fransız önerisi"nde 1 Temmuz 2005 diye AB'nin kendisini Türkiye'nin üyeliği konusunda somut biçimde bağlayıcı bir tarih zikredilmişti. Burada, böyle birşey yok. 2004 Aralık ayındaki değerlendirmenin ardından eğer Kopenhag siyasi kriterlerinin tam olarak yerine getirildiği değerlendirmesine varılırsa -ki, o tarihte AB'nin 25 üye ülkesiyle yüz yüze kalınacak. Oysa, şimdi sözkonusu olan 15 ülke- "en kısa zamanda" müzakerelerin başlanacağına dair muğlak bir ifade kullanılmış oluyor.

Rasmussen açıklamasında bir başka dikkati çeken ve "can sıkıcı" bir başka husus ise, Danimarka Başbakanı'nın 2004 Aralık tarihinde, yapılacak değerlendirme sırasında AB'ye yeni katılacak 10 üyeden güvence alınıp alınmadığı sorusuna verdiği cevapta "bu konuyu konuşmadık" demesi oldu.

Rasmussen, Danimarka Dışişleri Bakanı'nın 15'lerin dün akşam yemeğinde vardıkları Türkiye'ye ilişkin bu karardan Kopenhag'daki Türk hükümet yetkililerini haberdar ettiğini de söyledi. Bu durumda, bugün Türkiye saati ile 13;00'de Tayyip Erdoğan ve Başbakan Abdullah Gül'ün Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ve Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ile yapacakları görüşme, ne gariptir ki, Türkiye'ye ilişkin şartların düzeltilmesi açısından bir "son umut" haline dönüştü. Rasmussen'in açıklaması, henüz Kopenhag 2002 kararı değil; ama kararın eşiği. Bunu geri çevirebilmek bu noktada artık pek zor gözüküyor. Açıkça söylenmese de, bu olumsuz kararın ardından "Kıbrıs'a ilişkin Annan planına Türk tarafının anlamsız katı tutumu"nun yolaçtığı seziliyor.

Kopenhag'ın son gününde bu kadar olumsuzluğu ters çevirebilmek için, her halde, bir "Türk mucizesi" gerekecek.


13 Aralık 2002
Cuma
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED