T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ölümleri durdurun...

Önceki gün ajanslar, "örgüt üyesi" suçlamasıyla 1996'da tutuklanarak Malatya Cezaevi'ne konulan Feride Harman'ın ölüm haberini geçtiler...

Harman "ölüm orucu"ndaydı.

Malatya Cezaevi'nde başladı direnişe...

Durumu ağırlaşınca "müdahale edilerek" Ankara Numune Hastanesi'ne kaldırıldı.

Direnişini orada da sürdürdü.

Ağustos 2002'de tahliye edildiğinde ölüm orucunun 399. günündeydi.

113 gün sonra, İstanbul'da bir evde öldü.

Feride Harman, AKP iktidarı döneminde "hayatını yitiren" beşinci direnişçiydi.

Kimdir tanımam.

Kaç yaşındadır bilmem.

Sadece "hüzünlü" ve "inanmış" 70 kuşağı müntesiplerinden olduğunu tahmin edebiliyorum.

Hayır, kimseden, özellikle devlet adamlarından onu bu yola icbar eden koşulları anlamasını beklemiyorum. Herkesin özel bir tarihi vardır ve Feride Harman, çoğumuzun anlamadığı, muhtemelen "saçma" bulacağı bir gerekçeyle yaşamına son verdi...

Akıllı olsalardı.

Yapmasalardı.

Bu işlere bulaşmasalardı.

Bulaştılar bir kere...

Kaba saba, acemice, kör kör gözüne parmağım yöntemlerle, hiç de gereği yokken kalkıştıkları "dünyayı değiştirme" ameliyesi hep "ölüm" olarak döndü. Ama bu, bir "inanç" ve "tercih" sorunudur...

Bize ne, kime ne?

Burada bir çift söz de, olayın hiçbir tarafında yer almayan insanları, yani efkar-ı umumiyeyi "devlet"le "direnişçiler" arasında tercihe zorlayan, "ideolojik kıyıcılığı" ideolojik doğru olarak koyup müntesiplerinden hayatlarını isteyen örgüte...

Yaşama hakkı kutsaldır.

Hiçbir kimse, hiçbir örgüt, hiçbir yapı, insan hayatı üzerinde pazarlık yapamaz.

Yapmamalıdır.

Yaparsa cinayet olur.

Feride Harman, aynı zamanda bir "cinayet"in kurbanı...

Biliyorum, netameli bir konu bu.

Geçmişte, ölüm orucu hakkında yazan ve bu "karşılıklı inatlaşma"dan şekvacı olduğunu bildiren gazeteciler hakkında "örgüte yardım ve yataklık"tan dava açıldı.

Örgüt üyesi olmadığım, hele de "ölüm orucu ideolojisi"ne sempatiyle bakmadığım için rahat konuşabilirim.

Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, 21. yasama döneminde gerçekleştirilen iki Anayasa değişikliğinden sonra, kendi ifadesiyle, "12 Eylül'ün izlerini silmek için" bir dizi çalışma başlatmıştı:

Temel hak ve özgürlükler "çağdaş demokratik bir anlayışla" düzenlenecek, 12 Eylül döneminde çıkarılan antidemokratik yasalar değiştirilecek, cezaevleri ıslah edilip "yaşanabilir" hale getirilecekti.

Olmadı.

Çok tatsız olaylar yaşandı.

"Hayata Dönüş Operasyonları"ndaki kayıplar bir yana, tam 102 insan öldü.

Dileriz yeni hükümet döneminde hallolur bu meseleler.

Hallolmalıdır.

Yitirilen "insan" sonuçta...

Şu ya da bu ideolojiye mensup olsalar da, bizim insanımız....

Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek'in bu meseleye eğileceğini, en azından tarafları dinleyip bir çözüm bulacağını umuyor, diliyorum.

İstenenler basit ve "ortası bulunacak" şeyler aslında: F Tipi Cezaevleri'nde "tecrit" uygulamasına son verilsin. Tutuklu ve hükümlülere "kötü muamele" yapılmasın. Ziyaretçilere engel çıkarılmasın.

Çok mu zor?


18 Aralık 2002
Çarşamba
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED