|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bazıları ülkedeki yoksulluğun-açlığın-çaresizliğin medyaya yansımasını, göz önüne serilmesini hazmedemiyor. Kar yolları kapamış, dondurucu rüzgar esip savuruyor, yakacak fiyatları almış başını gitmiş, çocuklar aç, soba yanmıyor, dam akıyor, ailenin reisi işsiz, çare tükenmiş, adam gözyaşları arasında elbise dolabını kırmış yakıyor. Sen diyorsun ki bunu gösterme. Gözyaşı üzerinden rayting kazanma. Adamın ve ailesinin onuru ile oynama. Doğru. Kim ister el-âlemin önüne böyle sersefil çıkmayı. Kim ister başkasına el açmayı. Kim ister çocuklarının önünde gözyaşı dökmeyi. Sen diyorsun ki, onlara balık verme; balık tutmayı öğret. Sen diyorsun ki "aslolan sosyal sorunları doğuran kapitalist sistemde gerçekleştirilecek köklü değişimlerin gerekliliğiyle ilgili yaklaşımdır. Bu perspektif kapitalizmin sorgulanmasını ve alternatif arayışı getirir. Bu nedenle dünyada küreselleşme karşıtı hareketler, direnişler, aydınlık günlerin işaret fişekleridir." Bu elbette bir teselli. Bir umut. Ama bizim beklemeye gücümüz kalmamış. Soba bugün, bu saat yanacak; tencere kaynayacak; yoksa Allah saklasın çocuklar sabahı göremez belki. Bu sebeple bugün, bu saat, o aileye bir yardım elinin uzanması lazım. Bu yardımcı bir kişi, kuruluş, dernek veya devlet olabilir. Yardım ânı medyaya yansıyabilir de; yansımayabilir de. Ahlâkımızın gereği yardımın gözden ırak, gizli yapılmasıdır. Ancak mesele çift taraflı işleyen bir yapı arzediyor. Tuzu kuru olanlar bu bıçak kemiğe dayanmış manzarayı görmeden inanmıyor. Hatta bir kısmı görmek bile istemiyor. Çünkü kutsal-konforları zedeleniyor. Yaşadığımız şu karmaşık hayatta, tuhaftır, hâlâ "millette para çok, bakmayın siz, yastık altında yatıyor" diyenler var. Bunların kör gözüm parmağına misali uyarılmaya, sarsılmaya ihtiyacı var. Evet beş yaşında, üşümüş-aç bir çocuğun gözyaşlarına kamerayı dayayarak reyting kazanmak hoş bir şey değil; ama işi burada bırakmamak lazım. Eğer devlet ülkedeki yoksulluğun hakkından gelemiyorsa; buna düzeni, gücü elvermiyorsa, düzenin değişmesini, insanlara balık tutmanın öğretilmesini beklemek, eli-kolu bağlı oturmak olmaz. Gizli-açık yardımlar örgütlenmeli, dernekler, sivil toplum kuruluşları, fertler, hamiyetli vatandaşlar el ele vermeli topyekün bir seferberlik başlatılmalı ve [Hakça bir düzen kuruluncaya kadar] yoksulların yarasına merhem olmaya çalışmalıdır. Necmi Erdoğan'ın hazırladığı Yoksulluk Halleri (Demokrasi Kitaplığı-Ağustos 2002) adlı eseri okurken yoksullarla yapılan röportajlarda şuna rasladım. Deniz Feneri onlardan çok önce yoksullara ulaşmış, hem röportaj yapmak için değil bizzat yardım taşıyarak. Ve bu yardımlar peryodik olarak sürüyor. Vatandaşlar Deniz Feneri'ni devlet sanıyorlar. Kötü mü? İftar çadırları kötü mü? Deniz Feneri programlarında yoksullara soruyorlar "Size bu güne kadar kim yardımcı oldu?" Cevap "Komşularımız..." Bu dayanışma kötü mü? Ha, sırf riya için, sırf reklam için, sadece gösteriş için, politik çıkar vb. bir defaya mahsus yaptığı yardımı ekrana taşıyanlara ben de karşıyım. Yardım yapılanların aczini, gözyaşını, onur kırıklığını sömüren bir tarz ile ekrana taşınmasına ben de karşıyım. Ama ne yapacağız yani? Bu karda kışta "aman reklâm olur, sakın ha" diyerek bir hayırlı işe kalkışmayıp, elimiz kolumuz bağlı oturacak mıyız? Oturup birilerinin kapitalizmi tepelemesini mi bekleyeceğiz?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |