T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ahmet Kekeç'in yeni kitabı: "Kalanlar"

Günlük yazmak cesaret ister. Yayınlamaksa daha fazlasını. Benim de günlüklerim vardı; yıllardır elimi sürmediğim gibi, bırakın yayınlamayı, herhangi bir kimseye gösterme cesaretini bile yakalayamadım.

O yüzden günlüklerini okurlarla paylaşanları takdir etmek gerektiğini düşünürüm hep.

Ahmet Kekeç, uzun süredir Kırklar dergisinde "Kalanlar" başlığı altında, seçkin bir okur kitlesine (evet seçkin, çünkü edebiyat dergilerinin okurları öyledir) sunuyordu notlarını.

Bir sırrını fısıldar gibi.

Nihayet o kısa yazılar bir kitap oldu, editörün ısrarıyla Kırklar Edebiyat Kitapları arasından "Kalanlar" ismiyle iki gün önce çıktı.

Kalanlar, sadece ismiyle bile çok şeyi ifade ediyor.

Bu isim, editör İbrahim Tenekeci'ye ait.

Kekeç'in günlükleri belli bir tarihi seyir takip etmiyor; yirmi yıl öncesine dönüşten sonra, bir aylık yeni yazılar ve ardından on yıl öncesinden bir enstantene şeklinde gidebiliyor.

Ancak hep aynı iklim, aynı ustalık... Hassasiyetler, okumalar, düşünceler, sohbetler, okuyanı ucundan kıyısından çözmeye davet eden şifreler ve tanıdık simalar...

İnsana "ben de bu yollarda dolaştım" dedirten, gösterişten uzak, yazarın iç dünyasını, yazıların arka planını yansıtan satırlar.

Çoğunlukla kısa yazılar olmasına rağmen, belirgin bir yoğunluk var Kalanlar'da.

Okuyanın içini burkan, derin bir hüzne sevkeden ve gariptir, bittikten sonra tekrar başa döndüren bir kitap bu.

Araları bilerek boş bırakılmış bir roman iskeleti de denilebilir. Boşlukları tamamlamak okuyanın zihni yeteneğine kalmış adeta.

Birkaç satıra bakalım...

"Varlığımız, kanımız, etimiz bu toprakların hem yaşayan varisi, hem sahibi, hem gelecek tesellisiydi. Metropol icat edilmemişti. Önce sesler girerdi. Sonra çocuklar kapılardan. Çok yakından mı bu sesler, çok uzaktan mı? Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? Kavaklar'dan mı? Bursa'dan, Konya'dan, İzmir'den mi? O sesler, dili bir, gönlü bir, imanı bir yığınların sesi miydi?"

"Trenle yolculuk düşüncesi ne güzel. Trenler, istasyonlar ve yolculuklar her zaman hüzünlendirir beni. Bir memleket gerçekliği olan "tren"i hanidir hayatımızdan kovduk."

"İnsanın yürümeyi unutması mümkün mü? Nicedir içimde hayatı tüketmiş olma korkusu, pişmanlığı, düpedüz karabasanı. Bu gece dönüyorum. Onca yorgunluğa karşın içim kıpır kıpır. Elim telefona giderse, ararım. Bu pek de mümkün görünmüyor gerçi; çünkü ortam çok kalabalık. Utanır, sıkılır, terlerim..."

"Ne zaman yazarlığımın bana kattıkları ve benden eksilttikleri üzerine düşünsem, içimden ağlamak geliyor...

Yazarlar sinik insanlardır. Onları, sürekli yakınmak ve acıdan gebermek hoşnut eder. Benim sorunum, çözümün başkalarında olması. Elimden başka bir şey gelmediği için yazıyorum. Dilekçeme yanıt alsaydım, bu labirente girmezdim. Çünkü, bir öyküyle, "Umum Vekalete" yazılmış bir dilekçe arasında hiçbir fark yoktur."

BİR ŞAİRİN, SENDİKACI OLARAK PORTRESİ

Şair dostum Şaban Abak'ı ya şairliğinden, ya gazeteciliğinden, ya okuduğu Hukuk ve İletişim Fakültelerinden ya da öğretmenliğinden tanıyor olabilirsiniz. Şimdi bu renkli kimliğe bir de sendikacılık ekleniyor. Türkiye'nin en "sivil duruşlu" bununla birlikte en "cengaver ruhlu" insanlarından olduğuna inandığım Şaban Abak, Eğitim Bir Sen'in yönetim kurulunda Basın Yayın Sekreteryasına aday gösterilmiş. Bu kararıyla büyük bir isabet kaydeden Genel Başkan adayı Ahmet Gündoğdu'yu da buradan kutlamak isterim.

Türkiye'de öğretmenlerin en mağdur edilmiş, en çok haksızlığa uğramış, binlerce mensubu memuriyetten atılmış bir kesimini temsil eden bir sendikanın, basında bu kadar az yer alması zaten yadırganan bir durumdu. Eminim Şaban Abak, hem tecrübeli bir gazeteci hem de öğretmen olarak bu açığı en iyi şekilde kapatacak ve sendikanın büyümesine de önemli katkı sağlayacaktır.

Gündoğdu ve ekibine başarılar diliyorum.

ACILAR BİTMEZ

Daha önce söylemiştim, işte yine söylüyorum; acılar büyütüyor bizi. Kayıplar, hastalıklar...

Çaresizliği derinden hissettiren ne varsa gelip buluyor.

Oysa, ucunda acı çekmek varsa, büyümesek de olur.

Son haber, şair Lale Müldür'ün hastalığı.

Dün gece sen uyurken çiçeklere su veren, yüreği bir yıldız gibi sana bağlanan şair.

Anlıyor musun Destina?

*

Çapa Tıp'ta yatan Lale Müldür için dua edelim.

Allah şifa versin.

GÜNÜN SÖZÜ

Karanlık olmaksızın rüya görülmez.
Karla Kuban


18 Aralık 2002
Çarşamba
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED