T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kıbrıs'ta olan ve olacak olan

Gerçekten bu kadar câhil olunabilir mi? Yoksa, bilmiyor görünerek mesaj mı vermek istiyorlar?

Son zamanlarda öküz altında buzağı arayacak duruma geldiğimi kabul ediyorum. Ancak, ülkemiz diplomatlarının çoğunluğunun feyz aldığı Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde, aynı fakültenin uluslararası ilişkiler bölümünden mezun bir televizyoncunun yönettiği oturumu izlerken "Cehalet mi, numara mı?" diye düşünmemi mâzur görünüz lütfen...

Önce, adının önünde 'prof' unvanı bulunan bir bayanın ağzından işittiğimde gözlerim faltaşı gibi açıldı, sonra sadece 'dr' unvanlı bir genç aynı noktayı biraz daha ileri götürdüğünde buna ağzım da katıldı. Her iki 'bilim-insanı', "Türkiye, Kıbrıs'ın kendisinden önce Avrupa Birliği'ne üye kabul edilmesine itiraz etmeliydi, buna hukuken hakkı var; ancak hükümet günlerdir sessiz" dedi...

Oysa, Türkiye, o konudaki itirazından, 1999'da Helsinki Zirvesi sırasında alınan karara onay vererek vazgeçti. Maalesef. Helsinki'de toplanan Avrupalı liderler, daha önce "Aday olamaz" dedikleri Türkiye'yi yeniden dâvet ederken, altına imza konacak metne, Kıbrıs'ın birleşmeksizin de üye olabileceği kaydını yerleştirdiler. Xavier Solana hazırlanan metinle Helsinki Zirvesi'nin ikinci günü Türkiye'ye geldi; aynı gün yapılan MGK'da, asker-sivil yöneticiler, dâveti kabule karar verdiler... Ardından, Başbakan Bülent Ecevit, bakanlar olduğu halde, Helsinki'ye gitti ve 'aile fotoğrafı' içinde poz verdi...

Şimdi herbirinden farklı ses çıkıyor, ama gerçek şu: Kıbrıslı Rumların Türklerden ayrı AB üyesi olabilmelerinin yolunu Ecevit açtı... Annan Planı'nın temelini, Türkiye'nin 1999'da verdiği o tâviz teşkil ediyor; plan, Türkiye için, üstlendiği fedakârlığa karşı bir tür 'ödül' aslında. Tâvize "Evet" deyip fedakârlık yapanlar, ona cemile olarak verilen ödüle karşı çıkıyorlar...

Planın üzerinde BM genel sekreteri Kofi Annan'ın adı var, ama metnin hazırlanmasında en az katkısı bulunan kişi sanıyorum Ganalı diplomat... Sürecin çok içinde bulunan bir dost, "Metnin ilk müsvettesini İngiltere'nin Kıbrıs özel temsilcisi Lord David Hannay kaleme aldı, rötuşlarını Amerikalılar yaptı; bizden de bir-iki kişi önceden gördü" bilgisini verdi bana. Lord Hannay, 'Annan Planı' ortaya çıkınca, lobisini yapmak üzere, Ankara'ya da gelmişti...

Geçen ay sonunda yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında Kıbrıs konusunda nasıl bir mutabakata varıldı acaba? Bizim medya, "MGK" denildiğinde şartlı refleks olarak hemen 'irtica' konusunu büyütür; bu sebeple üç saat süren toplantının birkaç dakikası süsledi bu defa da manşetleri... Oysa, toplantı öncesinde açıklanan 'gündem' maddeleri arasında, MGK'da AB ve Kıbrıs konularının ağırlıklı olarak görüşüleceği belirtilmişti.

MGK'da varılan mutabakat, "Kıbrıs'ta Rauf Denktaş'lı çözüm" olabilir mi acaba? Annan Planı'nın, ancak Denktaş tarafından imzalanmazı halinde, Türkiye tarafından benimseneceği yolunda bir mutabakat?

Böyle düşünmemin sebebi, Kopenhag Zirvesi sırasında Kıbrıs'la ilgili gelişmeleri dışarıdan izlerken, MGK toplantısına 'başbakan' sıfatıyla katılan Abdullah Gül ile katılmayan Tayyip Erdoğan'ın yaklaşımları arasında özellikle bu konuda biraz 'fark' bulunduğunu hissetmem... Ak Parti lideri, sanki "Denktaş imzalamasa da olur" rahatlığındayken, Başbakan "Bu işi Denktaş'la çözelim" sıkıntısını sergiler gibiydi...

Kıbrıslı bir meslektaş, yukarıdaki gözlemime dayalı olarak kendisine soru olarak yönelttiğim, "Acaba Rauf Denktaş şu sıralarda istifasını gündeme getirmiş olabilir mi?" soruma, birkaç telefon görüşmesinden sonra cevap verdi: "Denktaş, New York dönüşü uğradığı İstanbul'da, Atatürk Havaalanı'nda kendisini karşılayan Erdoğan-Gül ikilisiyle görüşürken, 'İsterseniz, istifa edebilirim' demiş..."

Haber, Kıbrıs konusunun bundan böyle alacağı biçimle çok yakından ilişkili. Denktaş'ın, "Müzakerelere başlamak için ilk elde onaylanması gereken ilkeler anlaşmasını imzalayacağım" diyerek New York'tan uçağa bindiğini biliyorum. Kendisini uğurlamaya gelen yakınlarına, "İstanbul ve Kıbrıs'a gittiğimde konuşmayacak, barışın önünü tıkamayacağım" dediğini de... İstanbul'da konuşmadı Rauf Denktaş, Kıbrıslı meslektaştan öğrendiğim biçimde, Erdoğan ve Gül'e, "İsterseniz, istifa edebilirim" de dedi. Ancak, Kıbrıs'a inip 10. yıl marşı eşliğinde karşılanınca sükut orucunu bozdu. Hatta, BM'nin Kıbrıs konusundaki arabulucusu DeSoto'nun kendisine aktardığı 'mahrem' bilgileri de dünyayla paylaştı.

Şimdi ne olacak? Gördüğüm, Türkiye'nin AB perspektifini ciddiye alan çevreler, son MGK mutabakatı çerçevesinde, Annan Planı'nın süresi içerisinde onaylanmasını bekleyecekler. Mutabakat Denktaş'lı olduğu için, ilk tercih KKTC Cumhurbaşkanının öne çıkıp, gerekirse itirazlarını da kayda geçirerek, metni imzalaması... Burada bir kilitlenme olursa, zaten ciddi sağlık sorunları bulunan Rauf Denktaş'ın, hastalık gerekçesiyle çekilerek yerine vekâlet edecek kişinin o görevi üstlenmesi... İmzayı, o durumda, KKTC Meclisi Başkanı Vehbi Zeki Serter atabilir...

Şunu da yazayım da bilinsin: Hükümetin daha aktif ve kararlı olmasını bekleyenler de var.


18 Aralık 2002
Çarşamba
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED