T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yoksulluğun çelik çemberi pazarda kırılır

Ekonomik hayatın olduğu kadar politik ve kültürel hayatın da odak noktasını pazar oluşturur. Pazar her türlü ürün, hizmet ve bilginin alınıp satıldığı yerdir. Pazarın olmadığı bir toplumda üretim ve tüketim de olmaz. Toprak vatan için ne ise, pazar da toplum için odur. Pazarsız toplum, otoritesiz devlet gibi, dağılıp gitmekten kurtulamaz. Bunun için, pazara ürün taşıyanlarla, cephede savaşanlar arasında fark gözetilmez. Bir ülkede her iki kesim de hayati önem taşır.

İbn Haldun "Mukaddime"de toplumların, kurum ve kuruluşların gelişme kanunlarını keşfetmeye çalışır. O bu kitabıyla yalnızca medeniyet tarihinin değil, sosyolojiyle birlikte bütün sosyal bilimlerin de temellerini atmıştır. Yoksulluğu, başka bir deyişle, üretim güçsüzlüğünü yenmek, nüfusla birlikte ticareti de geliştirmeye bağlıdır. Nüfus ile zenginlik arasında doğru orantılı bir ilişki vardır. Nüfus arttıkça talep artar. Talep de arzı artırır. Her talep kendi arzını, her arz da kendi talebini doğurur.

Arz ve talebin elele vermesiyle hız ve yoğunluk kazanan ürün, hizmet ve bilgi üretimindeki incelikleri kavramak için, pazarın karmaşık ve hassas yapısını anlamak gerekir. Pazara devlet tarafından yapılacak bir müdahale, onun duyarlı yapısını bozmakla kalmaz, üreticilerle tüketiciler arasında haksız kazançların da artmasına yol açar. Bu yüzden, İbn Haldun Adam Smith'den çok daha önce üretim güçsüzlüğünün giderilmesinde pazarda tam rekabeti geliştirmeyi savunur. Pazar ekonomisi Batılılar'ın tekelinde değildir.

Dünyanın hiçbir ülkesinde çoğunluk kalitesiz ürün, hizmet ve bilgi peşinde koşmaz. Hiç kimse belki kaliteyi dört dörtlük tanımlayamaz. Ancak herkes kaliteli ürün, hizmet ve bilgiyle karşılaştığı zaman, hemen tanır. Kaliteli ürün, hizmet ve bilgi üretmenin yolu pazardan geçer. Serbest rekabetin olmadığı bir pazarda kaliteli ürün, hizmet ve bilgi üretmek mümkün değildir. Üretimin olmadığı bir toplumda da yoksulluğun demir çemberi hiçbir zaman kırılamaz.

İbn Haldun'un kaynağı seküler kültür değil, kutsal kültürdür. Onun teorik alandaki kaynağı Kur'an pratik alandaki kaynağı da, bütün bilimlerin anası olan tarihtir. O ne Aristo'nun Politika'sına, ne de Eflatun'un Devlet'ine dayanır. Onun Eski Yunan ve Roma'ya hiçbir borcu yoktur. O Cemil Meriç'in tanımlamasıyla "kendi semasında tek yıldız"dır. Neredeyse, tek başına bütün bir Ortaçağ'a ışık tutar, ne ustaları vardır, ne de çırakları.

"Mesnevi" Anadolu insanının iç dünyasını iman etmişse, "Mukaddime"de dış dünyasını imar etmiştir. Biri insanın görünen dünyasına ışık tutarken, diğeri de görünmeyen dünyasına ışık tutar. Türk toplumu Anadolu'dan Avrupa'nın içlerine doğru "Mesnevi" ve "Mukaddime" okuyarak ilerlemiştir. Günümüzde Türkiye, her iki kaynakla bağlarını büyük ölçüde kopardığı için, iç ve dış dünyada akıl almaz bir yoksulluğa düştü. Avrupa'da Türkiye'den daha yoksul ülke yok.

Tarihin her döneminde pazar Yunus gibi: "Biz her dem tazeyiz, bizden kim usanası" diyenlerin olmuştur. Pazar da İbn Haldun'un devletleri gibi doğar, büyür, olgunlaşır ve ölür. Pazarın canlılığı, dinamizmi ve ömrü üreticilerle birlikte tüketicilerin, yönetenlerle birlikte de yönetilenlerin kendilerini yenileyebilmelerine bağlıdır. Dünyanın bütün pazarlarında eski değil yeni satanlara itibar edilir.

Pazarın temellerini sarsanın temelleri sarsılır.


29 Aralık 2002
Pazar
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED