T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sadece adı konmamış...

Kuzey Irak'ta ortaya çıkan yapının, bir Ankara'yı, yani Türkiye'yi, bir de Kürtler'i ilgilendiren boyutu var. Türkiye, bölgede bir "Kürt Devleti" yapılanmasına karşı. Hatta bunu "savaş sebebi" sayıyor. Ancak bu tavrın, yapılanmanın özündeki hedefe doğru seyretmesine mani olmadığı, hatta olamayacağı bugün daha iyi anlaşılıyor.

"Yapılanmanın özündeki hedef"in ise, bir Kürt Devleti inşası olduğu gayet açık bir gerçek.

Devlet, Körfez Savaşından sonraki kaygan süreç içerisinde ete kemiğe bürünme yolunda hızla ilerliyor. Bugün, adı "federatif çözüm" olan şeyin, parlamentosu ile, hükümeti ile, parası ile, hatta el altında tedavül eden coğrafi tanımlaması (haritası) ile gerçekte adı konmamış bir devlet yapılanması olduğunu Ankara da çok net görüyor. Görüyor ve tedirginliğini ifade ediyor. En son Başbakan'ın ağzından işin ciddiyeti vurgulandı, ama bu ne kadar ciddiye alındı, alınır, bir şey söylemek zor. Ya da daha doğrusu, "ciddiye alınmaz" tarafı daha ağırlıklı... Belli ki Kürt liderler, iki adım ileri bir adım geri üslubuyla Türkiye'yi "belli zamana kadar idare etme" tarzında bir politika sürdürüyorlar. "Türkler gelirse bu topraklar onlara mezar olur" tehdidinden, "Yok canım yanlış anlaşıldık"a uzanan bir söylem karışıklığı içinde ilişkiler dargın - barışık sürüyor ve "ete kemiğe bürünme" de ilerliyor.

Türkiye'yi tedirgin eden şeyin, "Kürt devleti"nin orada, Kuzey Irak'ta kalmayacağı, zaman içinde "Büyük Kürdistan" ve "Kürt entegrasyonu" hedefi istikametinde, Anadolu'ya doğru uzanacağı kaygısı olduğu söylenebilir.

Türkiye bu noktada tedirgin olmakta haksız mı? Bunu söylemek çok zor. Bunun oluşturduğu tedirginliğin bile belli bir bedelinin olacağı kesinken, bir de bu yönde adımlar atılacağını düşündüğünüzde, geleceğe yönelik tehdit açıktır.

Türkiye, geleceği okumakta zorlanıyor ya da çok iyi okuyor:

Oluşumu denetleyen ve hızlandıran katalizör güç, Körfez Harekatının babası Amerika... İsrail ve Yahudi lobisi, öteden beri bölgede yürüttükleri operasyonla bu oluşuma vücut vermeye çalışıyorlar.

Türkiye, "Amerika bölgede, kendisi için en güvenilir partner olan Türkiye'yi rahatsız edecek bir oluşuma taraftar olmaz, zayıflatılmış bir Türkiye Amerika'nın işine yaramaz" şeklindeki değerlendirmeleri yeterince inandırıcı bulmuyor. Çünkü bir yandan bu gibi "güvence"ler verilirken, bir yandan da "Kürt Devleti'nin kemiklerini pekiştiren" sübvansiyonlar uygulanıyor. Kuzey Irak'ta gerçekleştirilen inşa faaliyetinin sadece bölgenin finans, bilgi - beceri - ekipman kaynaklarıyla sağlanmasının imkansız olduğunu ahmaklar bile görebiliyor. Ayrıca, İsrail ve Yahudi lobisi cenahında "Kürt Devleti"ne sempati daha açık jestlerle ifade edilirken, bölgedeki ABD güçlerinin Türkiye'ye karşı ortaya koyduğu "kuşku uyandıran eylemler"dikkat çekiyor.

Türkiye hem elle tutulur bir yapı oluştuğunu görüyor, hem de bölge politikalarında ABD ile elele tutuşma zorunda bırakılarak bu oluşuma istemeden destekçi olmanın ikilemini yaşıyor.

Türkiye, Irak'la ilgili gelişmelerin içinde gibi dururken, "can evinden vurulma" tehdidi ile karşı karşıya bulunduğu endişesini taşıyan bir garip halet-i ruhiye içine sürüklenmiş bulunuyor.

Bu noktada Türkiye'nin, içerde, "Kürt meselesi"ni bölünme korkusunu tamamen ortadan kaldıracak biçimde, kalbi entegrasyon noktasına taşıyamamış olması işin asıl riskini oluşturuyor. Fiili durumun Lozan'dan bile gerilere düştüğü ve bu durumun bölgeye ilişkin emperyal hesapları kolaylaştırdığı ne yazık ki günün vakıası.

Son söz: Türkiye zorluk içinde... Bir gün kalkıp Kuzey Irak'taki aktörlerin nihai hedefi seslendirmeleri durumunda, Ankara'nın "savaş sebebi" kararlığını hangi ölçekte sergileyeceği çok net değil.

Konunun bölgedeki Kürtlerle ilgili boyutunda da söylenecek sözler var. Daha önce bu konuda yazdığım bir yazıya bir Kürt vatandaşımız "Oradaki oluşuma neden karşı çıkıyorsunuz? Siz İslamcılar...vs" yollu bir itirazda bulundu. Telefonda uzun uzun konuştuk. Orada bir Kürt Devleti, ona heyecan veriyor, bunun Türkiye için bile iyi olacağına dair iddialar ortaya atıyor, benim paylaştığım kaygıları ise, Ankara eksenli kaygılar olarak görüp, kınıyordu.

Şunu anlıyorum: Türkiye'de de bir kesimde Kuzey Irak'taki oluşumun heyecan uyandırdığı açık. Saddam'ın çirkinliği, bir meşruiyyet gerekçesi gibi değerlendiriliyor. Amerika'nın ebeliği de meşrulaşıyor, İsrail'in - Yahudi lobisinin desteği de... Bu iki uluslararası güç kol büksün ve bölgeye bir Kürt Devleti armağan etsin...

Bu noktada, Amerika'nın bölgeye ilişkin hesapları kolaylıkla gözardı ediliyor.

Doğurulacak devletin her halü karda iyi bir doğum olacağından yüzde yüz eminler.

Ben, bu coğrafyayı bölen her girişimin, bu coğrafyada emperyalist emelleri bulunan dünyanın bir hesabına dayandığını ve bölme girişiminde rol alan aktörlerin kötü bir hesaba kurban gittiklerini, tüm coğrafya ile birlikte toplumları da acılara sürüklediklerini düşünüyorum.

Osmanlı'dan sonra "bağımsızlık" yemi ile oltaya takılanların bölgedeki dramatik durumları ortada... Hangisi bağımsız oldu sormaya değmez mi? Mısır mı, Irak mı, Ürdün mü, Filistin mi, Suudi Arabistan mı, Kuveyt mi, Körfez ülkeleri mi?

Bağımsız Kürt Devleti!!!

Amerika - İsrail - İngiltere koalisyonunun şahane ürünü!!!

Hayır bu, Amerikan Enternasyonalinin acentasından başka bir şey olmayacak...

İslam eksenli buluşmaları yok et, kendi enternasyolanini inşa et... Aktörlerin de bizden olsun!

Buna hayır!

Bu bağımsızlık falan değil, açık bir Amerikan mandalığı...

Mevcut ülkeler üzerindeki hegemonyayı ortadan kaldırmak varken, yeni ve küçük ünetiler üzerinden Amerika'yı yeniden yeniden üretmek...

Bunu ne milli duygularla anlaşılır bulurum, ne de islami duruşla...

Türk, Kürt, Arap, Acem ve öteki kardeş toplumlar... Birbirinden toprak tırtıklamak yerine dünyaya yeniden bakmak ve bu coğrafyanın imkanlarını yeniden değerlendirmek zorundalar. Yoksa herkesin payına sömürülmekten, ezilmekten, onurlarının paymal edilmesinden başka pay düşmüyor...

Amerika'ya sırtını dayayıp efelik etmek, kimseye onur kazandırmıyor.

Ne bana ne sana...

EZANA DOKUNAN...

Nusret Demiral, tam 18 Nisan seçimleri öncesinde ezana dokunmuş ve MHP'den dışlanmıştı.

Şimdi benzeri bir akıbeti Yaşar Nuri Öztürk yaşıyor. "Türkçe ezan" tartışmasında Baykal'ın bile gerisine düştü ve adaylıktan çekilme noktasına geldi.

Bu ezanlar ki...


1 Ekim 2002
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED