T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
1 Ekim'i 4 Kasım'dan görmek...

Sonbahar... Sadece yere düşen pastel renkli yapraklardan anlaşılmaz. 1 Ekim'de TBMM açılır. Demek ki, yaz ve bu arada tatil bitmiştir. Yine öyle ve farklı; çünkü bu kez, TBMM, yeni yasama yılı için açılmıyor. Bu kez, ya 3 Kasım seçim tarihinin ertelenmesi için son kumpaslar yürürlüğe konacak veya TBMM açıldığı gün tatile sokularak, 3 Kasım seçim günü kesinleştirilmiş olacak.

Türkiye'nin kaderini ve geleceğini Ankara, çoktandır belirlemiyor. Ankara, Türkiye'nin sırtında çoktandır kambur. O nedenle, 'Ankara endeksli' siyasetin sağlam göstergeler sağladığını inanmıyorum. İnanmadığım için, ANAP-YTP-SP eksenine dayalı 'Küskünler Hareketi'nin seçimleri erteletebileceği ihtimaline metelik vermedim. Seçimlerin yapılma şansını, ertelenme ihtimalinden çok daha kuvvetli gördüm ve yine aynı düşüncedeyim. Sonucu bugün göreceğiz ve çok, çok büyük bir ihtimalle –daha önce de olduğu gibi– halkoyuyla tasfiye edileceklerin son hamleleri bugün bertaraf edilmiş olacak.

Zira, gerek 'dış' ve gerekse 'iç dinamikler', Türkiye'nin siyaset sahnesi, 3 Kasım seçimlerinin bir 'tasfiye seçimi' olması amacıyla 'yeniden dizayn edilmesi'ni tasarladı. 'Gidecekler'in 'gitmeleri gerekliliği', bu nedenle 'gelecek' olanların 'kimliği'nden daha 'öncelikli'. Yani, 3 Kasım seçimlerinin yapılması gerekiyor.

'Gidecekler' bunu sezdikleri için, 'içgüdüsel' karşı koyuşla 'varoluş mücadelesi' yapıyorlar. Bugün, muhtemelen, bu 'varoluş mücadeleleri'nin noktalanacağı ve kaderlerine razı olmak mecburiyetiyle yüzyüze kalacakları bir gün olacak.

Şu andaki 'veriler' 4 Kasım gününe girildiğinde milletvekillerinin 400-450'sinin geri gelemeyeceğini, Derya Sazak'ın Milliyet'te Tarhan Erdem ile yaptığı görüşmeden öğrendiğimize göre, böylece TBMM'nin yüzde 73-81 oranında yenileneceğini tahmin edebiliyoruz. 12 Eylül'den sonra oluşan TBMM'de rekor bir yenilenme oranı, yüzde 83 gerçekleşmiş. 1950'den bu yana tüm seçimlerde yenilenme oranı yüzde 51 imiş.

Dolayısıyla, 3 Kasım'ın 'müthiş bir tasfiye seçimi' olacağını sezebiliyoruz.

Nitekim, Tarhan Erdem'in irtibatlı olduğu son anket sonuçları şimdilik Ak Parti, CHP ve Genç Parti'nin barajı aşarak TBMM'de temsil edileceğini gösteriyor. DYP 'kritik' noktada gözüküyor. DEHAP (HADEP diye de okuyabilirsiniz) barajı aşma şansını koruyor.

Şu andaki göstergeler, 3 Kasım'ın nasıl 'müthiş bir tasfiye seçimi' olacağına işaret ediyor. Şunun şurasında üç buçuk yıl önce, 18 Nisan 1999 seçimlerinde parlamentoda adı ya da temsili olmayan üç parti, TBMM şansı en yüksek partiler.

Bu kadar 'değişken'e, İngilizce cebir değimiyle 'variable'a tabi bir siyaset sahnesinde, böyle bir seçim sonucunun kendi başına 'istikrar' anlamına gelmeyeceği besbelli. Ancak, bir yenilenme ve istikrar istikametinde bir 'süreç' pekala başlayabilir. Zira, bu seçimin tasfiye edeceklerinin, bir daha toparlanıp TBMM çatısını görebilmeleri hayale yakın...

Şu anda Ak Parti yüzde 30 bandında, CHP yüzde 20 dolayında görülüyor. Artı-eksi 3 puan hata payıyla. Ak Parti ile CHP arasındaki yüzde 10-11'lik fark ise, 3 Kasım'a dek, 'Ak Parti'nin büyük bir hata yapması, CHP'nin de kalan bir ayı etkili bir kampanya ile tamamlamasına bağlı olarak' kapanabilir görünüyor.

Deutsche Bank'ın KONDA'ya yaptırdığı araştırmalardaki 'trend'e bakıldığında, bu düşünceyi besleyecek sonuçlar mevcut. Temmuz ayında, Ak Parti yüzde 21.5; CHP ise yüzde 8.7 gözüküyordu (bu noktada YTP'nin 'Kemal Derviş faktörü' ve 'yeni' görüntüsü sayesinde o tarihte yüzde 8.8 çıktığını bir yana kaydedelim). Ağustos sonunda ise Ak Parti yüzde 24.6'ya yükselirken, CHP de (Kemal Derviş, 'kararı'nı vermiş; YTP kapısını kapatmış ve CHP'ye yönlenmişti) yüzde 14.3'e ulaşmıştı. MHP, bir ay içinde baraj altına düşerken, DYP 8.8'de dolanıyor; Genç Parti ise yüzde 5'in üzerine tırmanıyordu.

Eylül ayı sonunda –Tayyip Erdoğan yasağı ardından– Ak Parti yüzde 30 bandında, CHP yüzde 20 civarında, Genç Parti baraj üstü, DYP zorlanıyor, MHP ise inişte... YTP, seçimlere kadar varolacak mı, şüpheli. ANAP, bu ülke insanınca reddedilmiş bir profil çiziyor vs. vs.

Elimde sadece Deutsche Bank-KONDA araştırmaları yok. Bir dizi ve birbirinden tümüyle ayrı kuruluşların araştırmalarına göz attığımda ve karşılaştırdığımda beş aşağı beş yukarı birbirine yakın sonuçlar gözlenebiliyor.

Bu oranlamayla, -dramatik kaymalar ve sürprizleri saklı tutmak kaydıyla- TBMM'ye üç parti girmesi halinde Ak Parti'nin 550 milletvekilinin 271 ila 323'ünü elde etmesi mümkün. Dört parti girmesi halinde (örneğin ve muhtemelen DYP), bu rakamlar daha aşağıya düşecek. Beş parti –olmaz olmaz- daha da aşağıya.

İki partili bir koalisyon hükümeti kurulması ihtimali beliriyor. Dış (ve ona bağlı iç) para piyasaları ve finans merkezleri, bir Ak Parti-CHP koalisyonunu 'telaffuz' eder oldular. Tabii, ekonominin dümeninin Kemal Derviş'e bırakılması şartıyla.

Bunlardan birinin İngilizce kaleme aldığı değerlendirme notunu izleyelim:

"AKP'nin anketlerdeki üstünlüğü (bazı kaynaklara göre yüzde 10 farkla önde) bizler için bir kaygı unsurudur. IMF programının yapısal yönüne ilişkin giderek artan söyleminden ötürü değil, zira AKP yönetimindeki bir hükümet de, herhalukarda, IMF ile çalışmak zorunda kalacak. Bizi kaygılandıran AKP lideri Tayyip Erdoğan'ın seçime katılmasının önlenmiş olması. Bu, siyasi gerilimlere yol açacağı veya ileri bir aşamada gelecek yıl yasağının sona ermesi üzerine Erdoğan'a hükümette yer açmak için ara seçimler gitmek ya da başka siyasi girişimlere başvurmaya neden olacağı için. AKP'nin dış politika ve iç politikada izleyeceği politikalar da belli ölçülerde soru işaretlerine neden oluyor. Bir AKP yönetiminin Türkiye'nin askeri ve yargı kurumları nezdinde ne derece kabule şayan olacağı için de aynı sorular sorulabilir."

Türkiye'nin 'yakın geleceği'ne ilişkin 'endişe unsurları' IMF'nin dördüncü gözden geçirmesinde meydana gelebilecek oynamalar, bankacılık sisteminde bir bankanın daha zorlanması, AB ile ilişkilerin alacağı yön olarak sıralandıktan sonra şu satırlara yer veriliyor:

"Bu faktörler, bizim Türkiye'nin borç dinamiği ve orta-vadede bunun çözülebilirliğine ilişkin uzun süredir varolan kaygılarımızı arttırıyor. Birçok yatırımcının bu bakış açısını paylaştığı kanısındayız ve tartışma alanları, olumlu bir seçim sonucu ihtimali (bazıları bunu Kemal Derviş'in Ekonomi Bakanı olacağı bir AKP-CHP koalisyonu olarak ifade ediyorlar) ve ayrıca jeopolitik değişkenler- ve IMF ile uluslararası örgütlerin yakın desteği konuları üzerinde cereyan ediyor..."

Bunları bilince, duyunca, okuyunca; 'acaba' diye sormaktan kendimizi alamıyoruz: Tayyip Erdoğan, durup dururken, o 'Seçim sonrasında CHP ile koalisyona gidebiliriz ama Kemal Derviş'i Ekonomi Bakanı yapmayız' açıklamasını yapmasaydı 'yasaklı' konuma düşer miydi?

Bir soru...

Ancak, farkındaysanız 4 Kasım'ı konuşmaya başlıyoruz. Yani, hiç kimse, 1 Ekim'de seçimin ertelenmesi hesabını gütmesin...


1 Ekim 2002
Salı
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED