T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Partiler ve ekonomik program

Birkaç gün önce TV'de, Sayın Derviş ile Bilkent Üniversitesi'nden bir ekonomi profesörü kendisine çok ümit bağlanan Derviş programını tartıştılar. Bu tartışmadan önce de programla ilgili birçok yazı okumuş ve eski Maliye Bakanı Sayın Temizel ile yapılan bir mülakatı da dinlemiştim. Eski bildiklerime bunları da ekleyince doğru sandığım bir sonuca ulaştım. Bu sonucu açıklamadan önce tarafların iddialarına bakalım.

Derviş'i ve şimdi CHP'yi (partinin programı, Derviş'in sorumluluğunda uygulayacağı söyleniyor) tutanlar İMF ile de mutabık kalınan ekonomik programın en mükemmel program olduğunu, hiçbir taviz verilmeden uygulanması gerektiğini, kurtuluşun buna bağlı olduğunu iddia ediyorlar. Sayın Derviş de sözü geçen tartışmada programını savunmaya devam etti.

Sayın Temizel, dar gelirlilerin aleyhine olan tedbirlerle yalnızca borcun döndürülmesine yönelik olan bu programın yetersiz olduğunu, büyümeye, üretmeye, borcun ödenmesini sağlamaya yönelik ek programa ihtiyaç bulunduğunu söyledi.

Bilkentli ekonomi profesörünün söylediklerinin özeti de şöyleydi: Bu program, dar gelirlilere getirdiği dayanılmaz yük yanında bırakın reel ekonomi yönünden büyümeyi, giderek borçların faizlerini bile ödemek için yeterli ve uygun değildir. Hem borç yükünden kurtulmak, hem de bir yandan sosyal hizmetlere yatırım yapmak diğer yandan da reel ekonomiye kaynak bulabilmek için daha radikal tedbirlere ve farklı bir programa ihtiyaç vardır. Bu arada borcun hiç ödenmemesi değil ama ertelenmesi düşünülebilir.

Tartışma sırasında Derviş'e, "Bu gidişle hem borcun ödenmesi hem de üretim yoluyla büyümenin sağlanması nasıl olacak?" diye soruldukça verdiği cevap şu oldu: "Zor, ama olması gerekiyor, sakın iç ve dış borcu ödemeyeceğiz demeyelim, bu çok tehlikelidir, ödeyeceğiz ve büyümenin, sosyal yatırımların da yolunu bulacağız. Biz iktidara gelirsek güven gelir, faizler ve enflasyon düşer, ülkeye dış yatırım gelir..."

Bu cevabın anlamı, "Zor, nasıl olacağını bilmiyorum, bir yolu bulunacak"tan ibarettir.

Bir başka ekonomi profesörü parti başkanı da, "üreticinin faiz borçlarının silineceğini, asıl borçların erteleneceğini, bunun üretici için bir sermaye teşkil edeceğini, bir yıl içinde yatırım yapacaklarını, üretim olunca da verginin, ertelenen ve affedilenlerin yerini dolduracak kadar artacağını, dışarıdan yatırım sermayesi geleceğini..." söylüyordu. Temizel, "Bunlar garanti değil, olmuyor, o zaman ne yapacaksın?" diye sormuştu.

Bir iki gazetenin köşe yazarları, kendilerinin ısrarla "İslamcı" diye niteledikleri partilerin iler tutar bir ekonomik programlarının bulunmadığını, söylenenlerin hep hayal ve temennilerden ibaret olduğunu, 4 Kasım'da ne yapacaklarını bilmediklerini, Derviş'in ise mükemmel bir programının olduğunu, onun ne yapacağını bildiğini yazıyorlar. Hatta içlerinden biri, "Bursu, ihaleyi, irticayı bırakın, bunlarla sonuç alınamıyor, ekonomi programlarına yüklenin" mealinde bir taktik yazısı bile yazdı.

Bize göre yıllardan beri yürütülen yanlış ekonomi politikaları ve hortumlamalar yüzünden devlet gırtlağına kadar iç ve dış borç bataklığına saplanmış, İMF ile yapılan anlaşmalar yoluyla da âdeta vesayet altına girmiştir. Halihazırda partiler tarafından ileri sürülen tedbirler ile hem borcun döndürülmesi hem de reel büyüme -kâğıt üzerinde teorik olarak değil, pratik olarak- mümkün görülmemektedir. Bana öyle geliyor ki, alınması gereken tedbirleri bilen siyasiler, üstte bıyık, altta sakal olduğu için açık konuşamıyorlar, bilmeyenler ise ağızlarına geleni söylüyor, popülist siyaset yapıyorlar. Ama bir gerçek apaçık ortada: Ümit bağlanan Derviş programı, İMF için yeterli olsa da ülkenin ihtiyacını karşılamak ve krizden çıkmak için yetersiz. Krizden çıkmak için bütün taraflara fedâkârlık düşüyor. Şu ana kadar fedâkârlığa katlananlar dar gelirli halk ve vergi mükellefleri oldu. Halbuki İMF'nin tefecilik ve sinekten yağ çıkarma politikasını gevşetmesi, şimdiye kadar toplanan vergilerin tamamını alarak hayli şişmanlayan rantiyecilerin biraz kan vermeleri (vergi, faizlerin düşürülmesi, borç ödemenin ertelenmesi gibi), siyasilerin istikrar ve güvenin yeniden tesisi için gayret etmeleri, devletin hem tasarruf yapması hem de borçlanmaya ikame tedbirler bulması, ülkede üretimin ve ihracatın artması için ne gerekiyorsa onun yapılması kaçınılmaz görülmektedir.


13 Eylül 2002
Cuma
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED