T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Böyle okunacağını biliyordum...

Bir kez daha tekrarlayacağım: Yeni Şafak okurlarından iyisi var mı? "Güzellikle mağrur olma sevdiğim" (Kul Mustafa) başlıklı geçen günkü yazımın böyle güzel yorumlara konu olacağını beklemediği mi sanıyorsunuz? "En iyi ilişki, eşitler arasındaki ilişkidir" düsturunun okurlarımın akılları ve gönüllerine nasıl yakın düştüğünü bilmez olur muyum? Hiç bilmez olur muyum?

Çok iyi hatırlıyorum; üç beş ay önce Şanlıurfa'da yine "demokrasi" üzerine laflarken, "Demokrasiyi, benim işçi senin patron, senin amir benim memur, benim zengin senin fakir olmanı ortadan kaldıracak bir çare olarak değil, herşeyden önce aramızda hiçbirinin 'Efendi' olmaması gerektiğini vazettiği için tercih etmiyor muyuz?" diye sorduğumda, o güzel salondan nasıl da "Evet, işte tam da o!" onayının çıktığını çok iyi hatırlıyorum... Hatta bir dinleyici gecikmeden araya girerek, Said-i Nursi'nin "Efendisiz bir hayat"a dair güzel bir sözünü hatırlatmamış mıydı? Yani "eşitlik" önce burada, "Efendisizlik"te eşitlik; sonrasını halletmek o kadar zor değil...

Saliha Çalıkoğlu adlı okurum, "Bu kadar olur. Aynen bunları zihnimden geçirirken birden okuyuvermek, beni çok şaşırttı, hem de –yalnız olmadığım– için sevindirdi. (...) Bu kadar mı yeniğiz, aciziz? Kahroluyorum" diyor. Okurumun dertlenmesine ne gerek var? İşte görüyorsunuz, hiç de "yenik" ve "aciz" değiliz... Besbelli ki "Müteazzim"lerin iltifatından hiçbirimiz hazzetmiyoruz...

İlhan Işık ise "mütekebbir" yazarın iltifatından hoşlanmış olabileceklerin ruh halini şöyle yorumluyor: "Mustahzaflar, müstekbirlere alışık olduğu için anormal gelmiyor insanlara. Maraba-Ağa ilişkisi bir çeşit. İslamcılar biraz sosyalist mi olmalılar yoksa! Bilmem şu hadisi biliyor musunuz? 'ben fakirleri ve yetimleri korumak için gönderildim.'"

Ne güzel yorumlar bunlar böyle...

Ebru Bayhan'ın mesajından da birkaç cümle alalım: "Bildiğiniz gibi kavramlar sönük olunca düşünceler de köhne oluyor. Kavramlar dünyasında bizi susuz bırakanlar, fikriyatta da kuraklaşmamıza vesile oluyorlar. Mağrurluğuma ve mütefahhirliğime verir misiniz bilmem, amma velakin bu etimolojik yazınız pek hoşuma gitti; azameti kendinden menkul şahsiyetlerin tipik davranışlarını analitik çözümlemeye tabi kılmanız..."

Hadi gelin de Yeni Şafak okurlarını baş köşeye koymayın!

Gelin bu kısa "teşekkür" yazısını -madem söz "Efendilik"ten açıldı- Hürriyet'in dünkü sayısında yer alan "Cinnah fısıltıları" başlıklı dizinin 8. bölümünden çektiğim şu satırlarla bitirelim:

"Özkan'ın (Hüsamettin Özkan) masasındaki bir telefon doğrudan Başbakan Bülent Ecevit'e bağlıdır. Bu telefon çalınca Hüsamettin Özkan, Başbakan'ın aradığını anlar ve hemen ayağa kalkarak konuşur, saygıdan ceketinin düğmelerini ilikler. Ecevit çağırdığında yanına gitmesi en çok 10 saniyeyi bulur. Gelgelelim, 4 Mayıs tarihinden bu yana Ecevit sağlık sorunları nedeniyle Başbakanlığa hiç gelmemiş ve bu süre içinde Özkan, Ecevit'i yalnızca bir kez görebilmiştir. Bu yüzden hüzün ki en çok yakışandır bugünlerde Hüsamettin Özkan'a..." (!)

Yahu şaka değil, basbayağı Hilmi Yavuz'u da kullanıyorlar!


18 Haziran 2002
Salı
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED