T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Başbakanlık'ta "Merhaba Hüzün"!..

Neler oluyor bize?.. Edirne'den Kars'a uzanan alandaki insanların ortak beyni mi sulandı?

Yoksa, içtiğimiz bütün sulara uyuşturucu katıldı ve uyutulduk mu?

Görmüyor muyuz tehlikeli gidişi?

Ecevit ilk hastalandığı gün, Amerikan Doları, 1 milyon 362 bin liraydı.. Dün bu rakam, 1 milyon 600 bin liraya dayanmıştı..

3 Mayıs'ta, Hazine yüzde 53 faizli borçlanıyordu.. Ve geçen hafta bu faiz yüzde 72'ye yükselmişti..

Tabloya bakın!..

Ecevit'in "Yatakta Başbakanlık" yapmasının bedeli, yüzde 14 devalüasyon ve yüzde 27 reel faiz yükü..

Kör mü olduk?

Sadece güvensizlik ve belirsizlik sonucu, Türkiye hiç gereği olmayan bir "Ekonomik kriz"e sokuldu..

Siyaset de böyle..

Ecevit hasta olduğu gün, "Avrupa Birliği'ne nasıl gireriz" konusu tartışılıyordu..

Şimdi, "Avrupa önündeki MHP engeli nasıl aşılır" konusu tartışılıyor.

Bizi kim, nasıl uyandıracak?

Medya mı?

Hangi medya?

Dünkü Hürriyet'te, "Cinnah Fısıltıları" sütununu okudunuz mu?

Bakın neler yazılmış Hürriyet'te..

-4 Mayıs'tan beri Hüsamettin Özkan, Ecevit'i sadece bir kez görebilmiştir. Bu yüzden hüzün ki en çok yakışandır bugünlerde Hüsamettin Özkan'a..

Türkiye batmış, umurlarında değil.. Hâlâ Hüsamettin'in Özkan'a en çok yakışan giysinin "Hüzün" olduğunu yazıyorlar siyasi kulis haberi olarak..

Hani bir kitap vardı.. "Merhaba Hüzün" diye.. Yani "Bonjour Tristesse"i Françoise Sagan'ın..

İşte öyle bir şey..

Hürriyet, Özkan'ı nasıl övüyor, onu da hatırlayalım..

-Özkan'ın masasındaki bir telefon doğrudan Başbakan Ecevit'e bağlıdır. Bu telefon çalınca Hüsamettin Özkan, Başbakan'ın aradığını anlar ve hemen ayağa kalkarak konuşur.. Saygıdan ceketinin düğmelerini ilikler. Ecevit çağırdığında, yanına gitmesi 10 saniyeyi bulur..

Türkiye'yi bu medya mı uyandıracak?

Derseniz ki, "İnsafsız olma.. Mesela Hürriyet'te Fatih Altaylı, her gün esip gürlüyor Ecevit'in durumu hakkında."

Fatih Altaylı'nın Kanal D'de "Teke Tek" diye bir tartışma programı var..

Geçen hafta, "Sanatta eşcinsellik" konusu tartışılmış.. Programa baktım.. Dün gece de, "Arabesk günah mı" tartışması varmış..

Demek gazetede doğru söyleyip, televizyonda şaşmak da mümkün..

Belki de, Reha Muhtar'ın bıraktığı "Ateş Hattı" boşluğunu doldurmayı, Altaylı kendisine misyon olarak benimsemiştir.

Neyse.. Canı isteyen canı istediğini yazsın veya konuşsun..

Ama Türkiye, yokuş aşağıya gidiyor..

Şebinkarahisarlılar'ın eniştesi, varlığıyla Türkiye'yi krize sokmuştu..

Yokluğu ile de, kriz üretmeye başladı..

Yani Japonya'yı yensek ve sonra Senegal'i devirsek, daha ne kadar uykuyu sürdürebiliriz.

Mehmet Ali Erbil'in kayınvalidesi, damadı ile başlık parası pazarlığı yapmış veya yapmamış.. Bundan, aylıkları eriyen sabit gelirlilere ve borçları artan sanayicilere ne düşecek ki?

Arabesk müzik günah mı, değil mi?

-Peki arabesk siyaset ayıp mı, değil mi?

1955-74 arasında, Kıbrıs olayları nedeniyle Yunanistan'a göç eden 100 bini aşkılu Rum'un hepsi, geride kalalu Türkler'den daha müreffeh, daha istikrarlı bir hayat yaşıyor..

Ayıp değil mi?

ŞAKA

Oh be, rahatladık!..

Odasından çıkmayan Ecevit, Kemal Derviş ve ekonomi bürokratlarından, ekonomi hakkında bilgi almış..

Herhalde aldığı bilgiyi, doktorlarına aktarıp, talimat verecektir.

Keşke bu bilgi toplantısı ertesinde Japonya'ya tele-konferansla bağlanıp, Milli Takım'ın Japonya maçındaki taktiği hakkında da, bilgi alsaydı..

Bir ülkenin bilgili başbakanı olması, insanı rahatlatıyor.

SEYİRCİ OLMAK KOLAY

Ben olsam bu golü atardım!..

Şu iki haftadır, televizyon karşısında Kore ve Japonya'daki futbol karşılaşmalarını izleyenler, kimbilir kaç milyon tane gol atmışlardır bütün takımların kalelerine.

Ve dünyanın en iyi hakemlerinin, ne tür olmayacak hatalarını yakalamışlardır..

Sahada oyuncu olmak yerine, tribünde seyirci olmak ne rahat bir durum..

Ancak sahada olmanın getirdiği nimetler de öylesine fazla ki..

Bir gol atarak, ulusal kahraman olabiliyorsunuz..

Bir maçta takımınızı iyi yönetirseniz, ülkenin başbakanının yerine aday bile gösteriliyorsunuz..

Bütün bu nimetleri ve beraberinde gelen külfetleri iyi taşıyanlar, şöhret, para ve güç sahibi oluveriyor..

Hepimizin ortak dileği, Milli Takımımız'ın bugün Japonya'yı yenmesidir..

Televizyon karşısında, Japon kalesine golleri atar ve atışını gole çeviremeyen oyuncularımıza ağzımıza geleni söylerken, biraz insaflı olmayı deneyelim..

Ya bugün Türk kalesini korumakla görevli kaleci biz olsaydık.. Kâbus gibi birşey değil mi?


18 Haziran 2002
Salı
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED