T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Anormal 'normalleştirme' savunulabilir mi?

Geçen cuma akşamı bir televizyon kanalında geç saatte başlayan bir programa katıldım. Programdaki konuşmacılar, üç gazetecinin dışında, "sivil toplum kuruluşları" olarak anılan oluşumların temsilcileriydi. Konumuz AKP'nin seçim başarısı ve bundan sonraki muhtemel gelişme ve beklentilerdi.

Söz dönüp dolaşıp haliyle "başbakanlık" meselesine de geldi. AKP Genel Başkanı'nın siyaset yasağı nasıl kalkacak, Erdoğan hakkı olan başbakanlık görevine nasıl yükselecekti. Konuşmacıların büyük çoğunluğu, Erdoğan'a başbakanlık görevinin verilmesini dünyanın en tabii işi olarak değerlendiriyordu. Seçmenlerin AKP'ye gösterdikleri teveccüh bunu emrediyordu. Erdoğan'a başbakanlık yolunu kapatan Anayasa maddeleri bir an önce değiştirilmeli ve bu tartışma burada noktalanmalıydı...

Programda da ifade etmeye çalıştığım gibi, Erdoğan lehine yapılan bu "tezahürat" beni epeyce şaşırttı ve gülümsetti. Daha iki gün önce "yasaklı Erdoğan" karşısında CHP Genel Başkanı'nın adının bile başbakan adayı olarak desteklendiği bir ülkede gelinen bu nokta insanı nasıl şaşırtmaz? Bu ne hızlı değişim, dönüşüm böyle! "Yoksa" dedim açıkça, "Bu gidişle muhalefet etmek bize mi kalacak ne?"

Tahmin ettiğiniz gibi, Erdoğan'ın başbakanlığını hararetle savunanların merkeze koydukları kavram "milli irade"ydi. Madem ki "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir", bu işi uzatmanın hiçbir anlamı yoktu... Yasa ise yasa, Anayasa'ysa Anayasa... ne değiştirilmesi gerekiriyorsa bir an önce değiştirilmeli ve Erdoğan'a başbakanlık yolu açılmalıydı.

Programda da söyledim, şimdi de tekrarlıyorum: Ben "milli irade"nin bu kadar "serbest" yorumundan yana değilim. "Hakimiyet kayıtsız şartsız" milletin olmadığı gibi, ne kadar beğenmesek de Anayasa da kendisine her istediğimiz şekli verebileceğimiz bir çömlekçi çamuru değildir. Erdoğan'ın haksız yere elinden alınmış olan "milletvekili seçilebilme hakkı"nın iadesinin şart olduğunu tabii ki ben de savunuyorum. Bu yolda gerekli yasa ve Anayasa değişiklikleri de tabii ki bir an önce gerçekleşmelidir. Ancak Anayasa'nın başbakanlık için milletvekili olma zorunluluğunu getiren maddesiyle önerildiği gibi kolayca oynanabilmesini ben de kabul etmiyorum. İlk fasılda saydığım değişiklikler, Erdoğan'a hükümette yer almasını sağlayacak (şimdilik) yeterli düzenlemelerdir. Sonrası sonra düşünülecek şeylerdir. Hem bütün seçim kampanyası boyunca, "Başbakan ve Genel Başkan'ın farklı kişiler olabileceği"ni sürekli tekrarlayan Erdoğan değil miydi? Bir haftada ne değişti de, şimdi elbirliğiyle AKP Genel Başkanı mutlaka başbakan yapılmak isteniyor?

Bu ülkede başbakan adayları için konulmuş olan milletvekili olma zorunluluğunu küçümsememek gerekir. Bu zorunluluğun kaldırılması halinde ülkenin sırasında ne tür başbakanlarla karşılaşabileceğini unutmamak gerekir. "Ara seçim" gibi formüller ortada dururken bu kadar aceleci davranmanın ne gereği var... Demokratik bir toplumda çıkarılan yasaların "kişilere özel" olamayacağı hatırlatılarak Turgut Özal'ın referandumuna haklı olarak nasıl karşı çıkıldığı hâlâ hatırlardayken, bu Anayasa değişikliği öneresi de nereden çıktı?

Diğer partilerden gelip de bugün AKP milletvekilleri arasında yer alan kimi siyasetçilerin açıklamaları da doğrusu çok şaşırtıcı. Mesela Köksal Toptan'ın gözden geçirdiğimiz konuya ilişkin düşünceleri. Toptan şöyle demiş: "Bu Erdoğan'ın sorunu olmaktan çıktı. Halk, Erdoğan'ı başbakan görmek istediğini belitti. O halde bu engel kaldırılmalı. Bu görev de parlamentonun...." Siz söyleyin; mesele bu kadar basit mi? Bu akıl yürütme tarzında epeyce "zıplama" söz konusu değil mi? AKP'li yeni milletvekillerinden Cüneyd Zapsu'nun açıklamasının da öncekinden geri kalır tarafı yok: "Ortada bir yanlışlık ve haksızlık var, bu düzeltilmeli. Bu anormal durum normalleştirilmeli. Cumhurbaşkanı 110 imzayla teklif ediliyor, dışardan da aday gösterilebiliyor. Bu başbakanlık için 110 olmaz, 270 olur. Başbakan da dışarıdan olabilir." Demek bir parlamenter demokraside iş bu kadar kolay? "Ortada bir yanlışlık ve haksızlık" olduğu muhakkak. Ancak bu kadar anormal bir "normalleştirme"yi savunabilmek de mümkün mü?


12 Kasım 2002
Salı
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED