T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K R O N İ K  M E D Y A
O 'uyumuyor', 64 yıl önce 'öldü'

Geçenlerde ülkemizdeki medya dünyasında yıllardır hakim olan ve eğer artık "yetişkin" bir toplum olmaya karar verdiysek mutlaka aşılması gereken bir "gelenek"ten söz etmiştik.

Hatırlayanlarınız vardır; Cumhuriyet Bayramı'nın yıldönümünde medyanın bir kez daha tekrarladığı ve artık fazlasıyla bıktırıcı hale gelen yayınlarından hareketle, önemli günlerin bu ülkede de artık "anlama"ya yönelik olması ve dolayısıyla "müsamere" havasından çıkılması gerektiğinden söz ediyorduk.

Bu çerçevede, geçen pazar günü ülkemiz için yine anlamlı sayılı günlerden birisiydi. 10 Kasım günü, Atatürk'ün ölümünün 64. yıldönümüydü. Ve tabii, seslisinden görüntülüsüne ve yazılısına medya dünyamız yine bir "regresyon" içindeydi. Hem de özellikle son yıllarda Atatürk'ü "Atam sen kalk da ben yatam!" klişesiyle anmanın çok mânasız olduğunun epeyce yazılıp söylendiği bir dönemde. Ve hep beraber bir kez daha şahit olduk ki, bu toplumun ya da hiç değilse bu toplumun medya dünyasının "büyümeye" hiç mi hiç niyeti yok! Bu sefer de aynı yanlışlar; bu sefer de yine "anlama" çabasından çok uzak bir "hıçkırıklar" manzumesi... Bu sefer de yine adına bir zamanlar "Kişi putlaştırması" denilen yanlış mı yanlış, zararlı mı zararlı, eski mi eski bir zihniyetin kendisini koyuvermesi....

İsterseniz birkaç örnek vereyim de derdimiz daha iyi anlaşılsın: 10 kasım günü TRT'nin "Atatürk belgesi" olarak adlandırabileceğimiz yayınına gözümüz takıldı. Dokunaklı (hatta ağlamaklı) bir ses, Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın ölüm haberini alınca nasıl yıkıldığını anlatıyordu. Bu üzücü olay karşısında, alışılmışın dışında olarak Atatürk gözyaşlarını tutamamıştı. Görüyorsunuz, buraya kadar herşey olağan; bir evlat, sıfatı ne olursa olsun annesinin ölüm haberi ulaşınca çok üzülüyor. Fakat TRT'nin yayınladığı belgesel hiç bu kadarıyla yetinebilir mi? Dokunaklı ses hikayeyi anlatırken ekrana Atatürk'ün pek bilinen bir fotoğrafı getirildi; ama bu fotoğraf (belki inanmayacaksınız ama gözlerimizle gördük!) ağlıyordu! Evet, fotoğraftaki Atatürk'ün gözlerinden (hayır hayır, tek bir gözünden!) basbayağı "gözyaşı" akıyordu! Ne kadar yaratıcı bir belgeselle karşı karşıya olduğumuzu tasavvur edebiliyor musunuz? Fotoğrafın arkasına yerleştirilen yaratıcı bir düzenekle (artık "şırıngayla" mı nedir?) Atatürk'e annesinin ölümü üzerine gözyaşı (unutmayın, tek gözden!) döktürülüyordu! "Aferin" dedik, "Aferin ki ne aferin; bu numara dünyanın sayılı totaliter sistemlerinde bile akla gelmemişti!"

İsterseniz biraz da 10 kasım tarihli gazeteleri temsilen Hürriyet'e de bir göz atalım: Hürriyet'in manşetine Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Adatepe yerleşmişti. "Ülkü", "Babam Atatürk"ü anlatıyordu. (Bize sorarsanız, yanlışlık daha manşetten başlıyor: Doğrusunun "Manevi babam Atatürk" olması gerekmez mi?) Fazla uzatmadan "Ülkü"nün birkaç açıklamasını aktaralım: "Atatürk çocuğu olmasını kesinlikle istememiş. Belki de çocuğunun ilerde kendisi gibi olamayacağı kuşkusundan..." / "Bana sesini hiç yükseltmedi."/ "İnönü, hiçbir zaman benimle ilgilenmedi."/ "Köşk'e ilk Sezer davet etti."/ "Ona hep 'Atatürkçüğüm' diye hitap ederdim."/ "Nedendir bilmiyorum, ben Makbule hanımdan pek fazla hoşlanmamıştım." Gördüğünüz gibi, sanırsınız ki 10 Kasım "Ülkü"nün günü! Hele Ülkü Adatepe'nin öyle bir açıklaması var ki, "manevi evlat"ın gün bugündür diyerek ne derece açıldığının iyi bir delili: "Latife hanım dengesizdi.(...) Boşandıktan sonra 30 sene evine kapanması da onun ruhi dengesizliğini ortaya koyuyor zaten."(!) Değil mi ya! Baksanıza "Ülkü" ne kadar rahat konuşuyor, gazeteye manşet bile oluyor!

Toparlayacak olursak; her 10 Kasım'da olduğu gibi bu yılki yayınlar da kendilerine "yetişkin" bir toplumda, bir demokraside yer bulamaz. Bu yayınların toplumun sevdiği bir devlet adamını anlayarak sevmesine hiçbir biçimde yardımcı olamaz. 10 Kasım günleri köşeyazılarının yüzölçümünün yarısına yakınının "Bırakıp gittin bizi/ Seni unuttuk sanma/ Zaman alışmayı öğretir belki ama/ Unutmayı asla" (Hürriyet'ten Emin Çölaşan'ın tercih ettiği dizeler!) türünde dizelerle doldurulması herşeyden önce, herkesi "Akıl"a davet eden bir devlet adamının hatırasına uygun değildir. Medya üzerinden kötü kokular yükselen bu "reçelli" duyarlılığını terketmelidir. "Büyümek" için bu şarttır. Bu 10 Kasım'da da her yerde karşılaştığımız "Atam sen rahat uyu!" klişesi belki de kendisinden süratle uzaklaşılması gereken ilk klişedir. Artık medyasıyla, devlet adamlarıyla, her türden kurumuyla, Atatürk'ün "uyumadığını", 64 yıl önce "öldüğünü" kabul etmemiz gerekiyor. Ölümü kabullenmek, bireysel ve toplumsal acıların altından kalkmak için ilk şarttır. İnsanlık tarihinin bugüne kadarki hikayesi açıkça gösteriyor ki, ölüm kabul edilip yası tutulacak ki acı çekenler acılarına takılıp kalmasınlar. Demek ki herkes gibi medyaya düşen görev de, önce Atatürk'ün "uyumadığını" ama "öldüğünü" kabul etmek, sonra da okurlarını, izleyenlerini ve dinleyenlerini de bu hakikati kabul etmeye çalışmaktır. (K.B.)

"Paylaşmacı gazetecilik" yayılıyor...

  • Furyayı Vatan başlattı... Gazete, çıkışını müjdelediği ilk sayısında birinci sayfadan bir "ilk"i, bir "yeniliği" başlatacağını duyurdu okurlarına: Vatan, hamile bir köşe yazarına, hamileleğinin bütün aşamalarını okurlarıyla paylaşma vazifesi vermişti. İclal Aydın o gün bugündür hamilelik tecrübesini okurlarıyla paylaşıyor...

  • Bu trene ikinci binen gazete Sabah oldu... O da Ramazan'ın ilk günüyle birlikte "8 kilo fazlası olan" bir kadın yazarının bir ay sürecek diyet macerasını günbegün okurlarına aktarma sözü verdi. "Esra Ceyhan'la Ramazan diyeti" oruç tutanlar ve tutmayanlar için farklı reçetelerle her gün yayımda... Yalnız burada laiklik açısından bir sorun var gibi geliyor bize. "Esra Ceyhan'la Ramazan diyeti"ni yayına hazırlayan Esra Tüzün, oruç tutanlara diyelim 40 satır ayırıyorsa, oruç tutmayanlara sadece 5-6 satır ayırıyor... Bu ayrımcılığa itiraz ediyoruz... Unutmadan ekleyelim: Böyle giderse, Sabah'ın ikinci sayfasında 30 gün üst üste Esre Ceyhan'ın değişik bir pozu yer alacak ki, bunun bir dünya rekoru olacağı muhakkak.

  • "Paylaşmacı gazetecilik" trenine son binen gazete Hürriyet oldu... Bu gazetemiz de, bir süredir sadece annelik yapan eski bir gazetecinin (Nora Romi) tecrübelerini okurlarına aktarmaya karar verdiğni ilan etti Cumartesi ekinde (9 kasım). Türk basınının amiral gemisi bile "nal toplamayı" göze aldığına göre, vaz-geçilemeyecek bir format bu...

  • Eskiden, bilhassa dergicilikte "haberi insanlaş-tırmak" diye bir şey vardı. Buna göre, mesela hamilelik hakkında genel bilgi vermek-tense, hamilelik tecrübesini yaşamakta olan bir kadın eksen alınarak yazılırdı haber.

  • Gazeteciliğimizdeki son furya bunun "aşıldığını" göste-riyor... Demek ki artık haberin "insan"ı doğrudan doğruya gazeteciler olacak... (A.G.)

    Cumhuriyet'ten 'mücadele başlıkları'

    Cumhuriyet'in, AK Parti iktidarına karşı sert bir muhalefet çizgisi izleyeceği belli oldu... Aslında durumu daha önce tespit etmiş ve herkesin "pro"laştığı bir dönemde bazı gazetelerin muhalefette ısrarının yalnız medya için değil, siyaset için ve hatta iktidardaki parti için de "iyi" olacağını söylemiştik...

    Fakat Cumhuriyet'le bir sorunumuz var... Biz, bu gazetemizin, muhalefetini gazeteciliğin ve haberciliğin "genel kabul görmüş" ilkeleri dahilinde yapmasını arzu ediyoruz... Bu, yalnız basın ve iktidardaki parti için değil, Cumhuriyet için de "iyi" olacaktır... İnandırıcı olamadıktan sonra muhalefetin ne değeri var?

    ronik Medya'da daha önce, Cumhuriyet'te çıkan bir "türban" haberi vesilesiyle "'Zamane'ye uymayın, tamam da hangi tarzda?" diye sormuş, o haberdeki "tarz" ölçü alınacaksa, ortada çok ciddi bir problemin olduğunu söyemiştik... Hatırlıyorsunuzdur, Tayyip Erdoğan'ın NTV'de yaptığı konuşmadan gazetenin türettiği haber "Erdoğan: Türban öncelikli sorun" başlığını taşıyordu ama, haberde hiç böyle bir ibare yoktu. Keza Hürriyet ve Sabah da tam tersine Erdoğan'ın türbanı "öncelikli sorun" görmediğini belirten başlıklarla vermişti haberi... Bunu, açık bir "haber çarpıtma" olarak nitelemiştik...

    Bugün de 11 Kasım tarihli Cumhuriyet'te yer alan iki haberi, öbür gazetelerle kıyaslamalı bir şekilde ele alacak, gazetenin, muhalefetini ifade ederken düştüğü gazetecilik hatalarını göstermeye çalışacağız...

    nce genel bir giriş: Hepinizin bildiği gibi bir başlık, öncelikle haberi ve haberin en önemli kısmını taşımalıdır... Herhangi bir gazete, diyelim (iki örneğimiz de öyle) bir siyasetçinin ya da devlet adamının çeşitli konulardaki görüşlerini aktarıyorsa, her şeyden önce bu sözlerdeki en önemli, yeni ve somut tarafı belirtmelidir. Ne demek istediğimizi, örnekleyince daha iyi anlayacaksınız...

    Önce Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, bütün gazetelerin öne çıkardığı "Kişiye özel hukuk olmaz" sözleri... Bunun, Anayasa'nın 109. maddesini değiştirme yoluyla Tayyip Erdoğan'a parlamento dışından başbakanlık yolunu açma girişimlerine karşı bir uyarı olduğu açık... Zaten bütün gazeteler bu bağlantıyı kurarak duyurmuş haberi. Bu haberi birçok gazete gibi Cumhuriyet de manşetine taşımış. Fakat o "LAİKLİK UYARISI" diyerek bütün gazetelerden ayrılmış. Yani başlıktan asıl önemli, taze ve ilginç gelişmeyi öğrenmek imkânsız... Yani Cumhuriyet, ideolojik tavrını belirtme uğruna haberi gizlemeyi göze alabilmektedir; bir günlük gazete için olmayacak şey...

    kinci haberimiz Tayyip Erdoğan'ın "milletvekili lojmanları"yla ilgili olarak sarf ettiği sözlere ilişkin... İsterseniz haberi manşetten veren Hürriyet'in (manşetten veren öbür iki gazete: Yeni Şafak ve Vakit) başlık ve alt başlığından yeni, somut ve önemli olanın ne olduğunu öğrenelim:

    GELİN LOJMANDA OTURMAYALIM... AKP lideri Tayyip Erdoğan, dün partisinin 363 milletvekilini topladı ve ilk kararı birlikte aldı: AKP'liler TBMM lojmanlarında oturmayacak...

    Şimdi, haberin manşetlik olmadığını düşünebilirsiniz, CHP gibi "popülist" bulabilirsiniz, ama AK Partili milletvekillerini llk kez bir araya getiren bu toplantıda alınan "lojman" kararının o toplantının en önemli tarafı olduğunu inkâr edemezsiniz... Nitekim toplantıyı haberleştiren bütün gazeteler (Cumhuriyet hariç) başlıklarını işin bu tarafından çıkarmışlar. Cumhuriyet'in üst başlığı ve başlığı ise şöyle:

    Siyasette yeni bir döneme girildiğini söyleyen Tayyip Erdoğan'dan

    milletvekillerine: ESAS

    YARIŞ ŞİMDİ BAŞLIYOR...

    Birinci örnekte "ideolojik yaklaşım", ikinci örnekte ise "AKP hakkında sempati yaratmama" kaygısıyla, günün iki önemli haberi Cumhuriyet'te gizlenmiş durumda... Başka türlü söylersek: 11 Kasım tarihli gazetesini başlıklardan okuyan bir Cumhuriyet okuru, seçim sonrasının en fazla merak uyandıran tartışması konusunda Sezer'in Erdoğan'a uyarısını ve AK Parti milletvekillerinin milletvekili lojmanlarında oturmama kararı aldıklarını öğrenememiş oldular. (A.G.)

    Herkes nükleerci mi oldu?

    AK Parti'nin nükleer santrallardan yana olduğu haberleri önce AK Parti'nin seçim bildirgesinden kaynaklanan haberlerle duyuruldu kamuoyuna... Aradan epeyce bir süre geçti, ne haber sayfalarında rastladık muhalif bir sese, ne de köşelerde...

    11 Kasım tarihli Yeni Şafak'ta, AK Parti Batman milletvekili, TEAŞ eski genel müdürü Afif Demirkıran'ın partinin santral projesini somutlaştırmak üzere teklif hazırladığını öğrendik... Artık bundan sonra da bir ses çıkmazsa pes diyeceğiz...

    AK Parti'ye sözümüz yok (zaten partiler görev alanımıza girmiyor), öyle inanıyorlar demek ve konuyu açık bir şekilde tartışma gündemine taşıyorlar. İyi de, tartışmacılar nerede? Başbakan Bülent Ecevit, "toplumdaki geniş muhalefet"i gerekçe göstererek kişisel inisiyatifiyle projeyi rafa kaldırdığını ilan ettiğinde manşetlerden kendisini kutlayan gazetelerimiz nerede? "Bravo Ecevit"çi köşe yazarlarımız nerede?

    Bu kadarı da biraz fazla olmuyor mu? (A.G.)

    Demek Prenses 'eve erkek alırdı' ha!

    Beş yıl önce kimilerinin hâlâ tartıştığı bir trafik kazası sonucunda ölen Prenses Diana'nın uşağının kaleme aldığı anıları İngiltere'de tabloid basının manşetlerinde.... Uşağın 450 bin dolara sattığı söylenen anılar The Mirror gazetesinde baş dizi halinde yayımlanmaya başladı. Türk basınının tabloidleri de Prenses'in mahrem hayatına ilişkin bu anılardan en ateşli sayfaları okurlarına aktarıyor. Vatan gazetesi "İngiltere bu skandalı konuşuyor" başlığı altında okurlarını bilgilendirirken şu manşeti kullanmış: "Korumaları atlatıp saraya erkek alırdı"(!) Görüyorsunuz, bütün afra tafralarına rağmen ne derece "taşralı"lar! Saraya "erkek alırdı"ymış! Güzel vatanımızda "Eve erkek almak" olarak bilinen malûm ifade, olayın kahramanı prenses olunca "Saraya erkek almak"a dönüşmüş!

    Ne diyelim, insan tabloid basının diline düşmeye görsün, bak başına neler gelir... (K.B.)

    Meğer Serdar Turgut yalnızmış

    10 Kasım tarihli Kronik Medya'ya kadar, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AK Parti) seçim zaferinden sonra medyada beliren "keskin dönüş"e uymayıp "tutarlı" çizgisini koruyanlardan sık sık söz etmiştik. 10 Kasım tarihli Kronik Medya'da ise, hatırlayın, o güne kadar ihmal ettiğimiz bir kategoriden söz etmiştik. Hürriyet yazarı Serdar Turgut'un "Yeniden yayınlanmayı hak eden yazılar" dizisinin bize hatırlattığı bu kategoride yer alan yazarları tanımlarken, bunların, muhtemel bir AK Parti iktidarının Türkiye'nin hayrına olacağını düşündüklerini ve bunu net bir biçimde ifade ettiklerini yazmıştık. Gene hatırlarsanız, bu çerçevede iki Hürriyet yazarı; Serdar Turgut ve Hadi Uluengin'in öne çıktığını belirtmiş, Serdar Turgut'un seçim öncesindeki yazılarını özetlemiş, Hadi Uluengin'i de bugüne bırakmıştık...

    Çok tuhaf ama, bu iş için Uluengin'in seçim öncesi yazdıklarını tarayınca şaşkınlıkla gördük ki, bizim Uluengin'in yazılarına ilişkin bu tespitimiz hiç doğru değilmiş... Bu "yanılsama"da elbette Uluengin'in bir kabahati yok. Belki seçimden birkaç gün sonra yazdığı "'Bizim' AK Parti" yazısının etkisi olmuş olabilir, ama sonuçta bu da Uluengin'e bir "kabahat" yüklemez.

    Yanılmışız... Meğer Serdar Turgut büyük basında seçimden önce "AK Parti iktidarı Türkiye'nin hayrınadır" değerlendirmesi yapan, bunu bu ölçüde net bir biçimde yapan tek köşe yazarıymış. Düzeltiyoruz... (A.G.)

  • 12 Kasım 2002
    Salı
     
    YÖNETENLER: Kürşat Bumin
    Alper Görmüş


    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED