T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ramazan, çok kalabalık!

TRT'den yadigar, "gülün açma evreleri"nin hızlandırılmış görüntüleri, "şırıldayan dereler" ya da "petek üzerine konup kalkan arılar" dönemlerinden daha farklı, daha nahif bir hava esiyor sanki bu Ramazan ekranlarda...

Ne artık televizyonlar envai çeşit çiçek görüntüleri eşliğindeki natürel ayaklı inanç ılıklığında yalpalayıp duruyor, ne de 'illaki konunun aslını alacağız' üst başlığındaki, 'oruç, örtünme, türbeler ve namaz'lı tırmalama halleriyle sağa sola saldıran bir görüntü sergiliyor...

Şöyle, İsviçre peyniri tadında bir haller var herşeyin üzerinde... Öyle döve döve bakmıyor yüzünüze, uyuşuk kedi sıcaklığında duruyor uzun bir süredir ekranlar. Kaloriferli, maloriferli bir sıcaklık...

Kenarları kanaviçe işli küçük patiska mendiller gibi incelikli sanki ortalık ve heryer bir estetik, bir estetik...

İsimsiz bir melodinin ardına takılıp gitmişliğin hareket yavaşlaması mı demeli buna, terbiye olmuşluk durumları mı? Ne derseniz deyin...

Ekranlar indirmiş balyozları toplumun üzerinden... Ortalık sakinlemiş, ekmek arası diziler, sevimli ramazan programları, Çağrı'lar, Rabia Hatun'lar... "Ramazan'dır, kendimize çeki düzen verelim, şu etek boylarını da biraz olsun uzatalım" türü 'nerede o eski Ramazanlar' nostaljisi de değil burada olup bitenlerin tek saiki...

Evet, bu mübarek zaman diliminin o serin tülbentlere sarılmış sükunet örtüsünün bir koruyuculuğu var elbette buralarda...

Gel gör ki, yine de bir şeyler oluyor sanki, hiçbir şey olmadığı için bir şeyler oluyor. Gibi...

Nedir peki?

Seçimlerden sonra tüm ülkeye dalga dalga sirayet eden, "mühim kararlar vermiş de işin ucunu bekliyor", hallerinin hazlı susuşu ya da İslam dünyasının başkenti havalarındaki 'resmi düzey' duruşlarının, biraz sonra Ortadoğu'da çalacak savaş çanlarını engelleyememiş olmanın ağırlığıyla eğrilmesi halleri mi?

Ortadoğu'da ölecek olanlardan milletçe dilenen içgüdüsel bir özür mü? Bilinmez ama, havada insanın şöyle derin derin içine çekebileceği bir dinginlik var... Cami içi dinginliği gibi bir şeyler yani...

Öyle ki, kavgalı dövüşlü dış sesler giderek sustukça, koşmaktan vazgeçiyor, şöyle durup dikkatlice kendine bakmayı akıl ediyor insan.

Durmayı, nihayet kendi kalabalığını görmeyi... Ve daha neleri neleri...

Ramazan mı? İşte O, ana-baba günü!

Ekrandaki yalnızlığın aksine...


28 Kasım 2002
Perşembe
 
ÖZLEM ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED