T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Saplantı

Tarih, saplantılarla da oluşturulabilir. Çünkü onu yapan eninde sonunda insanın kendisidir. Onun saplantıları da bu oluşumun meydana getirilmesinde kendi payının sahibidir.

"Modern Türkiye"nin oluşumunda belli bazı saplantılar belki de ana damarı oluşturmuştur iddiası abartı sayılmamalı. Tanzimat'la başlayan, yönetimin Batı ülkelerininkine benzetilmesi çabası, gide gide saplantıya dönüşmüştür. Birinci ve İkinci Meşrutiyet hareketleri aynı saplantının tekrarlanması deneyidir.

Kendimizi Batı kültürüne benzetme çabası bu ülkede yaşayan insanların başlıca saplantısı haline gelince bütün meselenin bu saplantının ışığı (!) altında çözümlenebileceği saplantısı da, deyim yerindeyse, bir üst saplantı durumuna geçmiştir.

Saplantılar giderek öğretiye dönüştürülmüştür. Öğretinin hayattan kopuk kuralı da belirlenmiştir. Kuralın (ilke olarak da telaffuz edilebilir) hayattan kopukluğu demek, insanın gerçek (günlük) hayatında bu kuralın karşıladığı bir ihtiyacın bulunmaması demek olur. Ama önemli olan, bir kuralın herhangi bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediği meselesi değildir; önemli olan, saplantı haline getirilmiş olan bu sahte kurala tapınmayı sağlamaktır. Bu yüzden, kural diye öne çıkartılan saplantıların tartışılması yasaklanabilmektedir; bunları tartışmaya açmak isteyenlere ağır müeyyidelerin uygulanması tartışmaya tahammül edilmediğinin açık bir ifadesinden başka bir şey değildir.

İmdi, saplantıların meydana getirdiği öğretinin aynı zamanda fetişleştirilmiş olması hali de öne çıkıyor. İnsanın kendi saplantısının ürünü olarak meydana getirdiği bir öğreti, üstelik yapay bir öğreti (yapay, çünkü gerçek bir ihtiyaca tekabül etmiyor), aynı zamanda bu insanın fetişi olmuştur. O, bir "öğreti" meydana getirmiştir, ama o öğreti ona hakim olmuştur. Tıpkı Dr.Frankestein'ın yaratığı gibi.. o yaratık da, kendini yapan iradenin amacını aşmıştı.

Saplantının sağlıklı bir düşünme tarzına müsaade etmeyeceği bellidir. Belli bazı siyasal/toplumsal kavramların vaktiyle yapılmış olan tanımlarının, günümüzde artık bir işe yarayıp yaramadığına bakılmaksızın tarihsel konumları itibariyle muhafaza altına alınmak istenmesi bu sağlıksızlığın ipucudur. Buradan hareketle, bu kavramların yeniden tanımlanması istendiğinde, onu fetiş haline getirmiş olanlara laf anlatmanın imkânsızlığıyla karşılaşılıyor. Bazı yasaların değiştirilmesi önerildiğinde, bu yasaların değiştirilmesinin yasaya uygun olmadığı(!) def'isiyle karşı çıkılıyor. Çünkü "kural" (ilke de diyebilirsiniz) adı verilen bazı kavramlar, bazı insanların fetişi haline gelmiş bulunuyor: onlar kurala hakim olacağına, "kural" onlara hakim olmaya başlıyor. Böylece her değişme ve değişim önerisi bir kutsalın ihlali olarak algılanma bahtsızlığına uğruyor. Oysa özgürlük, bir yanıyla da, kendi saplantısını aşmayla kaim değil midir?


28 Kasım 2002
Perşembe
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED