T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'Ulusal onurlu' yalan rüzgarı…

Tekrarlamakta, unutturmamakta yarar var: Üç haftadır süren ateşli tartışma, 'Karen Fogg'un e-mailleri' ekseninde, Türkiye'de çok taraflı siyasi mevzilenmelerin, bakış açılarının, gelecek tasavvurlarının arasındaki bir tartışma. Karen Fogg ismi, işin bahanesi. Dikkat edin, olay, Türkiye'nin taraf olduğu yani 'namus'u anlamına gelen uluslararası anlaşmaların ve haberleşme özgürlüğünün ihlali ile başlatıldı ve başlar başlamaz, 'hukuk dışı'na çıkmış olanlar, 'eski hesapları'nı dürmek ve 'geleceği bağlamak' için birtakım insanlara azgın bir saldırıya girişildi.

Bu 'tartışma ekseni'nde, bir süredir zaten varolan 'ittifaklar' su yüzüne çıktı. Pek az raslanır ölçüde bir 'kara çalma' ve 'kişilik katli' kampanyası gündeme geldi.

Saldırılan, aslında saldırıya hedefmiş gibi gözüken insanlar değildi; onların kişiliğinde onların temsil ettiği 'Türkiye'nin gelecek tasavvuru' idi.

Demagoji, –doğal olarak– sınır tanımadı. Birinci Dünya Savaşı ertesinin, Milli Mücadele günlerinin imajları ve kavramları canlandırıldı. Sanki, Türkiye bir savaştan çıkmış ve toprakları 'düşmanlar' tarafından paylaşılma tehlikesi altında bir durum varmış gibi bir 'sis bulutu' ve 'çamur banyosu' oluşturuldu.

Avrupa Birliği, Birinci Dünya Savaşı sonrasının deyimleriyle 'Düvel-i Muazzama' gibi sunulur oldu. Türkiye'nin, yaklaşık yarım yüzyıldır 'stratejik tasavvuru' olan AB hedefi, artık tarihin tozlu raflarından başka hiçbir yerde bulunmayan 'Sevr' ile adeta 'eş anlamlı' tutuldu.

Türkiye'nin ve halkının ezici çoğunluğunun 'gelecek umutları'na karşı saldırıya geçenler, kaçınılmaz olarak, 'saptırma, çarpıtma ve yalan silahları'nı ateşlediler.

İşin geldiği radde itibarıyla, bunların adını koymak zorundayız. Ortada dolaştırılan bazı kavramların aldatıcılığına artık son vermek gerekiyor. Bunların başında, 'ulusal onur' geliyor. 'Ulusal' ve 'onur' diye iki sözcükten bir 'sihirli' kavram üretilmiş oluyor. Bunun altında girdiğiniz takdirde, sanki söyleyeceğiniz herşey doğru, kendi yüklediğiniz sihirle bu kavramı arkanıza alıp, sanki hedeflerinize ateş serbest.

21.Yüzyıl'da 'ulusal onur', ekonomik zenginlikten, refah düzeyinden, açık toplum olup olamamaktan, insan hakları sicilinden geçiyor. İçi boşaltılmış bir 'ulusal onur' ise, olsa olsa, Türkiye'de AB yolunu tıkamak için bazılarının eline geçirip kullandığı bir çakaralmaz silah olmaktan öte bir değere sahip değil.

Amerikan Dışişleri Bakanlığı önceki gün '2001 İnsan Hakları Raporu'nu açıkladı. İsrail, Pakistan, S.Arabistan, Özbekistan, Kırgızistan, Rusya ve Çin gibi ülkelerin yanında 'kötü sicilli' ve bu raporların adeta 'değişmez ülkesi' Türkiye de yer alıyor. Türkiye, İsrail'e benzemek ister mi? İşgalci bir ülke olarak her gün insanlara kan banyosu yaşatan bir ülke olmak Türkiye'nin hedefi olabilir mi? Özbekistan ile Kırgızistan'a 'örnek' olmak yerine 'insan hakları ihlalleri' ile onlarla aynı sırada anılmak mı, Türkiye'nin çıkarlarına uygun? 'Uygarlık ölçüsü' sayılan 'insan haklarına saygı' konusunda Ecyad Kalesi vesilesiyle büyük kızgınlıkların hedefi haline getirilen S.Arabistan'la aynı rapora konu olmaya ne dersiniz? Bizim 'ulusal onur lobisi', Avrupa ve Amerika'ya kuşku beslerken, Rusya ve Çin'e mi özeniyor?

'Ulusal onur'u asıl arayacağınız yer, 'insan haklarına saygı' ve 'demokratik standartlar' olmak zorunda. Eğer ülkeniz, bu alanlarda sınıfta kalıyor ya da bütünleme sınavının kapısında bekliyorsa, 'ulusal onur'unuzun incinmiş olması gerekmez mi? Bu durumu düzeltmek ve 'ulusal onur'u kurtarmaya ne dersiniz?

'AB'ye girelim ama ulusal onurumuzla girelim' bu açıdan bakıldığında, 'hayır, girmeyelim'in edepli bir ifadesinden başka bir şey değildir. AB'ye 'ulusal onur'unu kapıda bırakıp giren tek bir ülke var mı? Bizim 'ulusal onur'umuz, koskoca güneşin batmadığı imparatorluk İngiltere'den, bir dönem dünyaya hükmetmiş İspanya'dan daha mı kırılgan? İngiltere, Fransa'nın vetosunu aşarak, AB'ye katılabilmek için 10 yıl uğraştı ve didindi. Niçin? Çünkü, İngilizler, ülkelerinin çıkarını orada görmüşlerdi. Peki, İngiltere'de 'ulusal onur eksikliği' görüyor musunuz? Faşizan rejimler altından çıktıktan sonra, Avrupa'nın kapılarını 'ilke olarak' ardına kadar açmış olmasına rağmen, İspanya'nın ve Portekiz'in üyeliği de epey sancılı bir dönemle mümkün olabildi.

AB'ye giriş şartlarında hiçbir yeri olmayan ve bu süreç ile hiçbir ilgisi bulunmayan 'ulusal onur'u öne sürmenin, 'AB'ye girmeyelim' demekten özde bir farkı yoktur.

İş, 'hukuk devleti'nin kurallarını oluşturmaya, 'insan haklarına saygılı' bir uygulamaya, kısacası 'demokratik' bir ülkeye geldiği vakit; 'AB istiyor diye değil, halkımız için zaten bunları yapacağız' söylemi de kocaman bir yalandır. Bu da, aslında sahte bir 'ulusal onur' kavramının altına gizlenerek, AB'ye ve gerçekte Türkiye'nin 'hukuk devleti'ne dönüşmesine karşı yürütülen sinsice mücadelenin yansımasıdır. Kaç yıldır aynı söylemi işitiyoruz. Yapın o zaman. Niye yapmadınız? Bunca yıldır yapsaydınız. AB üyelik takvimi olmasaydı, bu yönde adım atmaya niyet yoktu. AB üyelik takviminin zorlamasıyla, Türkiye'de insan hakları ve demokratikleşme gündeme giriyor. Bu noktada, 'AB istiyor diye yapacak değiliz' diyerek 'ulusal onur'un altına saklanmak, yapılması gerekenleri yapmamak yönündeki 'zalim irade'nin bir başka tezahürü… Yani, yalan. AB söz konusu olmasa, asla yapmayacaklardı. Zaten, AB üyeliği tam da bu yüzden, Türkiye halkının ezici çoğunluğunun isteği haline geldi. Toplumumuzun yüzde 70-80'inin 'ulusal onur'u yok ta, Türkiye'yi her yıl 'insan hakları raporları'nda mahçup duruma düşüren, Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde rekor sayıda davanın konusu yapan Ankara'dakilerin ve bunları savunanların mı, 'ulusal onur'u var? Geçiniz.

Türkiye'nin gelecek kaygısı olmayan mutlu insanların demokratik bir ülke olması için çaba gösterenler en hayasız saldırıların hedefi yapılmak istenirken, onları 'marjinaller' olarak damgalayıp, 'Ben, AB'den yanayım ama iyi müzakere yapılmadı' söylemiyle ortaya atılanlara ne demeli?

Ulusal onur yalancılarının bir başka versiyonu. Bir başka yalan. Türkiye'nin AB üyeliğine karşılar. Türkiye'nin ta 1963'ten beri AB ile müzakere sürecinde olduğunu ve yol katettiğini bilmiyorlar mı? Tartışmanın kızışmasının, AB takvimiyle ilişkisini kuramıyorlar mı? Hangi safa yerleştiklerini, sağlarına sollarına bakarak görebilirler.

Ne 'marjinallik' ama; Türkiye'nin yüzde 70-80 ile aynı safta 'marjinal'ler…


6 Mart 2002
Çarşamba
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED