T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J
Diyaloğu zayıflar istiyor

İnsanların AB - İKÖ Zirvesi'nde bir masa etrafında oturup diyalogda bulunmaları, tartışmaları da güzel bir şey. Ancak bilinmeli ki, güçlü olan diyalog ve tartışma istemez. Bunu, zayıf olan ister.

AB-İKÖ Medeniyetler Uyumu Toplantısı, taşıdığı yüksek iddia ve sağlanan katılım açısından umut verici bir buluşma olarak kabul edilebilir mi?

Pek sayılmaz. AB-İKÖ üyelerinin dışişleri bakanları ile sınırlı iki günlük bir forumdu. Herkes kendi bakış açısını yansıttı. 'Öteki Kimdir?' panelinde Avrupalılar yoktu, katılımcılar sadece Arap ve Müslümanlar'dan oluşuyordu. Tek yönlü bir diyalog vardı. Teorik bakışlar söz konusuydu. Filistin, Keşmir ve Çeçenistan gibi sorunlar tartışılmadı. Böyle bir forumun ardından bazı elle tutulur sonuçların gerçekleşmesi gerekir. İnsanların bir masa etrafında oturup diyalogda bulunmaları, tartışmaları da güzel bir şey. Ancak bilinmeli ki, güçlü olan diyalog ve tartışma istemez. Diyalog ve tartışmayı, zayıf olan ister.

Medeniyet kavramına vurgunun özellikle Müslümanlar'dan gelmesi ve bunda da bir tür reddiye, terörle İslam'ın bağdaşmazlığı vurgusu bulunmasının sebebi ne olabilir? Buna, ABD'nin 11 Eylül'den sonra yaptığı baskı mı yol açtı?

Evet bu doğru. 11 Eylül'de New York ve Washington'a düzenlenen saldırının ardından İslam ülkelerine baskı yapıldı. Pakistan bunun en güzel örneği. Suudi Arabistan'da, Mısır'da, Ürdün, Türkiye, Orta Asya ve başka ülkelerde de hissedildi bu baskı. ABD, bunu fırsat bilerek Asya'nın hepsini ve Arap dünyasını kendi ittifakının içine katmak istiyor. Peki biz niye korkuyoruz? Asıl problem bizim parçalanmışlığımızdan kaynaklanıyor. Hepimiz, ABD'nin yanında durmaktan başka bir çare olmadığını düşünüyoruz. Halbuki, Türkiye, İran, Irak, Çin gibi ülkeler, güçlerini birleştirse, ABD'ye karşı güçlü bir blok oluşabilir. ABD'nin politikası, her birimizi yalnızlaştırıp korkutmak üzerine kurulu.

ABD'nin, bu yeni politikasını su yüzüne çıkaran olay, 11 Eylül saldırılarıydı. Bu saldırıların oluş şeklini, ABD'nin saldırıdan sonraki tepkilerini, davranışlarını nasıl yorumluyorsunuz?

11 Eylül olayı bir tepkidir, eylem değildir ve başlangıç değil bir sonuçtur. Başlangıç İsrail'in Filistin topraklarını işgal etmesi, Filistin halkını öldürmesi ve sürgün etmesidir. 11 Eylül'ün hedef aldığı şey, ABD'nin güç sembolleriydi. Olayı, basit bir 'terör eylemi' kavramıyla tanımlayamazsınız. ABD düşmanını uzaydan bekliyordu ama olmadı, düşmanı içinden çıktı. ABD'ye karşı halklar arasında büyük bir düşmanlık var. Bu sadece Müslümanlar'ın arasında olan bir şey değil. Oklahama bombacısı Timoty McVeigh bir Amerikalı'ydı. Peki hiçbir kimse buna Hıristiyan terörizmi dedi mi? Katolikler, Protestanlar'a karşı en kötü saldırılarda bulunuyorlar, kimse kalkıp da buna Hristiyan terörizmi diyor mu? Tamiller ve Hindular'ın Sri Lanka'daki yıllardır devam eden kanlı çatışmaları, Sihler'in Pencap'daki saldırıları. Yahudiler'in Filistin'de yaptıklarına ne demeli? Nefsi müdafaa diyorlar. Ama bir Filistinli çocuk silahlı İsrail askerlerine karşılık verince terörizm oluyor.

Medeniyetler ve dini aidiyetler arasındaki çatışmanın ipuçları belli. Peki, gerçekçi bir tasnifle uzlaşma alanları ve ortaklık noktaları olarak neleri belirleyebiliriz?

Doğu'da, Batı'da, Hindistan'da, Çin'de, İran'da, Maveranünnehir'de, eski Mısır'da, Yunan'da, Eski ve Yeni Batı uygarlığında insanlığın üzerinde uzlaştığı birçok değer var. Aklın önemi, bilgi, özgürlük. Batılılar, özgürlüğü sadece Avrupa çoğrafyasının sınırları içinde savundular. Ancak bizde, Asya'da ve Afrika'da sömürgeciliğin, köleliğin en iğrenç şekline bile ses çıkarmadılar. Çin'de, Budizim'de, Yunan'da ve İslam felsefesinde ve hemen hemen her din ve medeniyette insana saygı vardır. Uzlaşacağımız konular arasında akıl, hürriyet ve insan vardır. Bunlar insanların üzerinde ittifak ettiği ortak değerlerdir. Bundan sonra, başkaları ile ilişkiler geliyor. Eşitlik ve sosyal adalet... Konfüçyanizm'de, Budizm'de, Aristo'da, Kur'an-ı Kerim'de ve Nebevi Sünnet'te sosyal adalet vardır. Tüm medeniyetlerde insanların üzerinde ittifak ettiği değerler vardır. Akıl, hürriyet, insan, sosyal adalet, gelişme ve tabiat. Bu değerler tüm medeniyetlerde var, sadece Batı'ya has değil. İşte insanlığın üzerinde ittifak edeceği ve diyalogda bulunacağı konular bunlar.

Özellikle, 11 Eylül olayından sonra Türkiye'de "İslam toplumları neden geri kaldı" ekseninde popüler bir tartışma başladı. Bu tartışmalar, Arap dünyasında da yapıldı mı? Ve sizce, İslam dünyasının siyasi ve ekonomik olarak geri kalışının sebepleri nedir?

Siz sorunun yarısını sordunuz. "Müslümanlar niçin geri kaldı?" sorusunun diğer yarısı ise şöyle olmalıydı: Müslümanlar nasıl ilerler? Bizim, geri olan taraflarımız olduğu gibi, ileri olan taraflarımız da var. Doğru, İbn-i Haldun'un da dediği gibi bizler geri kalmış toplumlarız. Çünkü parçalara bölündük. Cemalettin Afgani'nin dediği gibi, "birliğimizi kaybettik." Urvetul vuskamızı (Sapasağlam bağımızı) kaybettik. Kardeşliği ve İslam'a bağlılığımızı kaybettik. İlimde ve sanayide geriledik. Kendimize olan güveni kaybettik. İçimizden her bir kimse, ecnebileri dost edindi. Siz Türkler İsrail ve ABD'yi dost edindiniz. Biz Mısırlılar da İsrail ve ABD'yi dost bildik. Ve hepimiz siyasi rejimlerin baskısı altındayız. Peki, emr-i bil ma'ruf ve nehy-i anil münker (İyiliği emretmek ve kötülükten menetmek) nerede kaldı? Hani biz "insanlar için çıkarılmış en iyi ümmet" idik. Biz Yahudiler'in kendileri için iddia ettiği gibi, "Allah'ın sevgili kulları olduğumuzdan" mı iyi ümmet olarak nitelendirilmiştik? Hayır. Biz iyiliği emrettiğimiz ve kötülüğü nehyettiğimiz için iyi bir ümmet olmuştuk. Geri kaldık çünkü dünyanın en zenginleri bizde... Düşmanlarımızın topraklarımızı işgal etmelerine göz yumduk. Bundan dolayı geriledik. Zengin ve fakir arasındaki derin uçurumu benimsedik. Batı'ya bağımlılığı içimize sindirdik. İçten ve dışarıdan Batılılaştık. Ekonomilerimizi kendi ellerimizle batırdık. Arap ve İslam ülkelerinin üretimlerinin yüzde 75'i Batı'dan geliyor. Halbuki, Harun Reşid döneminde Bağdat, Irak, Suriye ve birçok İslam ülkesinin ihtiyacını karşılayacak durumda idi. Tüm bu olumsuzluklara rağmen karalayıcı olmak istemiyorum. Dünyanın birçok yerinde İslami uyanışlar var. Bosna Hersek'te, Kosova'da, Çeçenistan'da, Türki Cumhuriyetler'de, Asya'da ve Avrupa'da. Avrupa'da şu anda 25 milyon Müslüman yaşıyor. İslam Avrupa'da ve Amerika'da ikinci din durumunda. Tüm bunlar bir umuttur. İslam ülkeleri korkularını yenerse küreselleşmeye karşı ikinci bir kutup olarak ortaya çıkabilirler.

İslam dünyası için model olabilecek, uygulanabilir bir siyasi değişim önerilebilir mi? Çok partili demokrasi gibi.. Ya da başka siyasi yapılanma modelleri?

Bizi ne siyasi şekiller, ne parlamento ne de BM ilgilendiriyor. Bizim, halklarımızla, liderlerimizle, ülkelerimizle, kapsamlı bir birliğe ihtiyacımız var. Ülkeler arasında gidiş gelişleri zorlaştıran uygulamaların iptal edilmesi bir başlangıç olabilir. Benim yüzyıllarca hilafet merkezi olarak kalmış olan Türkiye'ye bir Müslüman olarak vize ile gelmem makul bir şey mi? Ben İslam ülkelerini gezmek için vize mi alacağım? İslam ülkeleri arasında vizeler mutlaka iptal edilmeli. İkinci olarak, İslam ülkeleri arasında ticaret hürriyeti sağlanmalı. Gümrük vergileri alınmadan, İslam ülkelerindeki pazarlar arasında ticaret kolaylaştırılmalı. Sizce her gün bir İsrail uçağının Taşkent'e uçması iyi bir şey mi? Ben Mısır'dan Taşkent'e gitmek istediğimde, bir uçak bulamıyorum. Bunun için ya İsrail'e ya da Türkiye'ye gitmem gerekiyor. Bu, doğru bir şey mi? Bırakalım Müslümanlar kendi aralarında birleşsinler. İslam böyle yayıldı. Araplar, Müslümanlar Endonezya'ya, Malezya'ya, Afrika'ya giderek İslam'ı yaydılar. Ülkeler arasındaki sınırlar, Batı menşeli bir fikirdir.


 
PROF. DR.
HASAN HANEFİ

Medeniyetler zirvesinde İslam dünyası adına konuştu
Geçtiğimiz hafta İstanbul'da toplanan AB-İKÖ Medeniyetler Uyumu Zirvesi'ne konuşmacı olarak katılan az sayıda uzmandan birisi olan Hasan Hanefi, 1936 yılında Mısır'da doğdu. Kahire Üniversitesi'nde eğitimi tamamlayan Hanefi, Sorbonne Üniversitesi'nde felsefe üzerine doktora yaptı. Halen, Kahire Üniversitesi'nde felsefe profesörlüğü ve üniversitenin Felsefe Bölüm Başkanlığı'nı yapıyor. Hanefi, bir- çok Batılı filozofun eserlerini Arapça'ya tercüme ettiği gibi birçok telif esere de imza attı. İslami ilimlere Giriş, İslami araştırmalar, laiklik ve İslam, İslam köktenciliğine ilişkin birçok kitap ve makalesi Türkçe'ye de çevrildi. Felsefe ve İslami araştırmalar konusunda yaratıcı fikirlere ve çalışmalara imza atan Hanefi, İslam dünyasında "yenilikçi" görüşleriyle tanınıyor. Bu söyleşi, zirve için İstanbul'da bulunduğu sırada yapıldı ve o gün aynı zamanda, Prof. Dr. Hanefi'nin doğum günüydü. Söyleşinin tercümesini Turan Kışlakçı yaptı.

HEM KRALLIKLAR HEM ASKERİ REJİMLER İSLAMİ DEĞİL
Rejim tanımını önemsememeniz Arap ve İslam ülkelerindeki rejimleri onayladıığınız anlamına geliyor mu?
Biz iki tür rejime mahkum edilmiş durumdayız; Biri krallık, diğeri askeri rejim. Her ikisi de İslami bir rejim değildir. Çünkü her iki rejim de bey'at ve şûrâ üzerine tesis edilmemiştir. İslami hüküm, bey'at ve şûrâ üzerine kurulandır. Usuluddin uleması imameti yani halifeliği akit, bey'at, ve ihtiyar olarak tanımlarlar. Şunu da gözardı etmemek lazım. Askeri rejimlerin desteklenmesi, halkların kahır ve zulüm içinde bırakılması ve insan haklarının ihlal edilmesi aynı zamanda Batı'nın bir tercihidir.
Şiddetin her dinin mensupları tarafından yapılabileceği tesbitine katılmamak mümkün değil. Hepsinin de farklı gerekçeleri ve nedenleri vardır. İslam dünyasında şiddet yanlısı hareketlerin gerekçesi nedir?
İslam ülkelerinden silahlı hareketlerin çıkmasının bir- çok sebebi var. Başta, İslam ülkelerinde Müslümanlar'ın hukuki hakları verilmiyor. İhvan-ı Müslimin kapalı, Cemaati İslami kapalı, İttihad-ul İslami kapalı, islah hareketleri kapalı, şûrâ hareketleri kapalı. Müslümanlar'ın siyasi hareketleri yok. Bakın, İslam ülkelerine komünistlerin, sosyalistlerin, milliyetçilerin, liberellerin partileri var, sadece İslami hareketlerin partileri yok. Olan ülkelerde de önleri her yolla tıkanmaya çalışılıyor. Bundan dolayı bu hareketler birçok İslam ülkesinde yerin altına iniyorlar. İslam ülkeleri gerçek demokrasiye geçmeli, Müslümanlar'a siyasi haklarını vermeli. Eğer onlar seçimleri kazanırlarsa, bunu benimsemeliler. Öte yandan, İslami cemaatler, zalim hükümdarlıkların da kurbanıdırlar. Batı, "mücahid İslam"ı istemiyor. İstediği, Batı İslamı, sessiz İslam ve ehlileşmiş İslam'dır.
İslam devletleri arasında ilişki olmadığı gerçeğine karşı halklar arasında bir zihni ortaklık ya da genel anlamda bir birliktelik olduğu varsayımı doğru mu?
Tabiî ki Müslüman halklar arasında birliktelik var. Ayrılık sadece siyasi kurumlar arasında bulunuyor. Halkları ifsat edenler hükümetler ve kurumlardır. Bundan kurtulmanın yolu da, hükümetlerin demokratikleşmesinin sağlanmasıdır. Bizler siyasi kuruluşların ve sömürgecilerin kurbanıyız. Kültür de çok önemli. Müslüman halkların arasındaki bağı sağlayan kültür ve kitaplardır. Bir çok İslam ülkesinde benden kitap istiyorlar. Çünkü kendi ülkelerinde o kitapları bulamıyorlar. İkinci olarak ticaret. Kültür ve ticareti serbest bırakılsa, bu İslam ümmetinin birleşmesine yeterli katkıyı sağlar. Eğer Müslüman halklar yalnız başına bırakılırlarsa, birleşmelerinde hiçbir engelin olmadığını göreceksiniz.
İslam dünyasının bugün içinde bulunduğu durum, dinin yeniden yorumlanmasını gerektiriyor mu? Bu bağlamda dinde reformu, tecdidi gerekli görüyor musunuz?
Tabii ki gerekli. Peygamberimiz şöyle buyuruyor; "Allah, her yüzyılın başında bir müceddid gönderir ve o da dinlerini tecdid eder". İçtihad, İslami kaynaklardan biridir. Tabii ki yeni bir yoruma ve içtihada ihtiyacımız var. Her asrın buna ihtiyacı var. Geçmiş yüzyılın icması bizi bağlamaz. Bu yüzyılın icması da gelecek yüzyılı bağlamaz. Durumlar değişiyor, peki o halde nesih ne manaya geliyor? Nesih demek zaman değişikliği ve maslahatın değişmesiyle kanunun değişmesi demektir. İçtihad vardır ve kullanılması gerekiyor. Örneğin aile hukuku daima değişikliğe uğruyor. Bunların değişikliği bizim elimizde, İslam'ın ruhuyla onları değiştirebiliriz. Eğer bugün Ebu Hanife ve İmam-ı Şafii yaşasaydılar onlar da aile hukuk ve kadın haklarında bir değişikliğe giderlerdi.
19 Şubat 2002
Salı
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED