T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Üniversitelerde soruşturma ve hayatın gerçekleri

Şimdi söz konusu edeceğim âdet üniversitelerde 12 Eylül'den sonra ortaya çıktı. Bir öğrenci bir protesto gösterisine katıldığı için gözaltına alınıp hakkında soruşturma filan mı açılmış, bu bilgi üniversiteye ulaşır ulaşmaz öğrenci hakkında üniversite de bir soruşturma açıyor. Üniversitenin, kendi soruşturması için adli soruşturmanın sonucunu beklemek filan gibi en ufak bir tereddütü de yok. İşin daha da ilginç yanı, gözaltına alınan öğrencinin adli soruşturma sonucunda hakkında herhangi bir takibat yapılıp yapılmaması da üniversiteyi ilgilendirmiyor. Öğrencinin gözaltında tutulması ve savcıya ifade vermesi, üniversite için yetiyor da artıyor bile! Yani bir kurum soruşturma açmaya ancak bu derece meraklı olabilir...

Bu 12 Eylül âdetinin yeni bir uygulaması bugünlerde İstanbul Üniversitesi'nde yaşanıyor. YÖK'ün kuruluş yıldönümünde Beyazıt Meydanı'nda bir protesto gösterisi düzenleyen öğrencilerin bir bölümü gözaltına alınmış ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na muhalefet ettikleri gerekçesiyle o tarihte İstanbul Cumhuriyet Savcısı'na çıkarılmış. Cumhuriyet Savcısı da, ifadelerini aldığı öğrencileri serbest bırakıp, dosya hakkında da takipsizlik kararı vermiş. Buraya kadar iyi güzel ama bu kez üniversite bırakmıyor! Üniversite yönetimi "Olsun, Cumhuriyet Savcısı takipsizlik kararı verse de ben yine de takip ederim" diye düşündüğünden olacak soruşturmayı sürdürüyor.. Söyledim ya, yani bir kurum soruşturma açmaya ancak bu derece meraklı olabilir!

Üniversite yönetimlerinin neredeyse "sırf keyf için" açtıkları bu soruşturmalarda (bir kaçına yakından şahit olduğum için biliyorum) geliştirdikleri ilginç bir yöntemi de hatırlayalım: Üniversite yönetimleri, açılmasına karar verdikleri soruşturmayı yürütmek için çok "kurnazca" davranmayı da öğrenmiş. Soruşturmayı yürütme görevi verilen öğretim üyesi, hakkında soruşturma açılacak öğrencinin "eğilimi"ne uygun olarak belirleniyor. Soruşturulacak öğrenci "sol" eğilimli mi, eh madem öyle o zaman bu öğrencinin soruşturmasını aynı eğilimde bir hocaya havale edelim! Havale edelim ki, birbirine sempati duyması muhtemel olan soruşturulan ve soruşturan ikilisi dünyanın kaç bucak olduğunu anlasınlar! Yani bir bakıma "Hadi herkes elini taşın altına soksun!" hayat felsefesi... Herkes "elini taşın altına soksun" ki, kimsenin kimseye söyleyebilecek sözü kalmasın... Söz konusu "eğilimler"i istediğiniz kadar çeşitleyebilirsiniz tabii...

Düşünün, "Üniversite" gibi, adı üzerinde her bir işin her bir yerden çok daha titizlikle yapılması gereken bir kurumdan söz ediyoruz...

* * *

Dün gazetemizin başyazarı Ahmet Taşgetiren'in "İslami kesim ve milli meseleler" başlıklı yazısını okuyorum. Taşgetiren, konuya ilişkin görüşlerini, Gerçek Hayat dergisine verdiği cevaplardan yaptığı alıntılarla açıklıyor. Yazıdan öğreniyoruz ki, Gerçek Hayat, Taşgetiren'e şu soruyu yöneltmiş: "Türkiye'de Müslümanlar'ın, bilhassa İslâmcı siyasetçilerin; Türkiye'yi yöneten üst düzeydeki kadroların yanlış uygulamalarını giderebilmek için, Türkiye ile ilgili çıkar hesapları olan harici/Batılı odaklarla işbirliği yaptıkları, onlardan medet umdukları gözleniyor. (AİHM'e başvurmak, Kopenhag Kriterleri'ni desteklemek, Kürtçe eğitimden yana olmak...) İslâmcılar'ın, kendi amaçlarıyla, Batılı/yabancı güçlerin amaçlarını birleştirecek/kaynaştıracak bir yaklaşım sergiler duruma düşmeleri sizce nasıl değerlendirilmeli? Olup bitenlere itiraz etme çabası, devlet düşmanlığına benzer görüntülerin ortaya çıkmasına yol açıyor; size göre bu çapraşıklık nasıl giderilebilir?"

Soruyu nasıl buldunuz? Sizce de şaşırtıcı değil mi? Oradan buradan toparlanmış "devlet düşmanlığı", "harici/Batılı odaklarla işbirliği", "Kopenhag Kriterleri, Kürtçe eğitimden yana olmak" gibi "klişeler"le karşılaşmak sizin için de şaşırtıcı değil mi? Tam "Yahu ne olmuş, bu Gerçek Hayat'a, anlaşılan o da 'gerçeklik'le karşılaşmış herhalde!" diye düşünüyordum ki, Taşgetiren'in bu "nefis" soruyu cevaplamadan soruya çeki düzen veren şu güzel sözlerini okudum: "Öncelikle sorunun kuruluş biçimini sağlıklı bulmadığımı, ihtiva ettiği 'işbirliği yaptıkları, medet umdutları, kendi amaçlarıyla yabancı güçlerin amaçlarını birleştirecek-kaynaştıracak yaklaşım sergileme, devlet düşmanlığına benzer görüntüler' gibi yargıları olumlu ve doğru bulmadığımı ifade etmek isterim."

Hemen her gün hemen her köşede karşılaştıklarımızın benzeri "klişeler" karşısında "hayatın gerçekleri"ni hatırlatan ne kadar güzel bir uyarı, ne kadar güzel bir haddini bildirme değil mi?


6 Mart 2002
Çarşamba
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED