T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Gözünün üstünde kaşın var cumhuriyeti"nde sıradan bir gün

Bir ülkede idare ve hukuk; hiçbirşeye aldırış etmeksizin "gözünün üstünde kaşın var" prensibiyle uygulanır hale gelmişse, hepimizin korku ve endişeye kapılmasının zamanı gelmiş de geçiyor demektir. Hele, bu durumu elimiz kolumuz bağlı izlemeyi alışkanlık haline getirmişsek o zaman da sıranın kendimize gelmesini tevekkülle bekleyelim. Tevekkül ehli de er ya da geç gözünün üstündeki kaşın bedelini ödeyecektir. Ya kapısına bir mahkeme celbi gelir, ya çocuğunun eğitim hakkı başörtüsü gerekçesiyle alınır ya da sudan bahanelerle birgün işsiz kalıverir. Sonuçta hukuksuzluk kanıksanır, baskı da sıradanlaşır.

Dün, işte bütün bu "olağanüstü" uygulamaların 24 saate sığdığı sıradan günlerden biriydi.

Gün, sabah İstanbul DGM'de Fehmi Koru'nun -neyse ki- beraatle sonuçlanan 312. madde ihlali davasıyla başladı. Bugüne kadar binlerce makale yazan, binlerce yorum yapan bir gazeteci iki yıla yakın bir süredir "halkı kin, nefret ve düşmanlığa tahrik etmek"ten yargılanıyordu ve onun mesleki performansının halk için bir tehlike teşkil etmediğine nihayet karar verilebildi! Mahkemeye dayanışma için gelen kadronun, artık birer baskı aracından başka anlam ifade etmeyen hukuk uygulamaları karşısındaki durumu da içler acısı! Ali Bayramoğlu, hakkındaki 5-6 davadan henüz beraat etti ama kapıda üç davası daha var. Yan tarafta Emin Şirin... Yargılanmış olması ve beraati bir yana, üstüne üstlük haksız yere yattığı için iki ay da alacaklı. Mahkemeden, Koru'nun beraatine sevinmekle, düşüncenin hâlâ bir yargılama konusu olmasına kahretmek arasında karışık duygularla ayrılıp gazete geliyor ve kaynayan ülke tablosu ile bir kez daha çarpılıyoruz.

İmam Hatip Liseleri önündeki utanç görüntüleri malum. Gözleri kaçırabilmek, duymazdan gelmek, olmamış gibi davranmak mümkün değil. Ama, toplum bunu başarıyor ve bir değil, üç değil beş değil onlarca okulun önündeki gözyaşı kayıtsız kalabiliyor. O çocukların acısı da düşüncesi yüzüne suç diye çarpılanlara benziyor. Bir farkla... Onların gözünün üzerinde hem kaşları hem de başörtüleri var.

Ve sıradan gün devam ediyor... Öğleye doğru Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Çiğdem'in okulla ilişkisinin kesildiği mesajı geliyor. Çiğdem, aylardan beri, koskoca bir üniversiteye karşı içinde bilimsel özgürlük, aydın sorumluluğu ve çalışma hakkı bulunan topyekün bir mücadeleyi tek başına veriyor. Rektörlük ile Çiğdem'in hocalık yaptığı -ve benim de mezunlarından birisi olduğum- İktisadi İdari Bilimler Fakültesi ise ittifak içerisinde Çiğdem'i bilim dünyası dışına atabilmek için büyük bir zevkle "gerekli yasal işlemleri" yapıyor. Bu yasal işlemler geçtiğimiz hafta sonu tamamlanıyor ve Ahmet Çiğdem, "gözünün üstünde kaşı olduğu için" okuldan atılıyor.

Doç. Dr. Çiğdem'i işsiz bırakan büyük suç Fakülte Dekanı'ndan aldığı izinle daha önce kazandığı Türkiye Bilimler Akademisi Bursu ile Almanya'ya gitmek. Dekanlığın iznini onaylamayan Rektörlük, YÖK Yasası ya da Devlet Personel Yasası'nda belirtilen soruşturma prosedürlerini bile yerine getirmeye gerek görmeden Çiğdem'i "istifa etmiş" sayıyor. Öyle ki, tebliğ edilen karara usûl gereği yazılması gerekli olan "yargı yolu açık olarak..." ibaresi bile konmuyor. Yasalar, yasalara uyulmadan takır takır tatbik ediliyor. Üniversite, bir öğretim üyesinin kazandığı bursu teşvik edip onun yurt dışında çalışmalar yapmasını teşvik edecek yerde; bu durumu tasfiye fırsatı olarak görüyor ve bu tasfiye için de meslek etiği ve akademik teamülleri bir kalemde silmekte beis görmüyor.

Aslında bütün mesele, Ahmet Çiğdem'in dişlinin bir parçası olmayı reddetmesinden, farklı olmasından, bilimi ve özgür düşünceyi önemsemesinden; herşeye rağmen üniversiteyi özgür düşüncenin merkezi olarak görmesinden kaynaklanıyor. Başına gelenlere şaşırmayan Çiğdem, "Uzun süredir benim bu okuldan gitmemi istiyorlardı. Hepsinden daha zeki ve çalışkan olduğum için beni aralarında istemiyorlardı ve atmak için fırsat kolluyorlardı" diyor. Ve şimdi üniversiteye karşı inandığı bütün değerler adına hukuk mücadelesi başlatıyor.

Kamuoyunun kitaplarıyla, makaleleriyle hatta spor yorumlarıyla tanıdığı gerçek bir düşünce adamını, sözümona usulsüz bir işlemden dolayı "tecziye" eden G. Ü. Rektörlüğü ise, "gözünün üstünde kaşın var" hukukunun en bariz örneklerinden birine imza atarak hepimizin önüne "çağdaş Türkiye'den çağdaş bir bilim manzarası" koyuyor.

Dün işte böyle sıradan bir gündü. Türkiye de zaten bu yüzden sıradan bir ülke.


6 Mart 2002
Çarşamba
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED