|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir ülkenin siyasal ve ekonomik gücü, büyük ölçüde nüfusunun büyüklüğü ve eğitiminin kalitesinden kaynaklanır. Nüfusu eğitimli ve büyük olan ülkelerin, uluslararası politikada ağırlıkları da büyük olur. Bir ülkenin topraklarıyla birlikte kaynaklarının büyüklüğü yanında yeterli ve eğitimli bir nüfusu yoksa, ülkeler arasındaki ilişkilerde yönlendirici bir gücü de olamaz. Ülkelerin ekonomik gücüyle nüfuslarının büyüklüğü arasında doğru orantılı bir ilişki yoktur. Ancak, nüfusun eğitim seviyesiyle ülkenin ekonomik gücü arasında güçlü bir orantı vardır. Çin, Hindistan ve Endonezya'nın nüfusları büyük, bunun yanında ekonomileri aynı ölçüde büyük değildir. Hollanda, İsveç ve İsviçre gibi, nüfusu küçük, öte yandan ekonomileri büyük ülkeler de bulunmaktadır. Ekonomik güç, nüfusun büyüklüğüne değil, eğitimin seviye ve kalitesine bağlıdır. Almanya ve Japonya İkinci Dünya Savaşı'nda yerle bir olmalarına rağmen, iyi eğitimli, yetişmiş, vizyon ve misyon sahibi insan gücü sayesinde savaş yıkıntıları arasından, büyük bir ekonomik güç olarak çıkmayı başardılar. Onların o mucizevi ekonomik başarıları, toplum ve ekonominin bütün kesimlerinde etkisini gösteren "Beşeri Sermaye"den kaynaklanmıştır. Türkiye'nin büyük nüfusu olmasına rağmen, beşeri sermaye sıkıntısı içinde olduğunun bilincinde olan AK Parti Dr. Hilmi Güler, Prof. Dr. İrfan Gündüz ve Nevzat Pakdil'den oluşan bir grubun öncülüğünde, bütün illerde "Bilgi paylaşım" toplantıları düzenliyor. Ayrıca başta merkez olmak üzere, her il ve ilçede "Kütüphane Arşiv ve Dokümantasyon Birimleri" oluşturuyor. Türkiye'nin böylesine yoksul olmasının, ana sebeplerinden biri de beşeri sermayenin gözardı edilmesidir. Misyon ve vizyon sahibi güçlü bir beşeri sermaye olmazsa, nüfusun büyüklüğü, toprakların genişliği ve yeraltı kaynaklarının zenginliği, büyük bir ekonomik patlamaya yol açmaz. Çünkü ekonomi insanın bir türevidir. İnsanı bilgisiz, devleti zengin bir toplum, tarih içinde hiçbir zaman olmamıştır. Türkiye'deki tıkanmanın önünü kuşkusuz siyasi partiler açacaktır. Onların başarılı olmaları, herşeyden önce, örgütlerini her türlü bilginin, büyük bir cömertlikle paylaşıldığı, ülke ölçeğinde bir okula dönüştürülebilmelerine bağlıdır. Bilgi paylaşılmadan serpilip gelişemez. Çünkü bilgi "azalan verimler yasası"na tabi değildir. Paylaşıldıkça azalmaz, tam tersine çoğalır. Politika da bilgi gibi, paylaşıldıkça büyür ve güçlenir. Paylaşmasını bilmeyen liderler, kendileriyle birlikte çevrelerini de değiştiremezler. Aynı şekilde öğrenme ve paylaşmasını başaramayan örgütler de kendileriyle birlikte çevrelerini de geliştiremezler. Çünkü ister siyasi, ister ticari ve isterse de gönüllü olsun, hiçbir kurum öğrenmeden ve öğrendiği bilgiyi paylaşmadan, uzun dönemde ayakta kalamaz. Türkiye'nin İran, Mısır, İspanya ve İtalya gibi, nüfusuyla doğal kaynakları arasında bir denge ve uyum gözlenmektedir. Türkiye, Avrupa ülkeleri gibi, beşeri sermayesini zenginleştirerek, doğal kaynaklarını değerlendirmede Türk ve İslam dünyasına güzel bir örnek olabilir. Bunun için de, Türkiye'nin herşeyin rahatlıkla konuşulup, tartışıldığı açık ve büyük bir akademiye dönüşmesi gerekir. Kimse unutmasın, zenginliklerini paylaşmayanların kaynakları, güçlerini paylaşmayı bilenler tarafından paylaşılır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |