T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Vural Savaş gerçekten korkmuş!

1970 yılından beri dindar camia içindeyim ve bu camianın sahip olduğu sivil toplum örgütlerinde aktif olarak bulundum bir kısmına da öncülük ettim. Camianın siyasi kanadını da sivil toplum örgütlerini de amaçlarını da yeterince biliyorum.

Fikirde, sanatta, bürokraside, ticarette ve hayatın diğer alanlarında dindar camia nüfusuna oranla çok dengesiz bir konumdaydı. (hala da öyle ya)

Gayretli dindarlar vakıflar, dernekler, cemiyet ve benzeri sivil toplum örgütleri kurarak ya da mevcut olanlarla ilişki içine girerek bu dengesizliği gidermeye çalıştılar.

Temiz toplum ve temiz yönetim ahlaklı insanlardan oluştuğuna ve ahlakın en temel unsuru din olduğuna göre toplum ne kadar dindarlaşırsa yönetim de o kadar temiz olacak demektir.

Dini duygu taşımayan, Allah'a inanmayan ve attığı her adımın hesabını yarın Allah'a vereceğine iman etmeyen insan, kanun gücünün yeterli olamadığı alanlarda, gözlerden nihan kaldığı zamanlarda ya da kanunların boşluklarını yakaladığında bugün yaşadığımız her türlü hortumlamaları ve her neviden fesadı rahatlıkla irtikap edebilir.

Allah korkusu olan insan hiç kimse görmese bile Allah'ın gördüğüne ve yarın ona hesap vereceğine inandığı için haksızlıktan kaçınır, çekinir.

İşte dindar camianın bütün gayreti bu korkuyu taşıyan insanlar yetiştirmek, hem inandığı gibi yaşayacağı ortamı oluşturmak hem de insanlığa hizmet etmek olmuştur.

Dindarlar bu niyetle yola çıkmışlar, yasal çerçeve içinde kalmaya çalışmışlar ve hedeflerine hep yasal yollarla ulaşmayı ilke edinmişlerdir. Her gün onlarca insanın hayatını kaybettiği anarşi günlerinde bile dindarlar bu Allah korkusu sebebiyle silahlı bir örgütlenmeye gitmemişler, böyle bir şeyi hiçbir zaman tavsiye etmemişlerdir.

Dindarlar her ne kadar demokratikleşme söylemini geç telaffuz etmeye başlamışlarsa da attıkları her adım ülkenin demokratikleşmesi istikametinde olmuş ve demokratik ilkeler sayesinde dindarlar ülkenin en önemli siyasi gücü haline gelmişlerdir. Bu durumdan da ne gariptir ki, sadece demokrasi nutukları atanlar rahatsız olmuşlar ve dindarlar için demokrasiyi çok görmüşlerdir!

Vural Savaş ve benzerlerini dinleyince (son olarak Ceviz Kabuğu programında dinledim) ben kendi kendime hayretler içinde kalıyorum. Öyle bir manzara çiziyor ki dinleyen de dindarların çok donanımlı bir orduları var ve ortalığı kana boyamak için fırsat bekliyorlar zannedecek.

Bu ürpertici tabloya gerekçe olarak gösterdikleri argümanlara bir göz attığımızda, ortada dindar camianın tamamını töhmet altında bırakacak bir kapsamının da bulunmadığını görüyoruz. Mesela dindar camiaya mal edilmeye çalışılan silahlı örgütlerin dindar camianın kontrolünde olmadığı hatta özellikle dindar camiayı suçlamak için kullanıldığı (bu gerçeği sinemalarda gösterilen Deliyürek filmi sinema diliyle çok güzel anlatmıştır) hatta hatta bu konuda dindarlar tarafından önemli uyarıların yapıldığı da bilinmektedir.

Geriye bazı siyasilerin ve konuşan/yazan dindarların partilerin kapatılmasına gerekçe olarak gösterilen sözleri kalıyor.

Kabul etmek gerekir ki bu sözler söylenmemesi gereken sözlerdi.

Bu sözler sebebiyle dindar camia mahkum edildi ve hala da aynı sözler tekrarlanarak suçlanıyor. Bu sözleri söyleyenlerin hepsini yakınen tanıyoruz. Hemen hepsi yanlış anlaşıldığını yahut maksadı aşan sözler olduğunu ya da doğru olmadığını itiraf ediyor. Hiç birinin de elinde tehdit oluşturacak bir silahlı güçlerinin bulunmadığını her kes çok iyi biliyor. Bu sözleri de ya birine cevap mahiyetinde ya bir duygusal anında tepki olarak söylediği de herkesçe malum.

Böyle olmasına rağmen bu sözlerin ısıtılıp ısıtılıp piyasaya sürülmesi, ya süren kişinin dindar camiaya art niyetli bakmasından, ya da yanlış yönlendirilmesinden kaynaklanmaktadır. Bazı bilgilerin özellikle abartılarak topluma sunulduğu ve yanlış yönlendirme yapıldığı da bilinen bir gerçektir. Nitekim herhangi bir mahkemece kararlaştırılmış suç veya aleti yahut illegal bir örgüt bulunmamasına rağmen sırf bu yanlış yönlendirme sebebiyle olağanüstü bir süreç başlamış ve hala devam etmektedir.

Tabii asıl burada bizim çıkarmamız gereken ders çok önemlidir. Biz ne art niyetli insanların eline malzeme vermeliyiz, ne de yanlış bilgilendirmeye kaynak teşkil edecek tutum, davranış ve ifadeler sergilemeliyiz.

Bunu söylerken de bir kenara çekilip susalım mantığını yürütmüyorum.

Zulme, zorbalığa, dayatmalara ve hukuksuzluklara karşı sonuna kadar direnmeli, ama özellikle sorumlu mevkilerde bulunanlar siyasilerin deyimiyle maksadını aşan ifade ve tutum içine girmemelidirler.

Vural Savaş, korkusuna gerekçe olarak serd ettiği sözleri dinleyince adamın korkmakta haklı olduğunu anlıyorsunuz. Delillerinin tamamını medya kaynaklı haber ve yorumlardan derlemiş bir insan, bir de yanlış yönlendirmelere muhatap olunca elbette ki dava açacak ve elbette ki Ceviz Kabuğu'nda konuştuğu gibi konuşacaktır.

Bence Ceviz Kabuğu'nda yaptığı saatlerce konuşma içinde ceviz kabuğunu dolduracak bir şey olmamasına rağmen onu haklı kılacak söz ve ifadeler bizim arkadaşlarımıza bize ait olduğu için gelinen noktada kendimizi de sorumlu tutmalıyız.

Gerçi sizi mahkum etmek isteyenler karşısında sizin haklı olmanız pek bir şey ifade etmiyor ama en azından onlar haksızlığın telaşı, iticiliği, huzursuzluğu ve tedirginliği içindeyken siz haklı olmanın verdiği güçle huzurlu olur ve dik durabilirsiniz.

Huzurlu olmak ve dik durmak çok önemlidir!

Hadisenin en önemli boyutu olan iktidar ve çıkar boyutunun bu gibi ceviz kabuğunu doldurmayan gerekçelerle örtülemeyeceğini artık sağır sultanın bile duyduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?!


6 Mart 2002
Çarşamba
 
Resul Tosun
RESUL TOSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED