T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Değiniler I

Bundan böyle, ara-sıra bu köşede, sanat/edebiyat dünyasına ilişkin birtakım olay, olgu ve gelişmelerle bunlara ilişkin gözlem ve yorumlarımı, küçük çaplı notlar biçiminde siz okuyuculara sunmak niyetindeyim.

Elbette, subjektif sayılacak/sayılmalı bunlar. Belki de zaman zaman "'tek taraflı' biçiminde" değerlendirilecek türden olacaklar. Olsun!

"'Bukalemun' mizaçlı" olup da, nabza göre şerbet vermektense, 'tekil' kalmayı ve hatta 'tek taraflı' olmayı yeğledim bugüne kadar. Zira, olay ve olgulara mümkün olduğunca 'çok taraflı' bir zaviyeden bakıp yaklaştığımda da, kimi zaman "tek taraflı" biçiminde yaftalanmaktan kurtulamadım. Açıkçası, bundan hiç de yüksündüğümü hatırlamıyorum.

"Estetik beğeni"m söz konusu ise, ortam ne ve karşımdaki kim olursa olsun, 'doğru' bildiğimi söylemekten hiç çekinmem/çekinmedim..
Evet!

* * *

Hece'nin ayıbı

Burada, daha önce de yazdım: Dergilerin yayın politikaları ve yayımcılık ilkeleri son derece net, berrak olmalı, içinde, okuyucuların kafasını karıştıracak türden yapılanmaları barındırmamalıdır.

Özellikle, 'kapaklı' sanat/edebiyat dergilerinin 'iç-düzeni' bakımından, bu konu, daha bir özenli olmayı gerektirir, diye düşünüyorum.

Örneğin, son derece teknik, stratejik bir yaklaşım arzeden ve bu arada, tecrübî bir bilgiyi/görgüyü de içeren, dahası, esasen, sizin sanat/edebiyat dünyasını ve bu dünyanın verimlerini algılayış ve yorumlayış biçiminizi aksettiren, şair ve yazarların derginin iç düzenindeki 'sıralanış' formu; kendi içinde anlaşılır/makûl gerekçeleri hiç değilse 'îmâ eden' bir türde realizasyona kavuşmalıdır.

İlk sayfadan itibaren şairleri/yazarları 'sıralayış'ımızın temel ölçütleri nelerdir?

Hece dergisinin, Nisan (64) sayısındaki sıralama düzenini görünce, gözlerime inanamadım: Yılların 'kimilerine göre, yaşayan en iyi Türk) şairi Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın şiiri, Cahit Koytak'ın ardından ikinci sırada basılmış! El-insaf!

Lâf aramızda, Hece yönetimi, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi bir şairin şiirinin hangi sırada yayımlanacağı hususunda, bana kalırsa son derece cahilce bir tutum sergilemiş..

Hece, bunu hep yapıyor.. Ama ayıp ediyor.. Hem de, çok ayıp ediyor.. Ne yaşa, ne tecrübeye, ne de emeğe saygısı var! Yazık!

Lütfen biraz saygı; En azından şaire ve şiir'e, ömrünün son dönemine varmış bir şaire ve Türkçe'ye kazandırılan onlarca kitaba..

Düşünsenize; Dağlarca'ya bile bu yapılırsa..

Şiir başlığı...

Dergâh'ın 146. sayısında Hasan Gezer imzalı bir şiir; adı, "İnsan"..

Bana göre, çok genel, kuşatıcı, kapsayıcı, hatta bir canlı türünü içine alacak genişlikte bir kavram-başlık..

Şiir için, 'yoksulluk' ve 'zaaf' içeriyor oysa.

Zira, hiç rafine edilmemiş, sıradan, herhangi bir çağrışım ve imge kırıntısından yoksun/uzak, yüksüz.. Kısaca, 'deneme' için, neyse de; ama 'şiir' için, hiç de 'şiirsel' bir tad barındırmıyor..

Bazen, bir şiiri okutan, okuyucunun muhayyile dünyasını harekete geçirip, yerinden oynatan, başlıklardır. Tersi de vâkî, elbette..

Aslında, bazen şiire başlık bulmak, deveye hendek atlatmaktan zordur; çoğu zaman, öyledir ya... neyse!

"Benzerlikler" değil...

"Öğle Uykusu", İbrahim Paşalı'nın Milli Gazete'de yazdığı denemelerden oluşan bir kitap. Adı üstünde, "deneme" kitabı ve hem de filizlendiği anlayış çok farklı ama; ister istemez, bana, İbrahim Tenekeci'nin "Güzellik Uykusu"nu hatırlattı..

Bu açıdan, doğrusu, hayli siklet verici bir handikap! Hiç orijinal değil, sonra!

Benzerliklerden ziyade, farklılıklar ve dolayısıyla bireysel kimlikler/kişiliklerdir 'ayrıştırıcı' olan. Söylemek bile fazla; kitap başlıklarında da..

Sonra biri kalkıp "Kuşluk Uykusu", diğeri "Akşam Uykusu", bir başkası "Gece Uykusu" adlı kitaplar yazarsa; vay başımıza gelene!..

Ben derim ki; bir "imge"yi, hoş bir "deyim"i "mazmun" hâline sokmaktan, özenle kaçınalım..

Yeni bir kütüphane

24 Nisan Çarşamba günü, saat 11.00'de; "Müntesip İskender Mh. Keçeciler Cd. No: 9/1 Yavuzselim-Fatih" adresindeki Hoca Üveys Kütüphanesi'nin açılış törenine herkes davetlidir.

Sayın Berrin Sedef'in şahsında, kütüphanenin kuruluş aşamalarında hizmeti geçenleri kutluyor, bu güzel çalışmanın hayırlara vesile olmasını niyâz ediyorum. (İrtibat için: 0212 525 29 49)

Ve Halid Lem'i Atlı

Lem'i Atlı... Türk Sanat Mûsikîsi'nin en naif, kederli, kalp yakıcı ve hüzün dolu eserlerinin bestekârı. 500'den fazla esere imza attığı hâlde, nota bilmediği için, eserlerini tespit edememiş ve birçok eseri de bu yüzden unutulmuş.

Günlerdir O'nun eserlerini, Selma Sağbaş yorumuyla dinliyorum. Sadece şu kadarını söyleyebilirim: Kalp sızısından muzdarip olanlar için de, olmayanlar için de şifâdır Lem'i Atlı!

"Severim her güzeli senden eserdir diyerek
Koklarım goncaları sen gibi terdir diyerek
Çekerim sineye her cevri kaderdir diyerek
Yanarım ömrüme vallahi hederdir diyerek."

Güftesi, Bedri Ziyâ Aktuna'ya ait olan bu Hicâz şarkıyı bir kez dinlemek bile, bana göre bin ömre değer..


22 Nisan 2002
Pazartesi
 
İHSAN DENİZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED