T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sadun Aren fazla mı eleştirildi?

Prof. Sadun Aren'in Hürriyet'ten Sefa Kaplan'a yaptığı açıklamalar (15 Nisan) insana "Bu kadarına da pes doğrusu!" dedirtecek türdendi. Bir zamanlar TİP milletvekili olarak parlamentoya giren, daha sonra TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar'ın 1968 Çekoslovakya işgalini kınaması üzerine Behice Boran ile birlikte Sovyetler Birliği yanlısı bir muhalefetin önünde yer alan Aren'in sözleri, "Sovyet yanlısı" bir solcunun ileri yaşlarında hangi cenahlarla hısım olabileceğini pek güzel açıklıyordu. 80 yaşına basan Aren, bir zamanlar rejimin ya da devletin "kendisini savunması" için sosyalistlere yaptığı eziyeti "anlayışla" karşılıyor, "Haklıdır tabii, sosyalistleri hapse atarak kendisini savunmuştur. Böyle durumlarda özel olarak kızılmaz devlete" diyerek, herhalde herkesten önce Marx'ı mezarında bir yandan öbür yana döndürecek sözler ediyordu!

Aren, daha neler söylemiyordu ki... 141-142'nin geri dönmesine karşıydı ama 163'ün kaldırılmasına her zaman karşı çıkmıştı... Demokrasi, "Şeriat amaçlayan partilere izin vererek" demokrasi dışı akımlara varolma hakkı veremezdi... Zaten bu partiler, parti değil de "başka bir şey"di... "Türban takma" konusunda "en ufak bir taviz verilmemesi" gerekirdi... İşin tuhaf yanı "Bizim ÖDP'liler de gidip onlarla işbirliği yapıyor"du...

Sefa Kaplan'ın Aren'e yönelttiği son bir soru var ki, isterseniz bu soru-cevabı olduğu gibi aktarayım da, bu büyük düşünürün fikriyatına eksiksiz nüfuz edebilelim:

"-Neredeyse faşizan bir yaptırım öneriyorsunuz...

-Bu konuda evet. Bu arkadaşlar buna müstahak. Çünkü yanlış bir şey yapıyorlar. Türbanı bir ordunun bayrağı gibi görmek lazım. Ve o bayrağa yapılabilecek muameleyi yapmak lazım. Bunların içinde son derece samimi olarak türban takanlar olabilir. Onlardan da, onları dikkate almak durumunda kalmadığım için özür diliyorum."

Fe-sübhân Allah! Siz söyleyin, şimdi bu sözleri hangi rafa, hangi cenahın rafına kaldıracağız?

Aren'in bu açıklamalarını okuyunca, benim de aralarında bulunduğum birkaç kişinin bir zamanlar yaptığı bir karşılaştırmayı hatırladım. Özetle şöyle diyorduk: "Soğuk savaş" döneminde Türkiye'de günün her saati Sovyetler Birliği'ne verip veriştirenler farkında değiller ki, hak ve özgürlükler açısından ülkelerindeki rejime en çok benzeyen rejim Sovyet rejimidir... Dolayısıyla bu iki ülke birbirine ne kadar düşman olsa da, onların durumu aslında "düşman kardeş"likten başka bir şey değildir... Sovyetler Birliği'nde de hak ve özgürlük yok, Türkiye'de de; orada Soljenitsin'i kapı dışarı ediyorlar, burada Zekeriya Sertel'i; orada demokrasi yasak, burada da aynen...

Bu değerlendirme, hiç şüphesiz, Aren gibi Sovyet yanlısı "demokrasi" mücadelesi yapan solcularımız için de geçerliydi. Aslında onların bütün gayretleri, otoriter ve totaliter bir rejim arasında bir türlü seçimini yapamayan Türkiye ile totalitarizmin vatanı Sovyetler Birliği arasında bir seçim yapmaktan ibaretti!

Bugün Aren'in Kaplan'a yaptığı açıklamaları okuyunca, bu "tez"in nasıl isabetli bir tez olduğu daha iyi anlaşılıyor. Türk solunu tarihinde Batı'nın özgürlükçü soluyla belki de ilk kez aynı çizgiye getirmeye çalışan "Türk solunun Jaures"i Mehmet Ali Aybar hakkında söylenmedik söz bırakmayan "Sovyetçiler"in bir teorisyeninin bugün kendisini "devlet kültüne" bu derece teslim etmesini başka nasıl açıklayabiliriz? Herşeye rağmen yine de "öğretici" açıklamalar... Hiç değilse ülkeyi bir dönem içine çeken bir büyük "yanılsama" da böylece hepten ortadan kalkıyor ve eskinin Sovyet yanlısı solcuları ile malûm cenahın aslında hiç de farklı düşünmedikleri apaçık ortaya çıkıyor.

Yazıyı bitirmeden, Radikal'den Türker Alkan'ın (17 Nisan) Aren'in açıklamaları hakkında yaptığı yoruma da kısaca göz atalım. Alkan'a göre, "Aren'in çıkışına karşı gösterilen tepkiler"i yadırgamamak mümkün değildir: "Bir insan sol görüşler taşıyorsa, görüşlerinde değişiklik yapamaz mı? Değişiklik yaptığı zaman eski yol arkadaşları tarafından eleştiri yağmuruna tutuluyorsa, bunun adı bağnazlık değil midir? Ben, durup dururken neden seksen yaşında görüş değiştirdi diye eleştirmek yerine, sekseninde bile görüş değiştirecek kadar zihinsel çaba harcadığı ve bunu açıklayacak kadar dürüst olduğu için Sadun Aren'in kutlanması gerektiğine inanıyorum."

Ne diyelim. Alkan da haklı! Ancak Alkan'ın görmediği şu: Aren'i "dürüst olmamak"la ithâm eden filan yok; "dürüst" olmasına dürüst de, "değiştirmediği" fikirleri haddinden fazla "bağnaz", yani bir bakıma, eskiden olmadığı gibi bugün de gerçek anlamda "zihinsel bir çaba"nın içinde değil...

Noktayı koymadan, yazımızın bir "sosyalizme reddiye" olarak algılanmasının önünü peşinen kesmek için şu iki cümleyi de ekleyeyim: Ne talihsiz bir memleket burası böyle; "solcu"su "sağcı", "sağcı"sı "aşırı sağcı" gibi düşünmüyor mu? "Peki ya 'aşırı sağcı'sı?" diye soruyorsanız, onun cevabı kolay: Onlar zaten hiç düşünmüyor!


22 Nisan 2002
Pazartesi
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED