T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
AB tarih verince bütün kötü huylarımız düzelecek mi?

Türkiye'nin AB üyeliği konusuda yeni ve harika stratejisi yine söze dayanıyor. "Siz bize bir tarih verin, bizim Avrupa normlarına o tarihe kadar nasıl uyacağımızı görün."

Özeti bu…

Halkın yüzde 70'i AB'ye girilmesini, hem de vakit geçirmeden girilmesini isteyedursun, devleti yöneten azınlık daha bunun zamanının gelmediği kanısında…

Daha önce de Helsinki'de aynı sözü vermişti Türkiye, aday üyeliğinin açıklanabilmesi için… Başbakan'ın ağzından yapılması gereken herşeyin 2002'ye kadar yapılacağını vaadetmişti.

Aradan bunca zaman geçti Türkiye verdiği sözlere uymak bir yana, özgürlüklerle konusunda daha da geriye gitti.

Anayasa ve yasalarda değişiklikler yapıyorum diyerek yasakları aynen korudu.

Bazılarını kağıt üzerinde değiştirdi.

Ama elaltındn güvenlik güçlerine ve yargı organlarına MGK kanalıyla verilen mesajlar ve hatta talimatlarla uygulamalar daha da ağırlaştırıldı.

Söz gelimi, türban yasağı artık ortaokullu kız öğrencilere kelepçe takmaya, dil yasağı, anadilleri için dilekçe veren öğrencileri, 'silahlı terör örgütü üyeliği' suçlamasıyla zindanlara tıkmaya kadar genişletildi.

RTÜK ifade ve yayın özgürlüğünü yok edercesine yağdırdığı cezaların dozunu daha da artırdı.

Hükümet ise, radyo-tv yayınlarında ve internette çok daha ağır yasaklayıcı hükümler getirmek için, 'büyük' medyanın da desteği ile kararlı adımlarla yürüyor.

İsim yasağı yeniden ve daha yaygın bir şekilde sürdürülüyor. Vatandaşlar çocuklarına diledikleri ismi bile veremiyor. Vermeye cesaret edenler hakkında davalar açılıyor.

Yargı idareden gelen bu tip taleplere direnemiyor. Direnmek bir yana, verdiği bazı kararlarla bu uygulamanın içinde olduğunu gösteriyor.

Parti kapatma anlayışı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bu konuda Türkiye'yi mahkum eden kararlarına rağmen israrla sürdürülüyor.

İdam cezasının kaldırılacağı söyleniyor, üç istisna içeren bir yasa Meclis'e sevkediliyor. AB'nin herhangi bir istisna kabul etmediğini bildirmesine rağmen…

Devlet kontrol edemeyeceğini düşündüğü hareketleri ve oluşumları yok etmeyi, devreden çıkartmayı bir politika olarak uyguluyor.

Tayyip Erdoğan'a yönelik kaset savaşları ve Başsavcılık kullanılarak açılan soruşturmalar hep bu amaca yönelik.

HADEP'in kapatılmasın istemiyle açılan dava, daha yeni kurulan ve başkanlığını Abdülmelik Fırat'ın yaptığı Hak ve Özgürlükler Partisi hakkında açılan kapatma davası da böyle.

Erdoğan'ın siyasi hayatını bitirmeyi amaçlayan saldırılar, onun laik düzene karşı olduğuna ilişkin kuşkularla ilgili. Hak ve Özgürlükler Partisi ise, programında 'Kürt sorunu'ndan söz ettiği için kapatılmak isteniyor.

Böyle bir devekuşu mantığı olabilir mi?

Tayyip Erdoğan Meclis'e sokulmayıp siyasetin dışına itildiğinde, Abdülmelik Fırat'a ve partisine yasaklar getirildiğinde, Türkiye'nin temel meseleleri sona erecek mi? Daha sayalım mı?

Mehmet Uzun'un, Noam Chomsky ve diğer yazar ve gazetecilerin yargılanmalarından ve mahkumiyetlerinden söz edelim mi?

Onun yerine isterseniz daha neşeli bir habere yer verelim:

Haberin başlığı şöyle:

'Ordu AB gününü konserle kutluyor'

Avrupa Birliği'ne (AB) karşı olduğu yönünde iddialar ortaya atılan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), anlamlı bir jestle bu iddialara yanıt vermeye hazırlanıyor. 1. Ordu Komutanlığı, Avusturya bandosuyla özel bir konser düzenledi, bunu da "Avrupa Günü" olarak kabul edilen AB'nin kuruluş yıldönümü olan 9 Mayıs'a denk getirdi. Konsere tüm AB ülkelerinin elçileri de (başkonsolosları olacak) davet edildi.

Konserle ilgili olarak 1. Ordu Komutanlığı şu bilgiyi verdi:

"800 kişilik VIP davetlisi var. Orgeneraller, Valilik A Protokolü, Büyükşehir Belediye Başkanı, Avusturya Başkonsolusu, AB'ye üye ülkelerin başkonsolosları ile aday ülkelerin başkonsolosları davet edildi. Ayrıca işadamlarımız da davetliler arasında var. AB kuruluş yıldönümüne rastlatıp bir mesaj verilmek istendi"

Görüyor musunuz AB'yi ne kadar ciddiye aldığımızı?.

O toplantıda ne mesaj verileceğini kuşkusuz zamanı gelince göreceğiz.

Herhalde onlar da, "Siz bize bir süre verin o süre sonunda istediğiniz değişiklikleri yerine getireceğiz" diyecekler.

Avrupa'nın ne kadar bir süre vermesini tercih ederler dersiniz?

Bu anlayış kaç yılda değişir?

Türkiye bu kötü huylarından kaç yıl içinde kurtulabilir?

Şiddete ve yasaklara tapınma, savsaklama, samimiyetsizlik, kuşkuculuk, dediğim dedikçilik, farklılığa tahammülsüzlük, hırçınlık vb..

Hani Türkiye'de devlet yönetiminin bu tarz zaafları olmasa ben şahsen bu tarih meselesini destekliyorum.

Hiç olmazsa bu yasaklara, bu baskılara, bu sahtekarlıklara ve yeteneksiz yöneticilere ne kadar katlanacağımızı bilmiş oluruz.

Bu sürenin sonunda, bu anlayışların sahipleri fikirlerini değiştirirler diye bir beklentimiz elbette yok.

Beklentimiz, o sürenin sonunda onların çekip gideceklerine ilişkin…

Gerçekten, bu rezilliğe daha ne kadar katlanacağımız konusunda AB artık bir karar vermeli.


22 Nisan 2002
Pazartesi
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED