T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Oktay Ekşi beni sevmez...

Benim de ona bayıldığım pek söylenemez. Kişiliğiyle bir alıp veremediğim yok. Yaptığı kimi işleri saygıdeğer bulmadığımdan, benim rezervim.

Kaldı ki, kaynağı meşkuk bir "belge"ye dayanarak meslektaşlarını hedef gösteren; araştırmadan, öğrenmeden, hele hiç anlamadan, üstelik hedef gösterdiği meslektaşlarının görüşlerine başvurmadan "Alçakları tanıyalım" şeklinde yazılar yazan, mezkur belgenin "düzmece" olduğu ortaya çıkınca da "Ne yapalım, devletin dolduruşuna geldik" diye itirafa yeltenen "usta" bir yazar karşımızdaki.

Onunla polemiğe girmeyi düşünmüyorum.

Bana pahalıya mal oluyor.

Bir yazımda, rahmetli Nezih Demirkent'in Oktay Ekşi ve Basın Konseyi'nin işleviyle ilgili düşüncelerini dercettiğim için mahkemelik olduk.

Kaybedersem, Oktay Ekşi'ye 10 milyar Türk lirası ödeyeceğim.

O da kemali afiyetle harcayacak.

Ne diyordu Nezih Demirkent?

"Medyada olup biten olumsuzlukların tek suçlusu patronlar değil. En az patronlar kadar çalışanlar, yöneticiler ve yazarlar da suçlu. Nedense mesleki örgütlenmeden uzaklaştılar. Düşünün, Oktay Ekşi Basın Konseyi Başkanı ama konseye ekonomik destek veren Doğan Grubu... Şimdi ondan bir şeyler yapması beklenebilir mi? Ben kendisini dürüst bir gazeteci olarak tanıyorum ama o da kullanıldığını itiraf etti. İşte olay burada bitmiştir."

Oktay Ekşi'nin "kullanıldığını" itiraf ettiği iki yazısı da Hürriyet gazetesinde yayımlandı. İlki, "Haysiyet cellatlığı" (12 Aralık 1998), ikincisi "Aldatılmak istemiyoruz" (28 Şubat 1999) başlığını taşıyordu.

Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand'ı hedef göstermekten sabık Oktay Ekşi, "Aldatılmak istemiyoruz" başlıklı ikinci yazısında şöyle diyordu:

"Şemdin Sakık yakalandığı zaman bazı çevreler, onun, iki meslektaşımızın PKK ile ilişkisini açıkladığından söz ettiler. Biz de 'Kim ise bu alçaklar açıklansın' dedik. Ama sonra Sakık mahkemede, 'Ben böyle bir ifade vermedim' deyince, birtakım aşırı akıllıların hepimizi aldattığını (disinformation kurbanı olduğumuzu) gördük. Üstelik kendi meslektaşlarımızı haksız yere incittik diye üzüldük."

(Oktay Ekşi de çaktırmadan dezenformasyon yapıyor. Usta başyazar "Kim ise bu alçaklar açıklansın dedik" diyor ama, bu kadar "insaflı" değildi; "Alçakları tanıyalım" başlığını kullanmıştı ve yazıda apaçık bir "teşhir cehdi" görülüyordu. Bari burada birbirimizi kandırmayalım.)

Bu kadar laf ne için?

Güpegündüz bir gazete basılıyor, arama izni bulunmayan polisler yazıişleri servisine dalıp karakol kuruyor, binaya girip çıkanları taciz ediyor, ama Basın Konseyi'nin değerli başkanı Oktay Ekşi bu olayı "gazeteye, gazetecilik mesleğine dönük bir saldırı" saymadığı için "kınamaya değer" bulmuyor.

Çok umurumuzdaydı.

Araştırmış ama saldırının gazeteyle ilgili olmadığına karar vermiş.

Gerçekten araştırmış olsaydı, "gazeteye, gazetecilik mesleğine dönük olmayan" bu saldırıda, tacize uğrayanların tümünün "gazeteci" kimliğini taşıdığını görür, belki nedamet getirme cihetine giderdi, ama...

Oktay Ekşi bu işte...

"Alçakları tanıyalım" diye yazıp, meslektaşlarını hedef gösterirken de ancak bu kadar araştırmıştı!

(Bu yazının hitama erdiği dakikalarda Basın Konseyi'nin Yeni Şafak'a yapılan saldırıyı kınadığını istihbar ediyorum ve gülüyorum.)


8 Ocak 2002
Salı
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED