T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bu dava, çok kişinin başını ağrıtacak

Kul olayım kalem tutan ellere Kâtip arzuhalim yaz yâre böyle...

Asırlar öncesinden seslenen Pîr Sultan Abdal böyle söylüyor.

Anayasa, basın hürriyetini garanti altına alırken, "Basın hürdür, sansür edilemez" diyor.

Yasama (Meclis), Yürütme (Hükümet) ve Yargı'nın ardından, basının dördüncü kuvvet olduğunu, medyanın da bütünüyle (gazetesi, dergisi, radyosu ve televizyonuyla) bir 'kamu hizmeti' yaptığını biliyoruz.

Bu hususa vurgu yapmak isteyen basın mensuplarından kimisi, hazırladığı programına ve internet sitesine "Dördüncü Kuvvet Medya" adını veriyor.

Veriyor da ne oluyor, biliyoruz da ne oluyor?

BÖYLESİ GÖRÜLMEDİ

Elinde arama izni bile bulunmayan polisler gazete binası basıyor.

Gazetecilere bağırıp çağırarak hakaretler yağdırıyorlar.

Sonradan alelacele çıkartılan izin belgesinde ise, "polisin, gazete kapısının dışında bekleyip girip çıkanlara kimlik sorma izni" var sadece.

Oysa ekip çoktan içeriye girmiş, her tarafı kolaçan ediyor.

Bizimkiler gazete ve televizyonlara haber verip muhabir çağırınca, gelen kameralardan polisler rahatsız oluyor.

Yarım saat bile sürmeyecek olan kontrol, böylece uzayıp gidiyor.

Ülke tarihinde görülmüş bir baskın değil bu.

Ne savaş döneminde, ne darbe döneminde, ne de sıkıyönetim zamanlarında.

Kafan çok bozulduysa, kapatma kararı çıkartırsın, olur biter!

Hiç bir polis ekibi, bir gazetenin yazı işlerine, idari kısmına böylesine dalıp baskı yapmadı bugüne kadar.

Bu davanın peşini bırakmayacağız. Ve öyle görünüyor ki bu dava, çok kişinin başını ağrıtacak!

GARİP BİR BENZERLİK

Ne enteresandır, "Eskiden çok kar yağdığında, dağlarda kurtlar aç kalır, köylere, şehirlere inerdi..." diye anlatan rahmetli babamın gençlik hatıralarını düşünüyordum Cuma akşamı yoğun kar yağışı altında yürüyerek eve dönerken. Ağılı basıp kuzuları kapmaya çalışan kurtlarla nasıl mücadele ettiklerini anlatırdı rahmetli.

Çok kar yağdığında başlarına geleceklerini bildiklerinden, köylüler hazırlıklı olurmuş ve kurtlar üşüştüğünde, ellerine geçirdikleri kürek ve sopalarla hepsini bertaraf ederlermiş.

Rahmetli bugünlere erişseydi, fazla bir şey değişmediğini görecekti.

SUSMAYIZ, PUSMAYIZ

Pîr Sultan, "Kul olayım kalem tutan ellere / Kâtip arzuhalim yaz yâre böyle" dedikten sonra bir şey daha söylüyordu:

"Şekerler ezeyim şirin dillere..."

Şimdi Yeni Şafak'ın yayınlarından aşırı derecede rahatsızlık duyup, aslında ne "pîr", ne "sultan" ve ne de "abdal" olanlar, "Engel olam kalem tutan ellere..." mi demeye çalışıyorlar dersiniz?

Sadece "Şekerler ezmek" değil maksatları...

Taşgetirenler, Korular, Barlaslar, Ilıcaklar, Yavuzlar, Çandarlar, Kutlular, Ocaktanlar, Çelikler, Buminler, Karaalioğlular, Aktanlar, Albayraklar, Karamanlar...'ın hepsini birden ezmek istiyorlar.

Ellerinden gelse, toptan yok edecekler. Fakat, güçleri yetmeyecek, hiç meraklanmayın. Ezemeyecekler.

Göreceksiniz, daha çok güçleneceğiz. Sadece doğrularla!..

Siz de her zaman doğruların yanında olun yeter.

SON SÖZ:

"El ele verelim ki gür çıksın sesimiz".

-----------------------------

GÜÇ, ÇÖKÜŞE MEYLETTİRİR. MUTLAK GÜÇ DE MUTLAK ÇÖKÜŞE GÖTÜRÜR.
J. E. Edward Dalberd-Acton (1834-1902)


8 Ocak 2002
Salı
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED