T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Önce 'ne' vardı?

-"Ahmak kimseler lafızdan mânâya gitmek isterler (yani: lafızdan hareketle mânâyı kavramaya çalışırlar); fetanet ehli ise mânâdan lafza gitmeyi tercih ederler (yani: önce mânâyı kavrarlar, sonra ona uygun lafzı bulurlar)."

Yıllar önce İmam Gazâlî'nin "el-Mustasfâ"sında okuduğum bu ifade zihnimi ziyadesiyle meşgûl etmiş ve doğrusunu söylemem gerekirse ilk başta İmam'ın bu yargısını tasdik etmeye pek yanaşmamıştım. Farklı düşünüyor ve kendi kendime şöyle soruyordum:

- Sanki bunun başka bir yolu mu var?

Yani bir kimsenin, sözcükleri olmaksızın kavramları olabileceğine aklım ermiyor, daha açıkçası, "sözcüklerden hareket etmeden de kavramlara ulaşabileceği" iddiasını nasıl temellendirebileceğimi bilemiyordum.

"Söz"ün (Kelâm) esas itibariyle üç unsurdan (lafız, mânâ, nazm) oluştuğu ma'lûmdu ve lafız, sadece mânânın taşıyıcısıydı; yani lafız olmaksızın mânâ bir yerde duramazdı; onu saklayan, onu muhafaza eden mahfaza sadece (!) lafız'dı. Buna göre, sözcüklerin karşısında "anlamlar", kavramların karşısında "nesneler" durduğundan, nesnelerin kavranması için öncelikle onların kavramlarını temsil eden sözcüklerin doğru anlaşılması gerekiyordu. Özetle, benim için, nesnelerin bilgisine ulaşabilmek için kesin kavramlara (tasavvurât-ı sâdıka'ya), kesin kavramlara ulaşabilmek için doğru anlamlara (meânî-i sahiha'ya), doğru anlamlara ulaşabilmek içinse, sözcüklere (elfâz'a) başvurmaktan başka bir çare ortada gözükmüyordu. "Sözcükler" (kelime) bir kenara konulmak sûretiyle nasıl "Söz"den (Kelâm) bahsedilemezse, aynı şekilde onlarsız anlam'dan da, kavram'dan da söz edilemezdi.

O halde "önce söz vardı!"

Yani önce sözcükleri, sonra anlamları, daha sonra kavramları, en nihayetinde ise nesneleri kavrayabilirdik ve yolun ilk safhasında anlama ulaşabilmenin tek yolu o anlamın temsil eden sözcüklerin bilgisiydi. Binaenaleyh Gazâlî'yi ilk okuduğum yıllarda, benim için söz'ün önceliğinin bulunmasının gerekçesi buydu ve aksinin nasıl temellendirilebileceğini, daha doğrusu bu yargının nasıl açık-seçik ispatlanabileceğini bilemiyordum. (Belki şimdiden bakıldıkda, yine önce "söz" var ve fakat "sözcük" değil!)

Burada bir yanlış anlaşılmaya meydan vermemek için, "nesneler" ile basitçe "hariçteki nesnelerin" (efrâd-ı hâriciye'nin/cüz'îlerin) kastedilmediğinin bilinmesi gerektiğine işaret etmeliyim. Burada "nesneler" ifadesiyle kastedilen tam anlamıyla "zihindeki nesneler" (efrâd-ı zihniyye/küllîler)dir. Nitekim eski medrese metinlerinde nesne sözcüğü karşılığında -bazen eşanlamlı olmak kaydıyla- iki terime rastlanılır:

a) emr/umûr ('Buyruk' anlamına gelen "emr/evâmir" değil!)

b) şey/eşyâ

Bu iki terimden ilki (şey) çoğunlukla hariçteki nesnelere, yani cüzîlere atfen; ikincisi (emr) ise zihindeki nesnelere, yani küllîlere atfen kullanılırdı. Şimdiyse ikincisi unutulmuş olup yalan-yanlış hemen her yerde nesne sözcüğü kullanılmaktadır.

Filhakika -İmam Gazâlî'nin de işaret ettiği gibi- insanların çoğu lafızdan mânâya gitmeye çalışırlar. Hatta bazıları sadece çalışmakla kalırlar, amaçlarına ulaşmayı da beceremezler; hani Türkçemizde bir söz vardır; "lafza takılıp kalmak" diye, işte aynen öyle....

Keşke işimiz bu kadar kolay olsaydı da sadece lafızlar arasında dolaşıp durmakla yetinebilseydik... Oysa hayat kısa... yapılacak iş çok.... O halde nefs-i nâtıka sahibi olan (düşünen/konuşan) her insan şu soruyu sormalı, sorabilmeli: "Önce ne vardı?"

"Logos ve/veya Nutk vardı" cevabını vermenin artık burada pek önemli olmadığı âşikârdır sanırım. Çünkü burada önemli olan doğru sözcükleri bilmek değil, bu sözcüklerin hangi anlamının kastedildiğini bilmek!

Hangi anlamın kastedildiğini bilmeyi önemser de doğru anlamı araştırmaya başlarsanız, -belki garip gelecek ama- bu yazıyla size söylenmek isteneni hiç ama hiç anlamamış olacaksınız; zira bu takdirde mânâya lafızdan hareketle ulaşmaya çalışmak hatasını işleyeceksiniz. (Araştırmadığınız takdirde ise doğru cevabı aslâ bulamayacağınızı, çünkü oturduğunuz yerde size gelecek bir cevabın bulunmadığını söylememe gerek var mı?)

Şimdi size dostça bir tavsiye: Bu yazının başlığında yer alan "soru işareti"nin (?) yerine "nokta işareti" (.) koymayı deneyin; ve "İlim bir nokta idi, onu cahiller çoğalttı" tesbitini sakın aklınızdan çıkarmayın!


19 Ocak 2002
Cumartesi
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED