T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Özgürlükler dinamitleniyor, İstanbul hançerleniyor

Kürtçe eğitimin -seçmeli olarak- verilmesini isteyenler var. Bunlar, yetkili mercilere dilekçe sunuyorlar ve gözaltına alınıyorlar.

İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen, taleplerin Anayasa'ya aykırı olduğunu söylüyor ve kendince, tutuklamaları haklı göstermeye çalışıyor. Acaba -önce kanunu, sonra da Anayasa'nın ilgili 26'ncı maddesini değiştirerek- yasak dil ayıbının kaldırılmasını takiben, Kürtçe eğitim istemek, Anayasa'nın hangi hükümlerine aykırı?

"Türkiye Devleti'nin dili Türkçe'dir" diyen 3'üncü maddesine mi? Ülke bölünmezliğini teminat altına alan 14'üncü maddesine mi?

Eğer Kürtçe konuşmayı bölücülük ad'ederseniz, haklısınız, bu dilde eğitim görme taleplerinin de Anayasa'nın 14'üncü maddesini çiğnediğini düşünebilirsiniz.

Türkiye Cumhuriyeti Kürtçe konuşa konuşa mı bölünecek?

Kaldı ki, Anayasa'da ve yasalarda sınırlama dahi bulunsa, özgürlüklerin genişletilmesi istikametindeki bu talepler, hiçbir surette suç sayılmaz.

Şu anda, eğitim, kanun, tüzük ve yönetmeliklere göre Türkçe yapılıyor. Fakat, herkes, mevcut kanun ve yönetmeliklerin değişmesi talebini seslendirebilir.

Diyelim ki, hükûmetin "demokratikleşme" adı altında getirdiği 312'nci madde tasarısı kanunlaştı; o zaman en masum istekler dahi, bu kapsama girecek. Ancak o takdirde bugün suç sayılmayan çok sayıda eylem cezalandırılabilecek.

312'nci madde, 1'inci fıkra

Dün yazdım, ama bugün gene hatırlatmakta fayda var. Zira, AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın demeçleri, muhalefetin konuyu pek iyi kavramadığını gösteriyor. Evet, belki, 312'nci maddenin 2'nci fıkrasının değiştirilmesi, AK Parti Genel Başkanı'nın işini kolaylaştıracak; iyimser bir yorumla, milletvekili seçilme engelini kaldıracak. Ama 312'nci maddenin 1'inci fıkrası ile, düşüncelere idam sehpası kuruluyor. Haberiniz olsun!

* * *

Mevcut birinci fıkra, "halkı kanuna itaatsizliğe tahrik eden kimseyi" cezalandırıyordu.

Yeni şeklinde "kişileri kanuna uymamaya tahrik eden kimse" cezaya çarptırılıyor.

"HALK" yerine "KİŞİLER" demek suretiyle, meselâ Kürtçe eğitim isteyenleri haklı bulanlar da, 312 kapsamına girecek. "Halk"a göre çok daha küçük bir topluluğun, haklarını genişletme çabasını övmek, suç işlemeye tahrik sayılacak.

Sadece kanuna değil, tüzük ve yönetmeliğe aykırı davrananlara destek vermek de, bundan böyle 312 kapsamında mütalâa ediliyor.

312'nci madde değişikliğinin gerekçesinde, muhteva açık bir dille, şu şekilde tarif ediliyor:

"Maddede yer alan suç bakımından 'kanun' sözcüğüne, her türlü düzenlemeler girmektedir. Böylece tüzük ve yönetmeliklere, yönetim gücünün düzenleme yetkisi çerçevesinde çıkardığı bütün diğer işlemlere uymamaya tahrik halleri de, suçu meydana getirir. Madde, kişilerin kanunlara uymamaya tahrik edilmeleri bakımından yapılacak hareketleri teker teker belirleyip göstermemiştir. O halde, maddi unsurun değişik şekillerde gerçekleşebileceği meydandadır. İşlenmiş olan bir suçun failini veya kanuna uymayan kişiliğini, sırf bu fiilleri işlemiş bulunması nedeniyle övme halinde, suçu övmenin oluşmuş bulunacağı kabul edilmelidir. Zira, bu hallerde fail, kişi marifetiyle fiili övme veya iyi görme beyanında bulunmuş olmaktadır."

"Derin" tehlike

Derin devlet, tehlike olarak değerlendirdiği iki konuda, "bölücülük ve irtica", mengeneyi iyice sıkıştırmak istiyor. Ama Kürtçe eğitim, bölücülükle bir tutulamayacağı gibi, başörtüsü de irtica anlamına gelmez. Hatalı tariflerden yola çıkarak önce hayali tehditler ve korkular inşa ediyorlar, sonra da, bunlarla mücadele gerekçesiyle, hak ve hürriyetlerin canına okuyorlar.

Elbette 11 Eylül'den sonra olumsuz bir atmosfer meydana geldi ama, ABD veyahut Avrupa'nın İslâmiyet'i tehdit olarak algılaması başka, bir Müslüman devletin kendi halkının inancından, bu inancını dışa vurmasından korkması başka.

Amerika'da Bülent Ecevit, Kürtçe eğitim yolundaki taleplerin tutuklamalarla sonuçlanmasının, demokrasiyle bağdaşıp bağdaşmadığı sorusuna muhatap oldu. "Biz ülkenin bölünmez bütünlüğü konusunda çok hassasız" cevabını verdi.

Herhalde başörtülü eğitimin yasaklanmasını soran çıksaydı, ona da, Türkiye Cumhuriyeti'nin irticaya ilişkin duyarlılığını dile getirecekti.

Ama o zaman, rejimin adına demokrasi demekte zorlanırız, öyle değil mi?

Olasılık meselesi

312'nci maddenin 1'inci fıkrası, yeni şekliyle kabul edildiği takdirde, dün de yazdığımız gibi, üniversitelere başörtülü kızların gerebilmesini savunmak, YÖK yönetmeliğine aykırı olduğu için, suç işlemeye tahrik sayılacak. Hatta, eylemi yapan genç kızları desteklemek bile, bu bağlamda değerlendirilecek.

Sivil itaatsizlik, demokratik mücadelenin bir parçasıdır. Yeni düzenlemeden sonra, bu fiiller hep 312'nci maddenin kapsamı içine giriyor.

Kaldı ki, "kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde, insanları birbirine karşı düşmanlığa ve kin beslemeye tahrik" şeklindeki ikinci fıkra değişikliği de yeterli değil.

* * *

Evet, bu noktada, çok ufak da olsa bir adım atılıyor. "Halkı düşmanlığa ve kin beslemeye tahrik" önceleri, kitleleri birbirine karşı tahrik olarak anlaşılıyordu. Halkın bir kısmının, diğerine karşı düşmanlık beslemeye tahrik edilmesi söz konusu olmadığında ise, 312'nci maddenin 2'nci fıkrası uygulanmıyordu. Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi'nin kararları da bu istikametteydi.

Fakat daha sonra yorum değişti: Sınıf, din, mezhep, ırk ve bölge farklılığına dayanarak halkın bir kesimini, diğer bir kesimine karşı kışkırtmanın yanı sıra, halkı, devlete ve diğer kamu kurumlarına karşı kışkırtmak da, 312/2'nin muhtevasına alındı.

Yeni düzenleme bu hatalı yorumun önünü kesecek; çünkü, "insanları birbirine karşı kışkırtmanın suç olduğu" tasarı metninde belirtiliyor. Dolayısıyla, kişileri devlete ve diğer kamu kurumlarına karşı kışkırtmak 312/2'nin kapsamına giremeyecek.

Buna rağmen, "insanları birbirine karşı" demek yerine, "halkı birbirine karşı" demek daha doğru olacaktır. Zira "insanları" sözü ile, kalabalık kitleler değil, bir kaç kişilik gruplar da kastedilebilir.

* * *

159'uncu maddenin yeni şeklinin doğuracağı tehlikeleri dünkü yazımda uzun uzun belirtmiştim. Özellikle, tahkir ve tezyif bahsinde, kurumları bir bir sıraladıktan sonra "veya bunları temsil eden bir kısmını" ibaresiyle, kapsamın çok genişlediği hususu üzerinde durmuştum.

Demokratikleşme paketi, zaten sınırlı olan hürriyetleri berhava etmeye hazır bir bomba gibi. Dikkat!

İstanbul hançerleniyor

İstanbul'u hedef alan bir başka bomba Çankaya'da patladı. 8.1.2002'de, Meclis'ten İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni ilgilendiren bir kanun geçti. Bu kanunla, Maliye Bakanlığınca, o kentte toplanan vergilerden Büyükşehir Belediyeleri'nin aldığı % 5'lik payın, hükûmet tarafından % 3'e indirilebileceği veya % 6'ya çıkarılabileceği kabul ediliyor. Ayrıca, Büyükşehir Belediyeleri, paylarının % 40'ını alacak, % 60'ı ise, Büyükşehir Belediyeleri arasında nüfuslarına göre taksim edilmek üzere, İller Bankası'na devredilecek. Böylece, düşük gelirli ama kalabalık nüfuslu belediyelere kaynak aktarılması planlanıyor.

İstanbul Belediyesi'nin yaptığı hesaba göre, İstanbul için kayıp 2002 yılında 600 trilyon liraya kadar çıkabilecek.

Eğer hükûmet İstanbul'un vergi payını % 3'e indirmeyip, bugünkü gibi % 5'te tutarsa, % 60'ın İller Bankası'na devri yüzünden 300 trilyon liralık bir kaynak azalmasıyla karşı karşıya kalınacak. Pay % 3'e indirilirse, gelirin sadece % 40'ını alacağı ve geri kalan bölüm bütün Büyükşehir Belediyeleri arasında nüfusa göre pay edileceği için, kayıp 600 trilyon liraya kadar çıkacak.

Yerel yönetimlerin güçlendirilmeye çalışıldığı bir devirde, çark aksine çevriliyor. İstanbul eski yoksulluk dönemine geri döndürülüyor. Çivi üzerine çivi çakılmadığı, çakılamadığı dönemlere. İstanbul'un halâ kaynakları yetersizken, bu kentte yaşayanların vergi gelirleri, bütün Anadolu'yu kalkındırırken, şimdi o zenginliği üreten koca İstanbul'a daha da küçük bir pay ayrılacak.

Cumhurbaşkanı kanunu onayladı. Ne siyasi partiler, ne sivil toplum örgütleri, ne de İstanbul halkı, olan bitenin farkında değil.

Toplum hayatını ilgilendiren bu gibi önemli meseleler hep, gözlerden kaçırılıyor. Aş bir yerlerde pişiriliyor, tabldot mönü, müzakeresiz kabul ediliyor.


19 Ocak 2002
Cumartesi
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED