T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Erdoğan dünya minderinde

Tayyip Erdoğan Amerika'da bir anlamda dünya siyaset minderine çıkmış oluyor. Tartılacak, okunacak ve değer biçilecek.

Erdoğan'ın gezisinin Türkiye'de de her çevre tarafından dikkatle takip edileceği, her sözünün, her eyleminin not edileceği kesin. Devletin her kesimi duyarlı olacağı gibi, İslami muhitlerin, SP camiasının, her çizgideki politik grupların da bir "Erdoğan'ın Amerika Dosyası" oluşturacakları muhakkak.

Erdoğan'ın da, Amerika'nın da bu geziyi önemsememesi akla gelmez. Türkiye yönetimine talip ve şu anda tek iktidar adayı partinin başkanı olarak, 11 Eylül sonrasında ilişkilerin olağanüstü giriftleştiği Amerika ile rasyonel ilişki kurmayı başarmak isteyecektir. Bu yılın "Davos"unun Amerika'da gerçekleştirilecek olması da, Amerika'nın dünya politikasındaki başat karakterinin açık bir yansıması olarak Erdoğan'ın not edeceği bir durum olacaktır. Bir bakıma Erdoğan, 11 Eylül sonrasında tavır belirlerken danışmanları ve kimi medya mensupları tarafından kendisine sunulan "tartışılmaz dünya gücü Amerika" ile yakın teması gerçekleştirmiş olacaktır.

Amerika da, Erdoğan ve ekibinin şahsında, İslam dünyasına model olmasını kendi çıkarları açısından gerekli gördüğü Türkiye'de, bu işi en rasyonel çerçevede yapacak ve geleceğin iktidar adayı bir politik lider ve kadronun kıratını ölçme imkanı bulacaktır. Amerika açısından sorunun "Erdoğan Amerika için muhtemel bir oyun arkadaşı olabilir mi?" şeklinde konacağı aşağı yukarı net gibidir.

Peki Amerika ile ilişkiler hangi çerçeveye oturabilir ve bunun rasyonel olanının niteliği nedir? Burada hemen, Erdoğan'ın tüm ilişkilerinin Türkiye'nin çıkarlarına uyum gösterdiği ölçüde "rasyonel" anlam taşıyacağının altını çizmek gerekiyor. Öyleyse kendi ismi ile Türkiye'nin çıkarının buluşmadığı yerde olamaz Erdoğan.

O zaman neresidir o bileşke noktası?

Burada Amerika'nın Erdoğan'ı hâlâ İslami arka planı ile değerlendirdiğinde kuşku olamayacağını da not etmek gerekir. Erdoğan'ın bu özelliğini hiç göz ardı etmeyecek Amerika.

Sanırım Erdoğan da bu niteliğinden utanmayacağı gibi, bu niteliğinin altının çizilmesinden rahatsız olmayacaktır. Çünkü kimliğinden utanmanın, bir politik liderin kişiliği bakımından, uluslararası güç odakları için de derin bir zaaf olarak not edileceği kuşkusuzdur. Üstelik Erdoğan bunun Türkiye'nin çıkarları için de olumlu bir mahiyetinin bulunduğuna dair bir görüşü savunabilir. Ancak böyle bir niteliğin Türkiye'ye yansımasında her zaman problem beklenmelidir. En azından medya, "değişme" söylemi ile "islami hüviyet" arasında tezatlara vurgu yapıp, kimi çevrelerin duyarlılığını kaşıma gayretine girecektir.

Kişilikli, İslami arka planı bulunan Türkiyeli bir politikacının, 11 Eylül sonrası oluşturulan tüm küresel hegemonik imajına rağmen, ülkesinde kendisine alan açacağı ümidiyle Amerika'yı kutsayan bir tavır içine girmesinin, ne kişisel planda bir saygı getireceğini, ne de Türkiye''in çıkarlarına hizmet edeceğini düşünmemesi gerektiği kanaatindeyim. Amerika ile ilişkilerde "İslami arka plan"ı bir zaaf olarak gören her politikacı kaybetmeye mahkumdur.

Bu hiç kuşkusuz, "İslami arka plan"dan yola çıkarak, Amerika ile bir çatışma atmosferi üretmek de değildir. Bunu bugün ne Türkiye taşıyabilir ne de siyasi bir organizasyon...

Dünya için olduğu gibi İslam coğrafyası için de Amerika bir gerçekliktir. Ama mutlak bir gerçeklik değil, bölge ülkelerinin her birinin özgül ağırlığını gözetmesi gereken bir gerçekliktir. Yani Türkiye'yi veya Filistin'i veya Pakistan'ı, İran'ı...vs'yi dikkate almayan bir Amerikan politikası reel olamaz. Aynı şekilde bu ülkelerde iletişim sağlayacağı yönetimler konusu da Amerika açısından son derece önemlidir.

Öyleyse "İslami arka planı" bulunan bir politik hareket, Türkiye için ve İslam coğrafyası için azami çıkarı sağlayacak bir ilişki çerçevesi oluşturabilir. Bu, Amerika'yı da doğru okumayı gerektirir, Türkiye'nin gücünü, bölge gerçeklerini ve bölgedeki her ülkenin stratejik beklentilerini de... Bu doğrusu, Sırat Köprüsü'nde yürümek gibi bir şeydir. Türkiye'nin gücü yanında, ekonomik zaaflarını dikkate aldığımızda yürünen zemin Sırat Köprüsü'nden daha ince bir çizgiye dönüşmektedir.

Eminim Tayyip Erdoğan'ın New York'ta yapacağı stratejik ufuk turu, Amerika'dan Avrupa'ya, Asya'ya, birçok güç odağı temsilcisi tarafından dikkatle not edilecektir. İyi bir mutfak çalışması ile oraya gidilmiş olmasını temenni ederim.

Burada son olarak Amerika demenin, önemli ölçüde Yahudi lobisi demek olduğunu da, bu çevre ile ilişkilerin tüm İslam coğrafyası açısından "gözaltında bir ilişki" olacağı da unutulmamalıdır. Amerika ile ilişkide Sırat Köprüsü'nü incelten bir unsur da budur. Filistin yarasının açık olduğu bir zamanda Yahudi lobisi ile ilişkinin Türkiye'ye yansıyacak her boyutu sıkıntılı bir resim sergilemeye adaydır. Bakalım o sınav nasıl yaşanacak?


28 Ocak 2002
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED