|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Teoman Duralı Bey'i, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde okuduğum 80'li yıllarda tanıdım. Hocamızdı; kendisi birkaç dönem derslerimize girdi. O'na karşı olan sevgi ve muhabbetim, özellikle master için "devam"ı sürdürdüğüm 85-86 yıllarında daha da arttı, gelişti, yoğunluk kazandı. Benim 'soğuk' mizacıma rağmen, kendisinin 'sıcak' ve 'babacan' tavrı, kısa zamanda, aramızda, hoca-talebe ilişkisinin fevkinde bir samimiyet hâlesini doğurmakta gecikmedi. Kim bilir, belki de beni O'na çeken en önemli hususiyetlerin başında, 'maceracı' bir rûha sahip oluşunun yanında, zaman zaman 'coşkulu', ama alttan alta gizli bir 'hüzün' kokusu aldığım kimliği/kişiliğiydi. Ben Bursa'ya döndükten sonra, temâsımız zaman zaman aksasa da, hiç kopmadı. Kimi zaman telefonla görüştük, kimi zaman yüz yüze.. Teoman hocanın felsefeci tavrı, hayatla bağını hiç kesmeyen bir nitelik arzeder. Bir bakarsınız, derste, son derece girift, metafizik bir felsefe bahsini, sık sık omzundan düşen pantolon askısını düzeltmeye ve bu arada ceketinin kolundan 'fışkıran' gömlek manşetlerini içeriye sokmaya çalışırken büyük bir ciddiyet ve hararetle anlatmaktadır; bir bakarsınız, Erenler'de, nargile eşliğinde, günün meselelerini esprili bir dille, o kendine has üslûbuyla paylaşmaktadır. Bursa'ya en son bir konferans için geldiğinde, kendisine de hatırlatmıştım ve ardından gülüşmüştük: Geçen yıl, Teoman Bey'le yapılan bir tv programında, o ukalâ ve fakat kalın kafalı gençlerden biri, konuyla hiç alâkalı olmadığı hâlde, hocaya ısrarla, dînî hassasiyetinin ölçüsünü, dünya görüşünü, ideolojisini vs. aklınca 'İslâmî' bir söylemle sormaya kalkışınca, hoca dayanamayıp şöyle demişti: "Kardeşim ben bir vaiz değilim; buraya da vaaz vermeye gelmedim!.." Bu cümle, o programın finali olmuştu. Teoman Bey, Türkiye'de, felsefe çalışmalarında "bilim"i ve "bilimsel alan"ı kendisine temel dayanak alan felsefecilerin başında gelir. Kendisi uzun yıllar, "biyoloji felsefesi" üzerinde yoğunlaşmış ve birbirinden kıymetli talebeler yetiştirmiştir. Hoca, öte yandan, "Tarih", "Medeniyet" ve "Kültür" merkezli felsefî yaklaşımlarıyla da günümüz Türkiye'sinin dikkat çekici düşünce adamları arasında yer alır. Yurt içinde ve dışında çok sayıda makalesi yayımlanan, konferanslar veren ve yanılmıyorsam yedi adet kitabı basılan Teoman hoca, dokuz yıl da Malezya'da felsefe dersleri verdi. Halen, üniversitedeki görevini sürdürüyor. * * * Teoman Duralı'nın Türk felsefe dünyasına olan katkılarının en son örneği, yayım yönetmenliğini yaptığı "Kutadgubilig" dergisiyle gerçekleşiyor. Kutadgubulig, "Bilim-Felsefe Araştırmaları" adı altında, altı ayda bir çıkması plânlanan bir dergi. Büyük boy, 248 sayfa gibi oldukça hacimli sayılabilecek bu derginin ilk sayısı, Ocak 2002 tarihini taşıyor ve Dergâh Yayınları'nın sponsorluğu altında geçtiğimiz günlerde yayımlandı. "Felsefe Çalışmaları", "Din-Dil-Edebiyat-Toplum Araştırmaları", "Bilim İncelemeleri" başlıklı bölümlerden oluşan Kutadgubilig'de; Teoman Duralı'nın "Ödev Esaslı Ahlâk: Başkaldıran İnsan" adlı çalışmasının yanı sıra, Sadık Türker, Ömer Naci Soykan, Mübahat Türker Küyel, Ayhan Bıçak, Alparslan Açıkgenç, Mehmet Genç, İsmail Kara, İhsan Fazlıoğlu gibi isimlerin makaleleriyle de karşılaşıyoruz. William Shca'nın, Galileo bağlamlı konferansının çevirisini, Tuncay Zorlu yapmış. Ayrıca yine Teoman Duralı'nın "Felsefe-Bilime Ramak Kalmışken" adlı bir makalesi de, derginin ilâvesi olarak okuyuculara hediye ediliyor. Sanıyorum, bu sayının en ilginç bölümü, Türkiye'de bir 'ilk' olarak önemli bir boşluğu doldurmaya aday görünen 'Kutadgubilig Türk Felsefe-Bilim Araştırma Merkezleri Birliği Vakfı'nın kuruluşuyla ilgili "Taslak" metnindeki bilgiler. Teoman Bey'in öncülüğünde çalışmaları sürdürülen böyle bir vakfın hayata geçirilmesi, hiç kuşku yok ki, Türk dünyası için büyük bir kazanım olacaktır. Türkiye'de münhasıran bir felsefe-bilim dergisi çıkarmak, maddî külfeti bir yana, gerek felsefe-bilim alanındaki nitelikli/donanımlı insan sayısı azlığı ve gerekse derinlikli çalışma eksikliği yüzünden, gerçekten de zor bir iş. Üniversitelerin hâli ortada... Örneğin, İ.Ü. Edb. Fak. Felsefe Bölümü'nün yıllarca yayımladığı "Felsefe Arkivi" nitelikli çalışma eksikliği yüzünden 1996'dan beri çık(a)mıyor. Bilindiği gibi, bir taraftan YÖK sancısı, diğer taraftan ideolojik kör bakış tasallutu, üniversiteleri tamamiyle işlevsiz bırakmış durumda. O bakımdan, hem Türk felsefe bilim dünyasında bir geleneğin oluşmasına zemin açıcı ve hem de bu dünya adına yeni/yenileyici, atılımcı, ciddî, özgün, verimli, kalıcı ve bir "çalışma ortamı" sağlayıcı yapılanmalara olan ihtiyaç, her zamankinden fazla. Umarım, Kutadgubilig dergisi ve vakfı, böylesi bir yapılanmanın temel taşlarından olur. (Tel.: 0212-516 00 47/516 12 62; faks: 516 19 21)
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |