T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ağızlar mühürlü vicdanlar rehinde

Türkiye'deki siyasi partiler ikiye ayrılıyor. İktidarda olanlar ve rehin tutulanlar. İktidarda olanlar, aslında kendilerini iktidarda zanneden partiler.

Rehin alınanlar ise, devletle ters düşmeyerek, iktidara fazla karşı çıkmayarak rehinlikten kurtulacaklarını zannedenler.

Her iki kategorideki partiler de devletin bürokratik odakları tarafından rehin alınmış durumda.

Birbirlerinden farkları yok aslında.

Birinci grup, devlet nimetlerinin bazıları sunularak teslim alınıyor.

İkinci grup ise, uslu durdukları ve sisteme ayak uydurdukları takdirde iktidar olma şansı verileceği ima edilerek heveslendiriliyor.

Bu gruptakiler, bekleme dönemlerinde yanlış bir iş yapmasınlar diye de bir vesileyle, bir bahane uydurularak rehin alınıyor.

Ne olur ne olmaz denilerek, haklarında bir kapatma, bir siyasetten men davası ya da bir dokunulmazlık dosyası oluşturuluyor.

Bu grup, iktidara susadığı için, memlekette olup biten herşeye göz yumma konusunda iktidar partilerinden geri kalmamaya gayret ediyor. Hatta yer yer, iktidar partilerini bile gölgede bırakıyor.

Her iki role de soyunmuş oyuncular, sanki önceden belirlenmiş bir oyun planı çerçevesinde, kendilerinden istenen replikleri söylüyor gibiler.

İşin gerçeği, kimse zorla bu oyunun içine sokulmuş değil.

Oyuncu olmak için gönüllü olarak ortaya çıkıyorlar.

Oyuncu olarak ortaya çıkma cesaretini kimselerin pek gösteremediği bir ülkede, bu durum hemen dikkati çekiyor.

İzleyicilerin, yani halkın, duymaktan hoşlanacağı lafları söyleyen bu oyuncuları gören halk, "bunlar bizim sesimiz olacak" diyerek onların peşine takılmakta gecikmiyor.

Devleti yöneten odaklar tarafından hemen rehin alınan bu yeni oyuncular ise, halkı peşlerine taktıktan, muhalefetin umudu olduktan sonra pek ortalıkta görünmemeye dikkat ediyorlar.

Memlekette göz gözü görmezken, it izi at izine karışmışken, hortumlanmış bankaların sahiplerine halkın sırtından milyarlarca dolar dağıtılırken, bu yeni umut oyuncularının sesleri bir türlü çıkamıyor.

Mazeret olarak, rehin alındıklarını fısıldıyorlar.

Şu rehin tehdidinden bir kurtulsalar herşeyi söyleyecekler, her konuda konuşacaklar, gerçek muhalefet neymiş gösterecekler...

Ama olmuyor işte. "Şimdi konuşmanın, muhalefet yapmanın zamanı değil."

Dedik ya, Türkiye rehin alınmış partiler ve liderler ülkesi...

Yine rehin alınmış medya kuruluşlarının, rehin alınmış sivil toplum örgütlerinin, rehin alınmış işadamlarının, rehin alınmış yarı demokrat aydınların ülkesi.

Bunlar, ya kendiliğinden rehin olmuş ya da rehin alınmışlar.

Bunu her yerde görüyorsunuz.

Her konuda demokrat olanlar bile, tabu konularda, rehin alınmış konularda ağızlarını açmıyorlar.

Kıbrıs'ta ilk defa 'farklı sesler çıkıyor' dedikleri, devletin bir süre önce savunduğu tezlerden ibaret.

Kimse mesela, Kıbrıs'taki kayıplar konusunu maazallah, aklına bile getirmek istemiyor.

Olağanüstü Hal meselesi de öyle.

O bölge, memleketin öteki bölümünden zorla ve mevcut Anayasa ve yasalar çiğnenerek kopartılmış durumda...

Cumhurbaşkanı bile, o bölgede uygulanan kanun hükmündeki kararnamelerin Anayasa'ya aykırılığının gündeme gelmesi gerektiğini söyleyebildiği halde, kimse de kalkıp, "Doğru, bu amaçla Anayasa'nın geçici 15'inci maddesi kaldırılmalıdır" diyemiyor.

Bu da rehin konulardan biri.

En demokrat geçinenimizin bile ağzına almaktan imtina ettiği bir tabu...

Ceza yasaları, yasaklar daha da ağırlaştırılıyor.

159 ve 312'nci maddeleri görüşen Meclis Komisyonu'na bir yerlerden talimat veriliyor:

"Sakın ola bu tasarının herhangi bir maddesi, hatta virgülü bile değişmeye..."

Ses seda yok. Rehinli partilerimiz, rehinli aydınlarımız suspus...

Hele hâlâ bazıları var ki, gerçekleri bile zihinlerinde rehin tutuyor.

Mesela, bir dış politika uzmanı... Irak'ın parçalanmasını savunuyor, Kuzey Irak tahlilleri yapıyor; ama o bölgede yaşayanların kimler olduğunu ağzına bile almıyor.

Hâlâ kafalarda rehin konular, tabular var.

Tıpkı Özal döneminde olduğu gibi.

Özal Kürtler'den bahsederken, devletin televizyonu, 'Kuzey Irak'ta yaşayan gruplar' ya da 'Kuzey Iraklılılar' falan gibi laflar ediyordu.

Onun gibi işte...

Onbinlerce Kürt genci, 'Anadilimizde eğitim istiyoruz' diye dilekçe verdikleri için terörist muamelesi görüyor.

Şimdi, "Ama arkalarında PKK varmış" diyorlar.

"Arkalarında devlet olsaydı da vatandaşlarının ana dillerinde eğitim hakkı olduğunu kabul etseydi" diyen yok.

"İnsanların anadillerinde eğitim hakkını nereye kadar yasaklayabileceksiniz?" diye soran da yok.

Ağızlar mühürlü, vicdanlar rehinde...

Bazan insanın içine karamsarlık çöküyor.

Biz bu rehin alınmış demokrasiyle, rehinde tutulan partiler ve liderlerle, kafalarında bir yığın rehinli tabu bulunan yarı demokrat aydınlarımızla nereye gider, ne yaparız?


28 Ocak 2002
Pazartesi
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED