T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Siyaset ve milliyetçilik

INDIANAPOLIS- ABD'nin uğradığı saldırının zihinlerde yarattığı travmanın kolay kolay geçmeyeceği, hatta artık eski "kaygısızlığın" bir daha asla varolamayacağı her yerde görülüyor. Büyük analizlere gerek yok bunu söylemek için. Küçük küçük semboller, gündelik hayata sinmiş olan gizli refleksler ve sıradan diyalogların arasına sıkıştırılmış kaygılar bunu ifade ediyor.

"Büyü bozuldu" bir kere...

Tarih boyunca defalarca örtüsü yırtılan büyünün hangi değişiklikleri yarattığını bilenler bile bu sefer işin nereye varacağını ve varılan yerde dünyanın nasıl bir halde olacağını kestirmekte zorlanıyorlar. Çok doğal bir şey bu. Çünkü küresel düzeyde etkinlik oluşturmuş ve dünyayı şekillendirmiş olan büyü bozuldu 11 Eylül'de. Ve, dünya en çok bilinen kavramların açıklama gücünü yitirmesi tehlikesiyle karşı karşıya geldi. Bu bir bakıma simetri duygusunun yerini asimetrinin işgal etmesi gibi bir şey. Düne kadar düzeni sağlayan algıların bugün düzeni tehdit eder hale gelmesi demek bu...

Bu noktadan sağlam bir şekilde çıkmak, değişimle beraber yeni bir anlam düzeyi kurabilmek, ancak siyaseti yeni bir düzlemde tanımlayabilmekle mümkün olabilir.

Eğer, terörün demokrasiyi tehdit etmesine karşılık, demokrasiyi güvenlik kaygılarına teslim eden bir düzlemde siyasete bakılırsa, bunun açık anlamı siyasetin tabiatının tahrip edilmesi demektir. ABD'deki siyasi yapının zaten "siyasetsiz siyaset"e çok yakın duran karakterinin iyice içerik boşalmasına uğraması tehlikesinden bahsediyoruz. İmajın çok etkili olduğu, hatta içeriğin imaj oluşturma kabiliyetine bağlı olarak dikkate alındığı bir siyasi yapı olarak tanımlanır ABD iç siyaseti. ABD'nin tanımlayıcı öğesi olan iki ana siyasi parti de bir bakıma "siyasi şirket" yapılanmasına sahiptir. Bu yapının "siyasetsiz siyaset"e yakın konumu, 11 Eylül'le beraber iyice kışkırtılmış oldu.

Böyle olunca, her yere ayin titizliğiyle asılan Amerikan bayraklarının işaret ettiği sembolizmde olduğu gibi, devletin politikasının siyasete ait farklılaşmayı yutması eğilimi azamileşiyor. Milliyetçilik dalgası yükseldikçe, siyasetin "hayat sahası" (lebensraum) zedeleniyor. Siyasetin hayat sahasının basınç altında kalması, modern dünyaya ait tüm temel kavramları ve kazanımları çarpıtıyor.

Hukukun demokrasiyi kuşatmaya başlaması, güvenlik algısının siyasete nüfuz etmesi ve en önemlisi de uzun zamandan beri "teknik" düzeye indirgenmiş olan siyasetin bundan da geriye gitmesi, dünyanın önündeki en önemli problemdir. Bir bakıma dünyaya yön veren tüm kavramların, "yönsüzlüğe" zemin olmasıdır bu. Bunun önüne geçmenin tek yolu, siyaseti milliyetçiliğin üstüne çıkarmaktır. Eğer siyaset, bir ulusun bütünleşmesi adına milliyetçiliğe teslim edilirse, bunun etkisi sadece siyasetle sınırlı kalmaz, tüm kavramları bir kaosa sürükler.

Bugün tüm tehditleri yeniden ama daha tehlikeli bir biçimde yapılandıracak bir tehlikeden bahsedilecekse, siyasetin yeni bir düzlemde tanımlanması konusundaki "isteksizlikten" ve "mecalsizlikten" bahsedilmelidir. Bu isteksizliği doğuran ve mecalsizliği meydana getiren de terördür. Siyasetin milliyetçiliğe teslim olması, terörün gücünü kabul etmek anlamına geliyor. Teröre karşı gerçek bir mücadeleden bahsetmenin yolu, bu isteksizliği ve mecalsizliği aşmaktır. Bunun için de siyaseti yeniden düşünmekten ve etkinleştirmekten başka çare yok.

Büyünün bozulması karşısında ortaya çıkan en büyük tehlike milliyetçiliğin büyüsüne teslim olmaktır. İnsana dair bir hakikate göz atmak için buna direnmek ve siyasete yeni bir özgürlük ve demokrasi perspektifiyle bakmak gerekiyor...


28 Ocak 2002
Pazartesi
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED