T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Seçim ve hükümet

Bu hükümetin sürdürülmesi artık imkansız. Türkiye seçime doğru gidiyor. Seçime hangi hükümetle gidilecek ve partilerin ana temaları ne olacak? Bu soru, her partinin seçimden beklentisinin de cevabını içinde saklıyor.

Bir küçük hatırlatma ile yola çıkalım:

18 nisan 1999 seçimlerinde Ecevit'i (DSP'yi) başarılı kılan, seçime, sandalye sayısı bakımından dördüncü partinin başkanı olmasına rağmen, Başbakan olarak girmesi ve bu hükümete Abdullah Öcalan'ın armağan edilmesiydi. Ecevit'in artı hanesinde başka bir "kahramanlık" yoktu.

18 Nisan seçimlerinde MHP'nin sürpriz başarısında da, "başörtüsü" konusunda "erkeklik" sözü ile PKK ile mücadele ve "şehitler" temasına sahip çıkmanın büyük etkisi oldu. MHP'nin de icraat diye nitelenebilecek başka artısından söz etmek mümkün değil.

Demek ki, seçmen nezdinde prim yapmak için birkaç flaş söyleminiz veya tavrınız olacak.

Önümüzdeki seçimde, partiler hangi flaş tema ile seçmen önüne çıkacak?

Sanırım AB ve ekonomik durum iki başat konu olacak.

DSP'nin bundan sonra halk önüne çıkacak bir temasının kalacağını sanmıyorum. İç sorunlar her şeyin önüne geçecek ve belki de en çok işlenen tema "ihanete rağmen..." eksenli olacak.

MHP'nin bu defa "erkeklik" temasını AB üzerinde yoğunlaştırması beklenebilir. "İhaneti önledik!" vurgusu bu temanın ana eksenini oluşturabilir. Böylece, "APO'ya n'oldu? Niye asamadınız?" sorularını da karşılamış olmayı umacaklardır. Yüzde 30'luk AB muhalefetine ulaşma hesabıdır bu. İktidarda olsun, muhalefette olsun MHP bu yolla, yüzde 30'un kaçını alabilirse kendini karlı hissedecektir. DSP'nin içine düştüğü zaafı göz önünde bulundurursak, MHP'nin yüzde 30'a ulaşma hesabında tek kalma ihtimali de mevcuttur ki, kötü bir strateji sayılmaz. Geçtiğimiz dönemde bir hayli yaralanan güvenilirliği ölçüsünde oy toplama imkanı bulacaktır.

"AB ile ilişkileri geliştirme" konusu da, önümüzdeki bir seçimin hakim temalarından olacaktır. Orada da yüzde 64'lük bir toplum kesimi vardır. "AB ile kopmak üzere olan ilişkileri biz kurtardık" iddiasına kim sözcülük edecek? Burada seçime gidecek hükümet oluşumu önem kazanıyor. İki, belki üç favori yapıdan söz edilebilir: ANAP, DSP sonrası kurulacak parti ve DYP... Bu üç grubun, AB yandaşlığından gelecek oyu elde etmek isteyeceği düşünülebilir. Dolayısıyla, bu üç grup, bir hükümet oluşturmayı, seçimlerden önce AB ile ilişkileri geliştirmeyi ve seçimlerde bunu kullanmayı hesaplayacaklardır. Eğer seçim Aralık'tan sonra olur, bu grup iktidarda gerekli hazırlıkları yapar ve Kopenhag Zirvesi'nde de müzakerelerin başlaması gibi bir karar alınabilirse, bu, seçimlerde kullanılacak flaş bir gelişme olur ve o hükümetin öncelikle başbakanına, ve onun partisine, 18 Nisan seçimlerinde Ecevit'in kullandığı imkanı verir. Başbakan, Mesut Yılmaz ise onun, Cem ise onun, Çiller ise onun kuvvet şurubu olacaktır. Hükümet hesaplarında bu durumun göz önünde bulundurulacağı kesindir. Bu yüzden, Çiller'in, Yılmaz'ın ve üçlü grubun yeni bir hükümetin patronluğu için yarışacakları beklenebilir.

Peki AKP ve SP'nin durumu nedir?

Hükümet hesaplarında AKP'nin ve SP'nin oylarının da dikkate alınması gerekiyor. Şu ana kadar bu iki parti seçime gitmek ve AB ile ilgili mevzuatı hazırlamak şartıyla oluşacak bir hükümete "dışardan destek" verebileceklerini açıkladılar.

Bu iki partinin, "AB tema'sı"yla ilgili bir seçim hesabı mevcut mudur? Yani "AB şampiyonluğu yapalım, oyları götürelim" gibi bir hesap?

Bir kere hükümet olmadıkları, olmayacakları (AB'ci çevrelerden hiç kimse onları hükümet ortağı olarak görmek istemediği) için aslan payını almaları mümkün değildir. İkincisi de bu iki parti bugün AB'ye taraftar görünseler de, seçmen nezdinde hiçbir zaman bu işin şampiyonu gibi algılanmayacak, yani sırf AB taraftarlığı ile oy verenlerin ilgisine mazhar olamayacaklardır. Hatta her iki partinin "dıştan desteği" iktidardaki partilerin imajını parlatma sonucunu bile doğurabilecektir. AB ile ilişkilerin geliştirilmesi misyonuna katkı ayrı bir konu, ama işin böyle bir sonucunun olacağını da unutmamak gerekiyor.

AKP ve SP'nin seçimlerde öne çıkaracakları ana konu, Türkiye'nin ekonomik bakımdan içine sürüklendiği çıkmazdır, bunalımdır, felakettir, insanların içinden geçtiği yangındır. Bu yangının sorumlusu da, şu an iktidarda bulunan partiler ve onların uzantılarıdır. DSP, MHP, ANAP, DSP'den ayrılanlar ve Derviş... Tartışmanın bütünüyle AB'ye endekslenmesi, bu siyasi ekipler açısından ekonomik felaketi unutturmak gibi bir avantaj sağlar. Artı, AKP ve SP'nin dışardan desteği, bir biçimde ekonomik felaketten sorumlu ekiplere yönelik seçmen tepkisini azaltma sonucunu doğurur. Peki bu dışardan desteğin bu partiler açısından siyasi bir getirisi var mıdır? Belki küçücük bir artı: Hani şöyle bir imaj beklentisi: "Bunlar uyumlu partiler. Bakın, AB konusundaki rezervlerini kaldırdılar, kuzu kuzu destekliyorlar. Bunlardan sorun çıkmaz..." Arzulanan buysa mesele yok. Ancak, her halükarda kendi dışlarında kurulacak bir hükümeti destekleme konusunun taşıdığı riskleri dikkate alma gereği üzerinde durulacaktır.

Bu partilerin seçim öncesinde toplumla kuracağı iletişimin daha çok yaşanan ekonomik yangın ekseninde olacağı düşünülebilir. Tepki ve çözüm vaadinin inandırıcılığı, ve özellikle AKP'nin Tayyip Erdoğan'la yakaladığı imaj... Bu ana çerçeveyi gölgeleyecek gelişmeler, özellikle AKP için iletişim kazası oluşturacaktır, kanaatindeyim.


12 Temmuz 2002
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED