T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Durumun ultrasonografisi...

Türkiye'nin bu ortamda yazı yazmak ve durumu yorumlayarak, geleceğe ilişkin 'projeksiyonlar' yapmak; dünyanın en zor işlerinden biri olması gerekiyor. Bir bakıma, fırtınaya tutulmuş ve bu arada kaptan köşkü çatırdayan, bacası uçmuş, kaptanı ayakta duramayacak kadar hastayken güvertede oradan oraya koşuşan, makina dairesini su basmış, tayfalarının bir bölümü ayaklanmış ya da işi bırakmış bir gemide, 'balo'nun hangi salonda yapılacağını ve geminin hangi rotada ilerleyeceğini tartışmaya benziyor halimiz.

İsmail Cem'in istifası bekleniyordu ama bu istifanın dün patlak vereceği beklenmiyordu. Daha onun sarsıntısını yaşarken, Kemal Derviş'in istifa bombası patladı. Onunla birlikte dolar da 1.700 milyon liraya doğru fırlayıverdi. Piyasaların asıl tepkisini bu sabah vereceği konuşulurken, yazının başına oturmadan, Kemal Derviş'in istifasını geri çektiği haberleri geldi.

Çünkü, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Derviş'ten istifa etmemesini 'rica etmiş'; Derviş ise Başbakanlığa istifasını göndermiş olduğunu bildirmiş. Bunun üzerine, istifa Başbakanlık binasına giderken, 'yoldan geri çağrılmış'.

Bir hukuk kuralıdır: 'İstifa kabule vabeste değildir.' Yani, istifanın kabulü ya da kabul edilmemesi, istifa eden istifada kararlıyla, istifayı önlemez. Ne var ki, Cumhurbaşkanı'nın (Başbakan Bülent Ecevit'in değil) Kemal Derviş'in istifasını istememesi, Derviş'i 'ricaya uymaya' sevketmişe benziyor.

Gelgelelim, Derviş, Ahmet Necdet Sezer hükümetinin değil; Bülent Ecevit hükümetinin bakanı. İstifasını geri çekmiş olması, sıkılmış bir kurşunu, hedefine varmadan başka bir kurşunla havada bertaraf etmeye benziyor; ama kurşunun sıkılmış olduğu olgusunu ortadan kaldırmıyor.

Ecevit ve Derviş, işler bu noktaya geldikten sonra Devlet Bahçeli ve MHP'li bakanlarının, bunların yanısıra Şükrü Sina Gürel gibi Derviş tarafından azarlanmış ve temel konularda Derviş'le görüşlerinin uyuşmadığı belli olan DSP'li bakanlarla 'uyum içinde' ve '2004 Nisan'ında yapılacak seçimlere!' kadar nasıl çalışacaklardır?

İsmail Cem'in ayrılması, işler bu noktaya geldikten sonra başlıbaşına olaydı. BBC ve CNN televizyonlarının, haber saati dışında yayın kesip, bunu 'flaş haber' vermeleri, gelişmenin önemine ilişkin yeterli göstergeydi. Kemal Derviş'in istifa adımı atması, daha da önemlidir. Çünkü, kim ne derse dersin, Derviş'in istifası, IMF'nin, Dünya Bankası'nın, uluslararası finans merkezlerinin, şu 'ekonomik kriz dönemi'nde Türkiye ile bağlantılarının kopması anlamına gelir. Zira, Kemal Derviş –daha önce de çeşitli vesilelerle vurguladığımız gibi- dış dünya ile Ecevit hükümeti arasındaki 'transmisyon kayışı'dır. Bu 'transmisyon kayışı'nın kopması, seyir halindeki bir arabayı ne hale sokarsa, hükümeti de o hale sokar. Yani, arabanın devrilmesi gibi, hükümet de, parasız pulsuz, ayakta kalamaz. Bu arada, Türkiye'ye de olan olur.

Nereden baksanız, durum tam bir kaos ve içinden bir hamlede çıkılamayacak ölçüde karışık.

Durum böylesine karışık iken, Bülent Ecevit'in 'yazılı açıklaması' yayınlandı (saat 18:30). Başbakan, DSP'ye karşı bazı çevrelerin 'komplosu'ndan söz ediyor ve ayrılan DSP'lileri 'ak güvercinin kanatları altında toplanmaya' çağırıyor. Hepsi bu. Şaka gibi. Kara mizah.

İsmail Cem ve hatta Kemal Derviş, dün istifaya mecburdular. Manzaraya baksanıza, Hüsamettin Özkan ayrılmış, ardına hergün birkaç tane DSP milletvekili takılıp istifa ediyor ve Ecevit hükümetine son verme girişimleri doruğa çıkmış; Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile 'hükümetin dördüncü ortağı' Kemal Derviş, hababam Hüsamettin Özkan'la biraraya geliyorlar. Kemal Derviş, bir hükümet toplantısında; bir de hükümeti devirme toplantısında.

Bülent Ecevit'in, kendisinin yerini almaya 'aday' hale kayan İsmail Cem ve onun (yani Hüsamettin Özkan'ın değil, İsmail Cem'in) Başbakanlığı için çalışan Kemal Derviş'le aynı hükümette hiçbirşey olmamış gibi çalışmasının akla uygun bir yanı olabilir miydi? Bu ikisinin ya görevden alınması ya da istifa etmeleri, uygun düşecekti.

Ancak, Bülent Ecevit hükümetinin, işler bu hale geldikten sonra, görevde kalmaya devam etmesinin de hiçbir anlamı yok. 'Kriz'i derinleştirmekten başka...

Bu hükümeti birarada ve ayakta tutacak ne kalmıştır?

'Ekonomik program'ın uygulanması mecburiyeti mi? 'Ekonomik program'ın sorumlusu Kemal Derviş, bu hükümetin devamını istemiyor. 'Ekonomik program'la birinci derecede ilgili İstanbul iş çevreleri ve TOBB, böyle bir hükümetle yol almak istemiyorlar.

Ne kalıyor geriye?

AB yoluna takoz koymak. Bülent Ecevit ile Devlet Bahçeli ve MHP'si bu 'misyon' için birbirlerine sarılmaktan öteye, bu hükümetin bu haliyle nasıl bir 'misyon'u, ne 'anlamı' vardır?

Bu hükümet, 'paradoksal biçimde' Amerika'nın Irak'a saldırı planlarına hız veren 'Pentagon şahinleri', Amerika'daki İsrail yanlısı katı Yahudi lobisi, Hristiyan köktendincileri ve bizzat Sharon İsrail'inin tercih edebileceği bir hükümet haline dönüşmüştür. Çünkü, Türkiye'nin AB hedeflerine karşı olan 'dış dünya' bunlardan oluşuyor.

DSP 'ulusalcılığı' ile MHP 'milliyetçileri', Amerika-İsrail politikasının 'ocağı'na düşmüştür. Tansu Çiller, Amerikan yönetiminin eğiliminin farkında 'Irak'ta kan kokusu' alarak, bir an önce 'hükümet olma niyeti'ni deklare etmiştir. Hem AB yolunda ilerlemek; hem de Amerika tarafından Irak için 'askere alınmak'; ikisi birarada, tutarlı biçimde nasıl olacaktır?

Peki, İsmail Cem'in 'Genel Başkan' olacağı, Hüsamettin Özkan'lı, 'Kemal Derviş garantili' ve bir medya grubunun 'dans orkestrası'nı çaldığı eğlence müziği eşliğinde kurulmak istenen 'yeni oluşum'un 'sosyal demokratımsı' siyasi partisi, Türkiye için gerçekten bir çıkış mıdır?

Böyle bir girişim, CHP'nin tarlasına tecavüz etmekten gayrı, ANAP'ın dayanaklarını da kemirmeye başlayacak ve son gelişmelerin merkezinde 'mimar' konumunda yer alan Mesut Yılmaz'ı da bir noktada rahatsız edecektir.

Hükümet, tıknefes; hatta 'yoğun bakımda' ama yerini alacak nurtopu gibi bir doğum da söz konusu değil. Tam bir 'siyasi kaos' hali.

Bundan elbet bir gün çıkılacak. Şu an için tarafların hiçbirisi için tribünden çığırtkanlık yapılacak bir heyecan duyamıyoruz.

Şu dönemde bize, kıyıya çekilip, fotoğraf çekmek düşüyor. Ya da 'durumun ultrasonografisi'ni...


12 Temmuz 2002
Cuma
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED