AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K R O N İ K  M E D Y A
Akşam'ın anti-emperyalist,
anti-IMF çizgisine ne oldu?

Akşam gazetesinin 2002 yazı ile 2003 yazındaki "çizgi"lerini karşılaştırmak, gazete patronlarının "başka işleri"nin gazetelerin yayın çizgilerini nasıl etkilediğine mükemmel bir örnek teşkil ediyor. Bu gazetemiz 2002 yazına kadar öbür büyük gazeteler gibi "liberal"di... O yaz Pamukbank'a el konmasından sonra "ulusalcı"oldu... Yeni yılın ilk aylarında Karamehmet Grubu'nun 5 milyarlık borçları yeniden yapılandırıldı ve Akşam, 2003 yazına yeniden "liberal" bir gazete olarak girdi...

Bazı şeylere "uyanabilmek" için araya ara girmesi, günün hırından güründen biraz uzaklaşmak gerekiyor galiba... Akşam gazetesinin bir dönem sürdürdüğü, bizim de Kronik Medya'da ilgiyle izlediğimiz "anti-emperyalist, anti-IMF" çizgisinin yerinde ne zamandır yeller estiğini işte ancak tatilde fark edebildik... Bu şimşeğin zihnimizde bir anda çakmasında, iznimizin son günlerine (4 Ağustos) rastlayan Akşam gazetesinin manşet haberindeki Tuncay Mollaveisoğlu imzasının da etkili olduğu muhakak... Çünkü Tuncay Mollaveisoğlu bir zamanlar "anti-emperyalist, anti-IMF" manşetleri ve sürmanşetleriyle Akşam'ın tepelerinden hiç inmiyordu (hatta bu manşetler sonradan bir kitap haline de getirildi).

PAMUKBANK'A EL KONUYOR VE...

2002 yılının yaz aylarının sonunda, Akşam gazetesinin çizgisinde ani bir değişiklik oldu. O zamana kadar öbür "iktisadi liberalizm" taraftarı gazetelerden hiçbir farkı olmayan Akşam, bir günde, hiç abartmıyoruz bir günde "anti-emperyalist, anti-globalist" bir gazete haline geldi, "ulusalcı" oldu. Bunun nedeni, gazetenin dahil olduğu grubun bir bankasının (Pamukbank) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmesiydi…

Akşam gazetesi, Eylül 2002'den itibaren bir tür "milli demokratik devrim"i savunmaya başladı. Gazeteye göre uluslararası sermaye, kendi kurumu olan IMF ve onun yerli işbirlikçisi olan BDDK aracılığıyla "ulusal sermaye"ye el koyuyor, "Türkiye Türksüzleştiriliyor"du…

Zirveye, eylül 2002 ortalarında başlayan ve sürekli sürmanşetten yayımlanmak suretiyle 9 gün süren "IMF-BDDK Gerçeği: Oyun içinde oyun" dizisiyle ulaşıldı. Dizide, ne Pamukbank'a el konmadan önce ne de şimdilerde Akşam'da izine bile rastlayamayacağınız "tez"ler yer alıyordu. Bazı örnekler:

"Terminatör IMF… IMF, borç verdiği ülkelerin önce ulusal bankalarını yok ediyor, sonra uluslararası sermayeye satıyor…"

"IMF Türkiye'yi satıyor… Ülke değerleri yapay krizlerle ucuzlatılıp, yabancılara ikram ediliyor… İşte, sadece bugünümüzü mahvetmekle kalmayıp çocuklarımızı uluslararası güçlerin 'ırgatı' yapacak iç destekli 'ahtapot' operasyonunun perde arkası… Namludaki yeni hedef Pamukbank…"

"32 ülkeyi batırdı… Uluslararası sermayenin güdümündeki IMF girdiği her ülkeye borç yükü, yoksulluk ve sefalet bıraktı…"

"Küreselleşme maskesi ardında uluslararası şirketler, az gelişmiş ülkeleri ve ekonomileri yağmalarken, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar da ülke ekonomilerini bağımlı hale getiriyor. Türkiye gibi ülkeler önce uçurumun kenarına itiliyor, ardından düşmek üzereyken kurtarılıyor. Karşılığında, milli ve stratejik değerlerinden birer parça daha koparılıyor…"

Akşam, 9 Ekim'de başlattığı "IMF söylüyor, BDDK yapıyor" başlıklı dizide de özellikle BDDK'yı hedef aldı. Gazete, işi yavaş yavaş "mili demokratik devrim"den "cuntacılığa" doğru kaydırıyordu. Şu satırlar, dizideki "Kurtuluş Savaşı'ndan IMF'ye" başlıklı analizden:

"Türkiye'de siyasi partiler AB'ci ve ABD'ciler olarak ikiye ayrılmış durumda. Ulusal ekonomiden, tam bağımsızlıktan yana tavır koyanların sesi boğuluyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de silahlı kuvvetler, küreselleşme sürecinde ipin ucunu kaçırıp Türkiye'yi mandacılık anlayışına sürükleyenlerin önünde bir direnç noktası olarak duruyor…"

BORÇLAR TAKVİME BAĞLANIYOR VE...

"Peki", diye soruyorsunuzdur haklı olarak: "Akşam ne zaman yeniden 'liberal' oldu?" Söyleyelim: BDDK'nın, Yapı-Kredi ve Pamukbank'ın borçlarını yeniden yapılandırmaya karar vermesinden hemen sonra ve gene bir gecede...

BDDK'dan gelen "güzel" haberler Hürriyet'i çıldırtırken Akşam'ı sevince boğmuştu. İki gazete de o günlerde birinci sayfalarında yayımlanan "çağrı"larla çıkmıştı. Hürriyet, "milletin parasını Çukurova Grubu'na peşkeş çeken" BDDK'ya "dur" denilmesini istiyordu. Akşam ise "Tarihi çağrı 1"de "fikri hür, vicdanı hür bir devlet kurumu" olarak nitelediği BDDK'ya baskı yapılmamasını talep ediyordu. (Oysa "ulusalcılık" günlerinde BDDK için şöyle deniyordu: "Türkiye'de uluslararası sermayenin mutemet adamları diyebileceğimiz isimlerini yıllardır, devletin kritik noktalarına yerleştirdiler. Bunlar eskiden Hazine'deydi Merkez Bankası'ndaydı. Şimdi buna BDDK da eklendi".)

Son olarak şunu da söyleyelim: Biz burada Akşam'ın IMF'ye, küreselleşmeye yönelttiği eleştirilerin doğruluğunu-yanlışlığını değerlendirmiyoruz. Meselemiz, gazete patronlarının "başka işleri"nin gazetelerin yayın çizgilerini nasıl değiştirebildiğini bu ilginç örnek üzerinden göstermek…

Bu iş için bundan daha güzel bir örnek bulunur mu, bilmiyoruz… Tabii, "Motorola" meselesine kadar Türk basınının en Amerikancı gazetesi olan Star'ın bir gecede nasıl "Anti-Amerikan" ve "milli" bir gazette haline geldiğini de unutmamak lazım… (A.G.)


En İyisi YAŞ'a gazeteci bir üye sokmak!

Gazeteci farklı telden çalmayı sürdürsede, Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi'nin manzaranın bütünü üzerine yaptığı değerlendirme çok yerinde: "Demokratik açıdan gelişmiş ülkelerde de bizim "Ağustos" ayı gibi bir tarihin heyecanla beklendiğini ve general terfilerinin, komutan tayinlerinin gazetelerde büyük haber olarak yer aldığına ilişkin örnek var mı, diye biri sorsa, vereceğimiz yanıt çok açık olur: Bildiklerimiz içinde yok. Bilemediklerimizi de hiç sanmıyorum."

Ekşi bu haklı tespitten hemen sonra "bir yanlış anlama olmasın diye" (Aman bir yanlış anlama olmasın!) "Komutan"ın sadece bizde değil her ülkede önemli olduğunu hatırlatıp şöyle devam ediyor: "Aman öteki ülkelerde bu tayinler "yılın en fazla merakla beklenen olayı" muamelesi görmez."

Hürriyet başyazarının bu tespiti de son derece yerinde. Tespit yerinde olmanın yerinde ama ne yaparsınız ki burası Türkiye; milli takvimini her ayına bir "kriz beklentisi" yerleştirmeden yapamıyor...

Oktay Ekşi'nin bu tespitleri, iktidarı "Laik Cumhuriyet"e kuru bir tertibe kalkışmaması, yoksa "külahları değişecekleri" uyarılarıyla (alışkanlık işte!) bağlanıyor olsa da, ne herkesi hiç değilse sağduyuya davet eden tespitler almak bakımından önemli.

İsterseniz, yazıya Ekşi'nin değerlendirmesinden uzaklaşmadan sürdürelim: "General terfilerinin komutan tayinlerinin" gazetelerimizde bu derece büyük (ve "heyecanlı") haber olarak yer alması asıl olarak nereden kaynaklanıyor dersiniz? Gazetelerimizin (daha doğrusu gazetecilerimizin) demokrasi anlayışlarının yeteri kadar gelişmemiş, yeteri kadar "özerklik" kazanmış olmasından mı, yoksa birilerinin onları (bu işte gönülsüz olanlarına rağmen) bir türlü rahat bırakmamasından mı?

Makul cevap şöyle olsa gerek: Tabi ki büyük ölçüde birinci neden... Gazetelerin büyük kısmı, kimi daha "ateşli" kimi daha "ılımlı" bir biçimde "krizsiz yapamayan" bir ruh hali içinde değil mi? Bu gazetelerin YAŞ gibi bir ülke gerçeği karşısında "referans gazeteciliği"ne yönelmelerinde "idelojik" boyut tabii ki eksik değil; ancak bu boyutun, Cumhuriyet gibi "ortodoks" bazı gazeteleri dışında bırakacak olursak bu süreçte sanıldığı kadar "sıkı" işleyişini sormuyoruz. Gazetelerimizin üç beş gün boyuncu YAŞ ile yatıp kalkmalarının asıl nedeni sankı, on yıllar boyunca edinilmiş olan "kötü alışkanlıklar" gibi görünüyor...

Önümüzdeki manzaranın bir başka açıklaması da, işin "habercilik" faslıyla ilgili olsa gerek. Bu fasıl şöyle bir şey: Gazetelerimiz- Son YAŞ toplantısıyla ilgili olarak da görüldüğü gibi "içeride" neler konuşulduğundan, ne tür tartışmalar yaşandığından "habercilik" adına okurlarını sonuna kadar haberdar etmek için birbirleriyle yarışıyor... 1. Ordu Komutanı Org. Doğan, Başbakan Erdoğan'a neler dedi? Org. Doğan'ı diğer komutanlar nasıl destekledi? Başbakan bu ağır sözler karşısında ne yaptı?

YAŞ'ta neler olup bittiğini hemen herkes bildiği için etraflıca aktaracak değiliz. (Başbakan Erdoğan'dan bu konuda bir açıklama gelmediğine göre, demek ki yazılıp çizilenler doğru.) Ancak dikkat etmemiz, önce Cumhuriyet gazetesine servis edilen ve ardından hemen her gazetede yer alan bu "olup bitenler" asıl olarak okurları bilgilendirmek amacıyla haber yapılmıyor. Bu "habercilik"in asıl amacı "enformasyon"dan çok çok önce "formasyon"! okurların bu ülkenin birer vatandaşı olmak, bu haberlerden, önlerinde Başbakan olarak duran kişinin sırasında nasıl "paylanabildiği", Anayasa ve yasalara aykırı olarak sırasında nasıl "tanınmayabildiğini" yolunda bir "moralite" çıkarmalarını söylemek gibi bir "formasyon"

Sanki bir demokraside basına düşen görev sadece ve sadece "olup biteni" olduğu gibi okurlarına aktarmaktan ibarettir.

Sanki basının, Başbakan'a "gerekirse ordu millet ele ele laik sistemin korunması için çaba harcanır" diyebilen bir generali demokrasi karşıtı olarak manşete taşımak gibi temel bir görevi yok... K.B.


6 Ağustos 2003
Çarşamba
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED